Gazipaşa caddesinin sadece yayalara açılması gerektiğini sürekli anlatıyoruz.

Sadece anlatmıyoruz, görüyor ve yaşıyoruz.

Dün hafta başı olması yönüyle kent merkezi tıklım tıklım doluydu. Herkesin kendine göre bir işi, bir meşgalesi vardı. Oradan oraya koşturup duruyordu insanlar. Bu yoğunluktan en fazla nasibini alan ise her zaman olduğu gibi Gazipaşa caddesi oldu.

Sadece yaya yoğunluğu olsa yine iyi. Araç yoğunluğu da korkunç bir boyuta ulaştı. Günden güne özel araç sayısı artıyor. Cadde şehrin yükünü çekemiyor. Dün ambulansların siren sesleri arasında tıkanan trafik, yayaların yola atlamasıyla gün boyu devam etti. Ambulanslar siren sesleriyle dakikalarca yolun trafiğe açılmasını bekledi.

Mahşeri kalabalık arasında geçti bir gün daha...

Küçücük caddeye bir de TIR'lar, kamyonlar, iş makineleri ve diğer ağır vasıtaların girmesi yok mu? Tam bir curcuna ortamına sahne oluyor Gazipaşa caddesi her gün...

Bu tablonun bize anlattığı şu: Artık Gazipaşa caddesi araç yoğunluğunu kaldıramıyor. Demem o ki, mecburiyet caddesi trafiğe kapatılsın, sadece yayalara ait olsun. Bunun için alternatif projeler devreye sokulsun.

'O kadar kolay mı' diyebilirsiniz!

Kolay değil elbette. Ama imkansız da değil. Bu işler kolay değil diye beklersek hiçbir şeyi başaramayız. O halde bir yerden başlamalıyız. Demek istediğim bu.

Mithatpaşa tünelinin tamamlanmasıyla bir nebze trafik rahatlayacak olsa da bu yeterli gelmeyecektir. Gazipaşa'ya alternatif bir cadde yapılmalı, belki araçlar için alt geçit düşünülebilir.

Hazır bakanlık sahil ve lavuar projelerine el atmışken, bu konunun da mutlaka çözüme kavuşturulması gerekiyor.

Zaten bazı kırık dökük yerler temizlenip çevre düzenlemesi yapıldığında,

Bahsettiğimiz gibi ana cadde sadece yayalara ait olduğunda,

Sahilin en kullanışlı bir şekilde tamamlanıp, Fener'e kadar denize nazır güzel bir gezi yolu düzenlemesi gerçekleştiğinde,

Bunlara bir de lavuar alanı projesi hayata geçirilip, kömür tozuyla kaplı limanımızın başka bir yere taşınması eklendiğinde,

gerçekten o zaman bir sahil şehrinde yaşamanın zevkini yaşayabiliriz.

Tabi ki sağlıklı yaşamak için termik santralleri de dizginlemek şart. Bacalardaki filtreleme denetimi büyük önem arz ediyor.

Herkes görevini en iyi şekilde yaparsa bu yeşil ve mavinin buluştuğu şehir, elmas gibi parlar.

VİRÜSE KARŞI GEVŞEMEYELİM

Son bir yıldır bu virüs çıktı çıkalı, dünya insanlığa adeta haram oldu. Bu virüs var iken bütün insanlık kahroldu.

Zonguldak haritada turuncu. En kötünün bir tık iyisi. Bu demek oluyor ki her an daha beter olabiliriz. Bunun için biraz daha teyakkuz halinde olmalı, zorunlu olmadıkça kalabalık yerlerden kaçınmalıyız. Maske, hijyen ve sosyal mesafeye mutlaka özen göstermeliyiz.

Çarşı pazarda zaman zaman maskesi burnunun altında dolaşan, etrafa sigara tüttüren saygısız insanlara rastlıyoruz. Bu zihniyetteki birine, "Ne yapıyorsun, ayıp değil mi yahu" deseniz, sadece başınıza iş almış olursunuz. Bu da bariz bir durum. Zaten anlayabilecek olan çarşıda o kadar kalabalık içinde maskesiz gezmez, sigara içmez. Bizim bu satırlarımız da anlamak isteyenedir.

Sonunda eden kendine eder.

Son Söz:

Dünyada en büyük acı bir hastanın çektiği acıdır.