Anıt ağaçları, mütevazi lojmanları, sakinliği, yemyeşil doğası, masmavi deniziyle nefes aldığımız ve 'iyi ki var' dediğimiz bir yerdir Fener!

Fener'imiz ve sahilimiz olmasa bu şehir gerçekten çekilmez.

Kent merkezinde olduğu halde, çok uzaktaymışçasına şehrin boğuculuğunu unutturan nadide bir semtin zihin koduna tekabül eder Fener, belleklerimizde...

Atalarımız vakıf malına ve arazisine çok büyük önem vermişler. İnsanların ferah bir ortamda yaşamasını sağlamayı büyük bir erdem olarak görmüşler. Doğayı, hayvanları, börtü böcekleri koruyarak, vakıf arazilerinin günümüze gelmesini sağlamışlar.

İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehrimizde korular vardır.

Bakın, İkinci Bayezid, kendi vakıf malını bozup, değiştirenlere nasıl (bed)dua etmiş:  

"Allah'a ve Ahiret gününe inanan, güzel ve temiz olan Hazreti Peygamberi tasdik eden, Sultan, Emir, Bakan, küçük veya büyük herhangi bir kimseye, bu vakfı değiştirmek, bozmak, nakletmek, eksiltmek, başka bir hale getirmek, iptal etmek, işlemez hale getirmek, ihmal etmek ve tebdil etmek helal olmaz.

Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, feshedilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haramı üstlenmiş, günaha girmiş ve masiyetleri irtikap etmiş olur.

Böylece günahkarlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Mâlik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun. Zira Allah'ın hesabı hızlıdır. Kim bunu işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı, değiştirenler üzerindedir. Kuşkusuz O, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez..."

Zonguldak halkının en doğal vakfı da (korusu) Fener'dir.

Çarşı merkezinde, yürüme mesafesinde insanların tek nefes aldığı Fener korusu, yüzlerce anıt ağaçlarıyla Zonguldak halkı için bir vakıftan daha ötesidir.  

Fakat dillendirmesek de son yıllarda Fener'imizin tehlikede olduğunu hissediyorduk. Her gidişimde, "İnşallah buraya gözü dikmezler" diye endişeleniyordum. Düşüncesi bile insanı ürpertiyordu.

Ne yazık ki, geçen gün meslektaşımız Alev Uzunbaş Fennibay'ın Fener'in doğal sit alanı olma vasfına ilişkin bir takım düzenlemeler yapıldığını yazması, endişelerimizin yersiz olmadığını gösterdi.

Fener'e kem gözle bakan büyük bir ah alır. Halkın faydalandığı bir yeri dönüştürmek, sahibine hayır getirmez. Benden hatırlatması.

ÖZİL'İN GELİŞİ ÜZERİNE...

Geçen gün toplumsal duyarsızlıklarımıza ve memnuniyetsizliklerimize ithafen istemezükçülüğe değinmiştim. Okurlarımın büyük çoğunluğu desteklemekle birlikte bazıları Fenerbahçe'ye imza atan Mesut Özil'i yerden yere vuruyordu. Hatta niye böyle yazdığım sorgulanıyordu. Özil'in nasıl oynadığını, nasıl davranacağını görmeden, istemezük narası atmaya devam ediyorlardı. Etsinler; ama yaftalamadan...

Sevmek zorunda değiliz, saygı duymak zorundayız.

KÖTÜMSER MİLLETMİŞİZ!

Büyük gazetelerimizin birinde yönetici semineri veren uzman, Türklerin dünyada en kötümser milletlerden biri olduğunu iddia etmiş. Peşinden küçük bir test yapmış. Bitişik sözcüklerden oluşan aşağıdaki cümleyi birkaç saniyeliğine gösterip yöneticilerden okumalarını istemiş:

"THEGODISNOWHERE"


Katılımcıların hepsi bu cümleyi:

"The God is no where"
diye okumuş. Yani "Tanrı hiçbir yerde değildir" seklinde.

Uzman acı acı gülümsemiş... "Tam beklediğim gibi" diye mırıldanmış.

Batı ülkelerindeki seminerlerde katılımcılar bu cümleyi söyle okurlarmış:

"THE GOD IS NOW HERE" Yani: "Tanrı şimdi burada"...