Hükümetin sanatçılara ve sanata karşı tavrı kınandı, bu konuda bir basın açıklaması yapan Kültür ve Sanat-Sen Zonguldak Şube başkanı Onur Arslan şunları söyledi:

AKP hükümetinin aylardır üzerinde çalıştığı sanat kurumlarını yok etme projesi basına sızdırılmıştır. Yıllardır devam eden kamu hizmetlerinin tasfiyesi sürencinde, toplumsal belleğin en önemli kurumları olan kültür ve sanat kurumlarına sıra gelmiştir. AKP hükümeti, tüm kamu hizmetlerinde olduğu gibi, bir süredir siyasi ve ideolojik baskılarla yaniden biçimlendirilmeye çalıştığı kültür ve sanatı ticarileştirmek, kültür ve sanat kurumlarının toplumsal özünü ortadan kaldırmak istemektedir. Toplumsal yaşamın tüm alanlarını " daha fazla kar " uğruna ticarileştiren, hızlı piyasa ilişkileri içine çeken AKP iktidarı, sağlık ve eğitimden sonra sanat kurumlarını da hedefine koymuştur. Dünyanın hiçbir yerinde sanat üzerinden kar etmeye çalışan bir iktidar yoktur. Kütüphaneler, Müzeler, Sanat kurumları piyasaya açılacak, üzerinden kazanç hesapları yapılan rant alanları değildir, olmamalıdır. Mevcut durumda tüzel kişiliği olan ve yasaları iyi korunan sanat kurumlarının en alt birimlere kadar seçilmişlerden oluşan kuralları olmasına rağmen, getirilmek istenen sistem, bizzat iktidar partisi tarafından atanan kişilerden oluşturulmaktadır. Siyasi iktidarın atamaları ile oluşacak bir kurumun batısından doğusuna farklı sanatlar icra eden kişileri temsil edecek yapı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bütün bu girişimleri, günlük hayatı her yönüyle biçimlendirmeye çalışan muhafazakar zihniyetin, aynı şeyi sanat kurumları üzerinden gerçekleştirmek istemesi şeklinde yorumlamak da mümkündür. Başka bir değişle; bu girişim, sanat kurumları üzerinde " sanat kuralları " adı altında RTÜK benzeri bir sansür ve baskı kurumunun oluşturulması anlamına gelmektedir. 657'de yapılması düşünülen değişikliklerden biri olan kamu kuruluşlarından yöneticilik görevlerine atanma kriterlerini belirleyen maddeyle, kamuya özel sektörden CEO tarzı yönetici atanabilmesinin sağlanması, üst düzey devlet memurlarının iktidarlarla gelip gitmesi için düzenlemeler yapılması hedeflenmektedir. AKP'nin yapmak istediği hükümetin sözünden çıkmayan, halka değil iktidara hizmet eden "hükümet memurları" yaratmaktır. Benzer bir mantık bugün "hükümet sanatçısı" yaratmak gibi, dünyada eşi benzeri olmayan, son derece trajik bir hal almıştır. Mevcut uygulamada seçilmişlerin ve kendi yasalarıyla yönetilen sanat kurumlarının, iktidarın atamış olduğu bürokratik bir yapıda dönüştürülmek istenmesi, sanatın hükümetin dünya görüşüne paralel olarak biçimlendirilmesi anlamına gelmektedir. Sanatsal uzmanlık bakımından yetersiz olacağı açık olan böylesine bir kurul ile mevcut repartuvarlara sadece iktidarın desteklediği ve onayladığı projede yaşanmıştır. Atanmış kişilerden ve bürokratlardan oluşan koruma yüksek kurulu tarafından iktidarın siyasi kaararı doğrultusunda koruma kararı iptal edilmiştir. Böylesi örneklerin önümüzdeki dönemde daha da artması kaçınılmazdır. Hatırlanacağı gibi, Başbakan Erdoğan'ın "Devlet eli ile tiyatro olmaz, özelleştireceğiz" demesine hemen ardından, Şehir Tiyatroları yönetmeliğinde yapılan "Şehir Tiyatroları dışarıdan prodüksiyon alır" şeklindeki değişiklikle, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2 milyon 750 bin TL bedelli 3 oyun satın alınmıştı. Gösterimi yapılacak 3 oyun için 2 milyon 750 bin ödemekte mahsur görmeyen bu anlayış, sanat kurumlarının kaynaklarını "pahalı" ve "verimsiz" kullanıldığını iddia etmektedir. Halbuki Devlet Tiyatrolarının 2012 yılı büyçesi yaklaşık 147 milyon liradır. Bunun içerisinde; personel harcamaları 90 milyon lira, cari harcama yani kira, elektrik, su, araç, yol vb. giderleri 41 milyon liradır. Toplamda 2012 yılında 152 oyun oynanmış olup, oyunlara yani projeye harcanan gider 15 milyon liradır. AKP'nin kültür ve sanat kurumlarına yönelik dönüşüm uygulamaları ile sanatın değil ihale bedellerinin tartışılacağı, iktidarın sadece kendi ideolojisine yakın oyunlara ya da sanat uygulamalarına izin vereceği anlaşılmaktadır. Kültür ve sanatı kendi açıklamalarıyla itibarsızlaştırmaktan çekinmeyen AKP iktidarı, bu söylemleriyle halk için kurulmuş devlet sanat kurumlarını en azından anlayış olarak desteklemeyeceğini açıkça belirtmektedir. Taslakta, örnek gösterilen İngiltere, Hollanda gibi Avrupa ülkelerinde ise personelle sanat kuruluşları arasında imzalanan sözleşmelerin içeriğinin ilgili sendika ve sanat kuruluşları arasında yapılan görüşmeler sonucunda belirlendiği ve projeleri belirleyen sanat konseylerinin sanat kuruluşlarıyla finansman garantisi için uzun dönemli anlaşmalar yaptığı bilinmektedir. Bu ülkelerde, bahsi geçen sanat konseylerinin üyeleri seçimle göreve gelen, bağımsız üyelerden oluşmaktadır. AKP'nin taslağındaki gibi bürokratlar ise böylesi bir yapı içinde asla yer almamaktadır. 2008'de sanat kurumlarında da yaş haddinin 65'e çıkması ve fiili hizmet tazminatının kaldırılmasıyla özellikle mesleki yaş sınırı olan kolektif sanatlarda AKP hükümeti tarafından ortaya çıkarılmış olan problem, emekliliğe teşvik yoluyla çözülmeye çalışıyor görülsede, taslağın bütümüne bakıldığında asıl niyetin kadroları boşaltıp iptal etmek olduğu, sanat kurumlarında esnek ve güvencesiz istihdama giçileceği anlaşılmaktadır. Kültür ve sanat alanlarındaki çeşitli yasaların (5441-1309,1310 sayılı yasalar) mevcut problemleri, özel yasa ve tüzüklerle çözülebilecekken, tiyatro ve operaların yetki ve sorumluluğu tartışılan Kültür ve Turizm Bakanlığının taşra teşkilatında sanatsal yetkinliği olmayan İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerine devredilmesi, fiilen bu kurumları yok etmek anlamına gelmektedir. Bakanlık, İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerinin yardımcılarını hülle yoluyla atama makamı saymakta ve bu kadrolar sınava tabi tutulmamaktadır. Genellikle iktidara yakın, iktidarla uyumlu çalışacak kişilerin bu makamlara getirildiği dikkate alındığında böylesi bir girişimin "kuzuyu kurda teslim etmekten" başka bir anlamı yoktur. Ayrıca; sanankar memur unvanı (iş tanımları özel olarak belirlenmiş) idari sözleşmeli personelin yetki ve sorumluluğu tartışılan İl Kültür Müdürlüklerine aktarılması, sanatın ve sanatçının bağımsız yapısına büyük bir darbe vuracak, sanatçıyı memurlaştırarak gelişiminin ve özgürleşmesinin önüne yeni engeller koyacaktır. Öyle ki, dünyaca tanınmış bir opera solistinin sahneden alınarak masa başına oturtulmasının ne kadar saçma ve akıldışı olduğu ortadadır. Aynı zamanda, taslakta sanatçı sayısı kadar kadrosu bulunan vasıflı teknik personelden bahsedilmemesi de taslağı hazırlayanların sanat kurumlarının yapısından bir haber olduklarını açıkça göstermektedir. Aslında, Bakanlığın sanat kurumlarının problemleri derken de ne demek istediği muğlaktır; çünkü "pahalı ve verimsiz" diye nitelendirilen oysa sınırlı bütçesi ve kadrosuna rağmen olanaklarının üstsünde prodüksiyon üreten bu kurumların iç mevzuatlarını tamamlama dışında yapısal bir soronu bulunmamaktadır. Örneğin; İtalya'da devletin kişi başı kültür ve sanat harcamaları 112 Euro, Almanya'da 101 Euro, İngiltere'de ise 143 Euro civarındadır. Hal böyleyken, Avrupa ülkelerin ile kıyaslandığında Türkiye'de kişi başına düşen kültüe ve sanat harcamasının 10 Euro civarında olduğunu düşünürsek, bu rakamın ne kadar düşük seviyelerde olduğu ve kültür harcamalarına ne derecede önem verildiği de son derece açıktır. Sendikamız geçen yıl sanat kurumlarının ve sahne emekçilerinin sorunları konusunda hem toplu sözleşme masasında hemde kamu personel danışma kurullarında kapsamlı önerilerde bulunmuştur. Bakanlık yetkilerine raporlar sunmuştur. Ancak taslakta bütün vurgularımıza rağmen ortaya çıkacak sorunlar göz ardı edilmiştir. Sonuç olarak; 1980 askeri faşist darbe sonrasında ve dönemsel ekonomik krizlerde bile sanat kurumlarının mevcut yasalarına ve çalışma yöntemlerine dokunulmamışken, kültür ve sanat kurumlarının AKP'nin "ileri demokrasisine" kurban edilmesi kabul edilemezdir. Kültür Sanat-Sen olarak bu girişime asla izin vermeyeceğiz.