Emeğin başkentinde doğanlar el emeğinin değerini iyi bilir. Ailesinde işçi olanlar işçiliğin kıymetini bilir. Ailesinde el emeği işçiliği olanlarsa bu sanatı iyi bilir. Üretim ve tasarruf ekonomilerinde çöp yoktur. Emek, alınteri, geri dönüşüm vardır. Milenyum ile birlikte tüketim toplumuna evrilmemizde ise artık emek işçiliği yok denecek kadar az.
Eskiden bir araç,gereç satın alındığında kıymetli olur, hem tüketen dikkatli kullanır; hemde satışçı malına güvenerek arkasında dururdu.
Her ne kadar tüketici hakları arttı diyorsakta şuan aklınıza gelen ilk nesneyi düşüşün. Aksesuar, dayanıklı ev alatleri, otomobil veya apartman dairesi...Her türlü tüketici koruma hakları var, hatta-ekstra para verip 3 yıl olan garanti bir ürünü 7 – 10 yıla kadar sürelerde ek garantilere alabiliyorsunuz.
Peki burada akıllara bir soru geliyor, bu şekilde ürün pazarlayan firmalar sattıkları malın değerini arttırıyor mu dersiniz?
Bir malın garanti süresini koşulsuz uzatamamak; bir ücrete mukabil uzatmak belki bir çok aşamadan biz tüketiciyi koruyor ancak ülke olarak birşeyleri kaybediyor olabilir miyiZ?
İşte tamda bu konuya değinmek istiyorum.
Bir kaç haftadır günde en az 10 defa ismini gördüğünüz; piyasada kalite algısı yüksek, fiyatlarıda buna paralel rakiplerinden pahalı sayılacak bir markanın 2 ürünü için servis desteği alıyoruz.
Kalite yönetimleri için onlarca ayrı başlık altında incelenebilecek tecrübeler yaşadık ancak bunlardan içimizi en çok acıtanı; sahip olduğumuz ürünün bir parçası ile ilgili sorun tespiti yapılırken “ garantisi var mı abi?” sorusu ile sıklıkla karşılaşmamız oldu. Bunu bir değil iki değil her gelen servis sorumlusu sordu. Çünkü onların çalışırkenki rutinleri bu olmuştu.
Evet yanıtını alan ise”- madem garanti var dur parçayı değiştirelim daha iyi “ deyip, tüketim toplumu olduğumuzu perçinledi.
Bu olay biizm beyaz eşyada başımıza gelen ve son 1 haftadaki bir kaç örnekten sadece biri.
Tüketici olarak elbette ürünümü kesintisiz kullanayım, sıfırı yani birebir yenisi takılsın, ben  mutlu olurum, sonrasında  randıman alamazsan bir yenisi daha gelir o da olmazsa firmadan ürünün yenisini isterim.
Haklarım baki.
Ancak bu ne kadar doğru?
Basit bir kaç civata yağlanacak iken asgari ücretin üstünde bir parçanın garanti var diye değişmesi? Emeğin bu kadar kolay harcanması! Umarım o malzemeler geri dönüşümde kullanılıyordur.Çünkü değiştiren teknisyende, aramayapıp memnuniyet anketleri yapan firmayada “ -ne gerek vardı bu kadar basit durumda ürün değişimine” dedik ama nafile.
Benzer bir konuda yine aracımız ile ilgili başımıza geldi. Bu sefer ekpertiz şirketleri ve servisin kibrit kutusu kadar bir alandaki hasar için yedi gün aracı serviste tutması, son gün şikayetimiz üstüne aracın acil teslimi, peşine kalitesiz işçilik yüzünden parçanın yeniden temin edilmesi ve yedi gün beklenen bir işlemin 40 dk da aslında yapılabilir olduğunu görmemiz. Evet; ziyankarlık , emek hırsızlığı ne yazıkki tüm sektörlerde yaşanıyor.
Yasalar hakkımızı koruyor, tüketici hakkını sonuna kadar kullanıp mahduriyetini gideriyor ancak yine de o ilk işçilik, geçen süre, işçiliklerin zaman maliyetleri, kalitesiz işçiliğin sonunda ziyan olan ürünler.
Bu yazıda son bir kaç gün sadece bir kaç dikkatli gözlemin sonuçlarını paylaşmak istedim. Herkes işin kolayına kaçtıkça bugün yine yüzler güler, cepler dolar ancak ülkemizin inanın bu kadar emek, zaman ve mali kayıplar yapacak lükste bir durumu yok.
Umarım yazının ulaştığı her bir birey kendi işinde hizmet verirken ya da müşteriyken başına gelenlerden birer ders alır, kazanan ülkemiz olur.
 
Yüksek lisansda “ Bilim,Adalet,Tasarruf ve Üretim”   dörtlüsü bir arada olmazsa o ülkede refah olmazı öğrenmiştik. Dördü içinde daha çok yolumuz var....