Haber kalitesi, haber dili, Türkçesi konusunda eleştirilerim olsa, içinde sahibinin sesi birçok kalem bulunsa da, Zonguldak basınını beğenirim yine de. Çıkar çevrelerinin sözcülüğüne soyunmuş bir kısmı dışında, gazeteci arkadaşlarımın kamusal sorunlara duyarlılığı kadar, özgüvenleri de oldukça yüksektir çünkü. Hiç ummadığınız gazete, beklenmedik bir cesaretle güç sahiplerinin karşısına dikilip, canlarını sıkacak haber yapabiliyor mesela. En önemlisi, sayfalarında, muhalif görüşlere de yer veriliyor…
 
Kabul, Zonguldak gazetelerinde eksikli, yanlış habere sıkça rastlanıyor. Bir amaca yönelik haber de çok yapılıyor hatta. Peki, kötü haberin tek suçlusu yalnızca gazeteciler mi? Hayır. Kenti yönetenlerde kamuoyunu aydınlatma kaygısı çok eksik çünkü. Duyum alan gazetecinin, doğrulatmak için ettiği telefonlara çoğu zaman yanıt bile verilmiyor. Verilenlerdeyse en çok duyulan, “Yetkim yok” tümcesi oluyor. Haber ham haliyle yayımlanınca, doğal olarak, içinde yanlışlar gibi manipülasyon da taşıyor…
 
YÖNETİCİLERİN ZİHİN DÜNYASI ŞEFFAFLIĞI TEHLİKE OLARAK GÖRÜYOR
Başka kentleri bilmem, Zonguldak’ta gazetecilik, adeta, alacakaranlık kuşağında yapılıyor. Düzenli basın bültenleriyle kamuoyunu bilgilendiren kurum çok az mesela. Birçoğuysa, içinde detay da bulunmayan 3 satırlık sosyal medya paylaşımıyla yetiniyor. Gazeteci, bu yüzden, bilgi değil, kırıntısıyla haber üretmeye çalışıyor. Kentin ekonomisi gibi, sosyal sermeyesi de düşük olunca, haberi geliştirip tüm unsurlarıyla sunacak nitelikli muhabirlerin yetişmesi de mümkün olmuyor...
 
Buna bir de yöneticilerin şeffaflığı tehlike gören zihin dünyası eklenince, alacakaranlık, zifire dönüşüyor. Yıllardır Lavuar Alanı’nı konuşuyoruz. Oradaki düzenlemelerin kentin son şansı olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz. 10 gün sonra alanın ihalesi yapılacak ama uygulama projesini kimse bilmiyor. Başkan Selim Alan yapılan onca habere, şeffaflık çağrısına aldırış bile etmiyor. Kendisinin en doğrusunu bildiğini sanıyor. Halkın bilgi sahibi olmasının kötü bir şey olduğunu da düşünüyor ayrıca…
 
HER ŞEY ZİFİRİ KARANLIK İÇİNDE BU KENTTE
Uzun zamandır Filyos Projesi konuşuluyor mesela. Zonguldak vaazı veren her siyasetçi, onca yıldır, Filyos’la ağzını açıp, Filyos’la kapatıyor. Üniversite, kamuoyunda da beklentiye dönüşen Filyos’la ilgili sözde bir çalıştay düzenliyor. Konunun tüm paydaşlarının davetinden vaz geçtim, doğru düzgün program bile açıklanmıyor. Nedeni açık bence, egemenlerin, konuşmak değil, karar dikte etmek gibi bir derdi var. BEÜ de bu görevi yerine getiriyor. Hal böyle olunca gazeteci ne yapsın?
 
2. gün oturumlarına ulaşamasam da ilk günküleri dinledim epeyce. Herkes projenin çevreciliğinden dem vuruyor. Anlaşılan o ki, yeni bir mahkeme kararı ile planların altüst olmasından korkuluyor. Peki, bu ilkelerin ortaya çıkmasını sağlayan davaların sahibi TEMA neden çağrılmıyor? 2017’de ülkenin önde gelen bilim insanlarıyla Filyos Vadisi Sempozyumu yapıp kitabını da yayımlayan ZOKEV ve diğer ekoloji örgütlerine, niçin, “Sahi siz ne demiştiniz” denmiyor? “Dostlar alışverişte görsün” diye yapılan iş ancak bu kadar oluyor…