“Her can kutsal ve dokunulmazdır” başlığıyla okunan hutbeyle kadının İslam’daki yeri ve merhamet ve peygamber ahlakının önemi gibi konular cami cemaatine aktarıldı. Cahiliye döneminin de hatırlatıldığı hutbeyi okuyan cami imamı şöyle dedi:

"İnsanlığın büyük ölçüde kaybedildiği, Müslümanlığımızın maalesef vicdan üretemediği ve sözün neredeyse tükendiği zamanları yaşamaktayız. Modern dünyanın sakinleri olarak, yüce dinimiz İslam’ın, Kerim Kitabımız Kur’an ve kâinata rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in yeryüzüne teşriflerinin öncesi olan cahiliye dönemini olabildiğince eleştiriyoruz. Bilhassa ıssız çölün kumlarına gömülen kız çocuklarının sessiz çığlıklarına asırlar ötesinden ses verip, sık sık bu vahşeti lanetliyoruz. Lakin cahiliyenin, sadece bir çağa değil, bir zihniyete ve yaşam tarzına işaret ettiğini unutuyoruz. Bugün genç kızlarımıza ve kadın kardeşlerimize yönelik her şiddet ve zulmün aynı zihniyetin ürünü olduğu gerçeğini göz ardı ediyoruz. Şiddet, günümüzde coğrafya, din, dil, ırk ve sosyal statü tanımaksızın bütün insanlığı tehdit eden bir boyutta yaşanmaktadır. Ne yazık ki bu tehdidi en ağır biçimde yaşayanlar kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Ülkemizde kadın kardeşlerimizin yüzde 39’u fiziksel, yüzde 43’ü duygusal şiddete maruz kalmaktadır. Hemen her gün zalim ve gaddar zihniyetlere kurban verdiğimiz masum canlar yüreğimizi yakmaktadır."

"KADINA EL KALKMAZ"

İslam inancında dara düşenin yardımına koşulduğu hatırlatılırken, helali olmayana yan gözle dahi bakılmadığı ifade edildi. Kadını aşağılamanın ve hırpalamanın büyük günah olduğu belirtilirken şöyle denildi:

"Bizim inancımızda ve örfümüzde dara düşenin yardımına koşmak vardır, dara düşürmek değil. “Aman” dileyene “eman” vermek vardır, emniyetine kast etmek değil. Biz, ’Helali olmayana yan gözle dahi bakılmaz’ ve ’Kadına el kalkmaz’ diyen bir geleneğin mensuplarıyız. Ancak ne hazindir ki bugün, Allah’ın kadın kullarına reva görülen şiddete, zulme, vahşete tanıklık etmenin ızdırabını ve buna engel olamamanın vicdan azabını yaşamaktayız. Kız çocuğunun ve kadının iffet ve onurunu çiğnemeye, yaşamına kastetmeye pervasızca cüret edenlerin, insanlıktan nasipsizliğini ibretle müşahade etmekteyiz. Güce sahip, lakin güç ahlakından mahrum olanların, sevgi, saygı ve merhametten yoksun olanların, sınır tanımaz gaddarlıklarının nice hayatlara mâlolduğuna üzülerek şahit olmaktayız." Ateşin düştüğü yeri yaktığı belirtilen hutbede şu ifadelere yer verildi: "Yürek yangınını söndürmeye gücümüz yetmez. Ama ’ateşin düşmemesi için bize düşen nedir?’ Bu soruyu fert, aile, toplum ve kurumlar olarak her birimiz kendimize yöneltmeliyiz. Bu konudaki sorumluluklarımızın muhasebesini ciddi bir şekilde yapmalıyız. Her türlü istismar, taciz ve tecavüzün, kadını aşağılamanın, hırpalamanın ve hatta incitmenin ne büyük bir günah olduğunu unutmamalıyız. Hangi gerekçeyle olursa olsun bir cana kıymanın bütün insanlığı öldürmek anlamına geleceğini hatırdan çıkarmamalıyız. İşte bu sebeple her birimiz şiddetle mücadelede üzerimize düşeni yapmalıyız."

"ŞİDDETE ’DUR’ DEMELİYİZ"

Hz. Muhammed’in; ömrünü cahiliye düzeni ve anlayışını değiştirmeye adadığı hatırlatılırken, kadına yöneltilen her şiddetin vicdanları kanattığı belirtildi. Hutbe şu sözlerle sona erdi:

"Şiddete hemen, şimdi, en yakınımızdan hatta kendimizden başlayarak ’dur’ demeliyiz. Merhameti, şefkati, erdemi, fazileti kendimize şiar edinmeliyiz. Ömrünü cahiliye düzeni ve anlayışını değiştirmeye adayan Efendimiz (s.a.s), hayatı boyunca kadını, çocuğu, yaşlıyı dahası hiçbir insanı incitecek, onurunu zedeleyecek söz, tutum ve davranış sergilememiştir. Hac ibadetiyle ilgili bir takım hatalar yapan ve bu durumda ne yapması gerektiğini kendisine danışan bir sahâbîye Sevgili Peygamberimizin verdiği cevap tüm ümmetine bir insanlık dersi niteliğindedir: “Bu hataların bir önemi yok. Yeter ki bir kimse, bir başkasının ırzına, haysiyet ve iffetine saldırmamış olsun. Kim bunu yaparsa günah işlemiş ve helak olmuştur.”

Hutbede, "Kerim kitabımızın tohumlarını ektiği, Efendimizin gerçekleştirdiği merhamet eksenli ahlaki dönüşüm ve zihniyet yenilenmesine bugün daha fazla ihtiyacımız olduğu" belirtildi.

Olup biten, yıkıp döken, yakıp yok eden bir şiddetin elbette cezasını vermek gerektiği belirtilen hutbede şu konulara değinildi: "Ancak, şiddeti var eden zihin kalıplarını değiştirmedikçe, değer ve vicdan eğitimine ağırlık vermedikçe, merhamet örneklerini her geçen gün çoğaltmadıkça şiddetin önüne geçmek mümkün olmayacaktır. Kalplere Allah korkusu, vicdanlara kul hakkı duygusu hakim olmadıkça, ahiret inancı ve hesap bilinci hayata yön vermedikçe sadece idari, hukuki ve sosyal tedbirler bu vahşetin önünü almaya yetmeyecektir. Unutmayalım ki kardeşlerim, Efendimiz (s.a.s)’in, ’Her Müslümanın bir başka Müslümana kanı, malı, ırzı haramdır.’ uyarısı gereği genelde insanın, özelde ise kadının can güvenliği ve onuru dokunulmazdır. Allah’ın kulu ve yeryüzünün şerefli bir varlığı olan kadına yöneltilen her şiddet sadece bizim vicdanımızı kanatmamakta, aynı zamanda melekût alemini de sarsmaktadır."