Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Zonguldak Dönem Sözcüsü Onur Arslan, toplu sözleşme görüşmelerinin başladığını açıkladı.

KESK Dönem Sözcüsü Arslan, “3 milyon kamu emekçisinin ve 2 milyon kamu emeklisinin, ailelerini de kattığımızda 20 milyonluk geniş bir kitlenin geleceğini doğrudan etkileyen toplu sözleşme görüşmeleri bugün başlıyor. Bilindiği üzere KESK olarak 23 Temmuz 2019 Salı günü, ‘İnsanca Yaşam, Güvenceli İş Güvenli Gelecek İçin Teklifimiz” adı ile paylaştığımız teklifimizde kamu emekçilerinin yıllardır yaşadığı sorunlara dikkat çekilmiştir. Söz konusu sorunları aşmanın yolunun hangi sendikanın üyesi olursa olsun tüm kamu emekçilerinin ortak mücadelesinden geçtiğinin altını çizerek teklifimizi de bu ortak mücadeleyi temel alan bir bakış açısı ile hazırlandığımız vurgulanmıştır” dedi.

 

Arslan, şunları söyledi:

 

“2012-2019 YILLARI ARASINDA KAMU EMEKÇİLERİNE EKONOMİK BÜYÜMEDEN BİR KEZ BİLE PAY VERİLMEMİŞTİR”

 

“Bizler teklifimizi 23 Temmuz’da kamuoyu ile paylaştığımız basın toplantısında; 2017 Haziran itibari ile 4 kişilik bir aile için 4 bin 913 TL olan yoksulluk sınırının Haziran 2019 itibari ile 6 bin 733 TL’ye çıktığına, dolayısıyla yoksulluk sınırı iki yıl içinde rakamsal olarak bin 820 TL, oransal olarak yüzde 37 arttığına dikkat çekilmiştir. Ancak açıklamamızın hemen ardından malum çevreler maaş artışı teklifimizi ‘abartılı, ülke gerçeklerine aykırı’ olarak gösterme gayretine girmiştir. Üstelik aynı çevreler ‘masada tek yetkili Memur-Sen’dir. Bu nedenle KESK ve Kamu-Sen’in tekliflerinin bir karşılığı yok’ tarzında haberlere imza atmaktan da geri durmamıştır. Her şeyden önce altını çizmek isteriz ki, biz KESK olarak tüm tekliflerimiz gibi maaş artışı teklifimiz de bu malum tuzu kuru çevreleri memnun etmek için değil, kamu emekçilerinin ve emeklilerin yıllardır yaşadığı kayıplar gözetilerek hazırlanmıştır.

 

Halktan toplanan vergilerin, ülke kaynaklarının, Merkez Bankası kefen parasının bile yüzde 1’lik asalak, rantiyeci kesimlere, yandaş müteahhitlere aktarılmasına tek cümle laf etmeyenlerin, yıllardır iktidarın ve yandaş konfederasyon yönetiminin makbul kalemşorluğunu yapanların kamu emekçilerinin insanca yaşamaya yetecek ücret talebini ‘makul değil, abartılı’ olarak değerlendirmeye hakkı yoktur. 2012-2019 yılları arasında kamu emekçilerine, emeklilere ekonomik büyümeden bir kez bile pay verilmemiştir. Oysa maaşlarımıza her yıl yukarıdaki tabloda yer alan büyüme oranlarının sadece yarısı kadar ekleme yapılmış olsaydı bizim bugün teklif ettiğimiz yüzde 37 artışa gerek kalmayacaktı. Ancak her seferinde büyüme rakamları ile övünenler, hatta toplantılarda büyümenin kamu emekçilerinin, işçilerin fedakarca çalışması ile gerçekleştiğini söyleyenler sıra büyümeden pay vermeye gelince birdenbire küçülmüştür. Örneğin son toplu sözleşmede ‘memurun maaşında yapılacak ilave yüzde 1 artış bütçeye yaklaşık 1,8 milyar TL liralık yük getiriyor’ denilmiştir. Ancak bu sözleri sarf edenler üç ay sonra ‘Yatırımı teşvik için öyle vergi indirimi ve istisnalar getirdik ki 2017 yılında 102 milyar liralık vergiden vazgeçtik’ diyerek bizim değil, istihdam yaratmadan yan gelip yatanların yanında olduklarını bir kez daha ispat etmiştir.”

 

“TOPLU SÖZLEŞME MASASINDA BİR KEZ DAHA HAYAL KIRIKLIĞI YAŞAMAK İSTEMİYORUZ”

 

“KESK olarak en başından beri TÜİK’in enflasyon hesaplama yönetiminin çarpık olduğuna dikkat çekiyoruz. Enflasyon hesaplama yönteminde ülkenin alt gelir gruplarını görmeyen TÜİK son bir yıldır Ali Cengiz oyunlarına yenilerini eklemiş, adeta ülkede yaşanan krizin yükünü emekçi kesimlere yüklemenin aracı haline getirilmiştir. İster açlık yoksulluk sınırı rakamları, ister döviz kuru, ister altın fiyatları temel alınsın sonuç değişmemektedir. Kamu emekçilerinin ve emeklilerinin reel geliri son on yılda en az yüzde 40 erimiştir. İktidar ve yetkili hale getirdiği konfederasyonu arasında bugüne kadar ‘toplu sözleşme’ adı altında yapılan mutabakatlarda sadece insanca yaşamaya yetecek ücret talebimiz değil diğer temel taleplerimizde görmezden gelinmiştir. Güvenceli-kadrolu çalışma, gelir vergisi soygununa son verilmesi, ek ödemlerin emekliliğe yansıtılması, ek gösterge adaletsizliğin ortadan kaldırılması başta olmak üzere milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklinin yıllardır süren temel sorunlarından hiç birisine çözüm üretilememiştir. İki yıl süren OHAL ve son bir yıldır etkileri daha da derinleşen ekonomik kriz yaşadığımız temel sorunları daha da artırmıştır.

 

Konfederasyonumuz yaşadığımız sorunlardan hareketle işyerlerinden, kamu emekçilerinden topladığımız talepleri aşağıdaki beş temel başlıkta toplamıştır: Halktan Yana Bir Kamu Hizmeti, Güvenceli İstihdam, Güvenli Gelecek, Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamı, İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret, Gerçek Bir Toplu Pazarlık Hakkı. Temel taleplerimizi başta kamu emekçileri olmak üzere tüm kamuoyu ile paylaşmak için 29 Temmuz 2019 Pazartesi günü, Edirne, Muğla, Artvin, Van olmak üzere dört koldan başlattığımız yürüyüşümüzü, bugün Ankara’da ‘İnsanca Yaşam, Güvenceli İş Güvenli Gelecek İçin Tekliflimizle’ bir kez daha kamuoyu ile Çalışma Bakanlığı önünde paylaşacağız. Kurulacak toplu sözleşme masasında bir kez daha hayal kırıklığı yaşamamak için hangi sendikanın üyesi olursa olsun bütün kamu emekçilerine bir kez daha çağrıda bulunmayı borç biliyoruz. Halktan yana bir kamu hizmeti, güvenceli istihdam, güvenli gelecek, demokratik, adil bir çalışma yaşamı, insanca yaşamaya yetecek bir ücret ve gerçek bir toplu pazarlık hakkı gayet makul, gerçekçi taleplerdir. Makul olmayan TÜİK’in çarpık enflasyon rakamlarına hatta bazen bunun bile altına imza atanların 3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon emekli adına masaya oturtulmasıdır. Vicdana, sendikal etiğe aykırı olan sekiz yıldır bize kaybettirmeye doymayanların bizden dayanışma aidatı isteyecek kadar pervasızlaşmasıdır.

 

Akla, bilime, altında ülkemizin imzası bulunun uluslararası sözleşmelere aykırı olan tam dört kez iflas eden sözde ‘toplu sözleşme’ sisteminin sürdürülmesinde ısrar edilmesidir.

 

Tekrar altını çiziyoruz. Taleplerimiz ‘kaynak yok’ denilerek geçiştirilemez. Taleplerimizi karşılayacak kaynak fazlasıyla vardır. Yeter ki ülke kaynaklarının, halkın yüzde 99’undan toplanan vergilerin, yüzde 1’lik asalak, rantiyeci kesimlere, yandaş müteahhitlere aktarılmasına son verilsin. İşte o zaman en düşük kamu emekçisi maaşının yoksulluk sınırının üzerine çıkarılması talebimizin abartılı değil, mütevazı bir talep olduğu çok daha net olarak görülecektir. Gelin akıllara, vicdanlara, bizim yaşadığımız gerçekliğe aykırı, makul olmayan bu tabloya karşı omuz omuza verelim. Hep birlikte kaybetmeye artık ‘son’ diyelim. Hangi sendikanın üyesi olursak olalım hep beraber kazanmak için ‘İnsanca Yaşam, Güvenceli İş Güvenli Gelecek İçin Tekliflimize’ sahip çıkalım.”