Bir yetişkin olduğunuzda, yani ergenlik döneminden çıktığınızda ve ayaklarınızın üstünde durmaya başladığınıza inandığınızda (!) sanırım, ilk önce yaptığımız şey, geçmişimizi irdelemek ve geçmişimizle aramızda takılı kalan vesorunlar yumağı haline dönüşen ortak hesabımızı muhataplarıyla kesmek, kapamak, mümkünse tabii.
Hani hep dile getirilir ya, biz insanların ne doğduğu yeri, ne de ait olduğu aileye seçme şansı ve hakkı yoktur diye.
Gerçekten de şans eseri (?) hangi ülkede, hangi şehirde, hangi evde, hangi anne babaya ait olacağımızı bilmeden açıyoruz gözümüzü dünyaya.
Ve içine düştüğümüz, doğduğumuz kültürlerde, kişiliğimizi harmanlayan DNA yapımızla, her gün, belki her dakika, yeni şeyler öğrenerek, karakterimizi neredeyse ölene değin biçimlendirmeye çabalıyoruz, kendi doğrularımızla elbette.
Çıkmayan candan ümit kesilmez misali, ölene değin mücadelemiz, kırgınlıklarımız, hesaplaşmalarımız bitmiyor bir türlü, ne kendimizle, ne de yolculuğumuz boyunca, muhatap olduklarımızla. Ne içten içe didişmekten vazgeçiyoruz, ne de aklıselim bir hal çaresi buluyoruz dertlendiklerimize.
Ve hep bir başkasına kesiyoruz acılarımızın faturalarını.
Elbette var olduğumuz,vücut bulduğumuz toplumlarda,içimizde oluşturduğumuz inanç yolculuklarımızla bir çıkış yolu aradığımızda oluyor, kendimize kaybolduğumuz anlarımıza.
İçsel yolculuklarımızda bile rotayı şaşıyoruz zaman zaman. Dinsel yolculukların içini o kadar çok boşalttılar ki, böyle durumlarda inancınızda kırılıyor, inciniyor haliyle.
Yaratıldığımıza inanıyorsak şayet, başımıza gelenlerin sorgusunda “malumevrendeki her şeyin kendi kendine evrim döngüsüyle süregeldiği inancı taşıyanlarda var yaşadığımız evrende, ilahi bir güç olduğuna inananlarda” nedenlerininiçinlerini kafaya takmadan da edemiyorsunuz.
Siz hangi inançtasınız bilmiyorum ama hepimiz yetişmekte olduğumuz dönemlerde, ruhsal çöküntüler yaşadık ve bunların tedavisi için,iyileşebilmek için neredeyse bir ömür verdik. İşin bana göre en vahim yanıda, ben  iyileştim diyenler, iyileşeni pek görmedim doğrusu, en az hasarla belki şifa bulduğumuza inandık, inandırıldık!..
Hatalar ve bedelleri hepimizi çarkın içinde döndürdü ve döndürmeye de devam ediyor.
Okuduğum kitaplarda ve izlediğim yaşam yolculuklarında, ister kız çocuğu, ister erkek çocuğu olsun, ilk önce kendi ebeveynleri ile sorun yaşıyor sahiden de.
Kuşak çatışması mı deriz adına, yoksa yolculuğumuzun seyrimi, bunu henüz net bir dil ile izah edemiyoruz. Ama doğrular bile kabul görmüyorsa o ergenlik dönemi geçişlerinde ve patlamaya hazır bir bomba gibi öfke dağları yaratıyorsak sebepsiz, elimizde olmayan bir deneyim yaşıyoruz belli ki.
Sonra ki zaman dilimlerinde, ailenin diğer fertleriyle, sonra okul, sosyal çevre ve iş çevresi olarak sanki bedeninizi ruhunuzu çarpa çarpa yol alıyorsunuz, yetişemediğiniz yetişkinliğinize doğru.
İşte bu çarpmalar neticesindede, herkes yaralı, herkes kırgın ve herkes mutsuz oluyor. Kendini iyileştirmek için profesyonel yardım alanları, güya tedavi ettiğini söyleyenler bile,bir yanlarıyla da olsa hasta ve yardıma muhtaç durumda.
 Bu konuda toplumun çoğunluğu söz konusu olduğunda bilirkişiolmasam da” bence kimse değil” söz söyleme hakkını, kendi yaşadıklarımdan ve tanık olduklarımdan bulduğumu söylemek isterim, zira akademisyenler, her şeyi çok bilmekle övünenlerdir ama söz konusu kendileri olunca,  aciz kaldıklarını kabullenmeyenler. Nihayetinde onlarda insan familyasındandırlar ve aynı düzenin çarklarında onlarda vardır ve yara almışlardır.
Yaşadıklarımızı abartıyor muyuz yoksa sahiden de böylemi büyüyor hemen hemen herkes, bunu sadece okuduğum yaşam örnekleri üzerinden değil, görgü tanıklığım üzerinden de tahlil edebiliyorum ve tabi ki de kendi yaşam yolculuğum ile de örtüştürüyorum birçoğunu.
Sonuç; hemen hemen aynıyız, hepimizin bir yanı kırık ve bir yanı halen hasta!
Toplumsal hastalıklarımızın altında yatan nedenleri de çekirdek aile yaşantıları üzerinden ele alabiliriz aslında. İşin kökeni, ilk adım sayılan aile ocağından kaynaklanıyor zira.Bir de dokumuza işleyen DNA geçişlerinin istem dışı yaptırımları.
Sanırım şiddet bu hastalığın birinci ayağı. Aile içinde daha küçük bir çocuk iken başlayan ve toplumun her katmanında vücut bulan bu ilkel eylemin, ruhlarımızda açtığı yarası kapanmıyor, iyileşmiyor bir türlü.
İkinci ayak ise ergenliğimiz; Hepimizin deneyimlerinin farklı olduğu, kendimizi keşfettiğimiz o buhranlı yılları en az hasarla atlatabilmiş olmayı dileyerek, yetişkinliğe geçişimizi hatırlayınız, ne denli sancılı olmuştu ergenlik dönemleriniz,bir daha gözden geçiriniz lütfen. Eğer bir ebeveyn iseniz çocuklarınızın ergenliğe geçiş dönemleri de gelsin gözlerinizin önüne, tabi ki unuttuysanız!
Çünkü zincirleme bir çoğalışın sorumluları olarak, yaşadıklarımızı yaşatmamak için büyük bir çaba sarf etmeliyiz biz ebeveynler, her ne kadar başka bir uç verse de deneyimsizliklerimiz, deneyimlediklerimizden kurtarabiliriz yeni kuşakları belki!
Biyolojik değişimlerimizi deneyimlerken düştüğümüz tuzaklar ve içimize sakladığımız korkular “geçmiş geçmişte kaldı” sözünün hafifliği kadar, kolay göğüslenmiyor ne yazık ki geleceğimiz söz konusu olduğumuzda.
Öyle geçmemiş geçmişler yaşıyor ki birçoğumuz, geleceğimizi ipotek altına alan acılara yeniliyoruzzaman içinde çaresizce. Adına her ne kadar yetişkinlik denilsede,çoğumuz yaralı, birçoğumuz ağır hastayız halen ve birçoğumuz çocuk kalıyoruz sonsuza değin hem de.
Dahası da var elbette,acımızı bir başkasına bulaştırmak gibi sadist bir yanımızı da saklıyoruz benliğimizin bir köşesinde. Çünkü intikam alarak iyileştiğine inananlarda var çevremizde.Kötülükten beslenmeyi tercih edenler olduğu gibi.
Ruhumuza, bedenimize,istemimiz dışında dokunularak. kalbinizi paramparça edenlerin açtığı yaraları, tamamen iyileştirebilen, kişiye tamamen iyi gelen, ne tıbbi, nede insani bir çözüm yok henüz, kandırmayalım birbirimizi. Var diyenin aklından da ayrıca şüphe ederim.
Psikologlar, psikiyatrlar, pedagoglar yeni bir meslek haline dönüşen” yaşam koçu” adı altında danışmanlık verenler ve bilumum tıp insanları, birçok hastalığa derman olabilirsiniz ama bir çocuğun daha çocukken yaşadığı ve üstünü korkularından mütevellit örttüğü yaraları tamamen iyileştiremezsiniz.
Buna hiç kimsenin gücü yetmez, kabullenmiş gibi yaptırabilirsiniz ama iyileşmek imkânsız. Eğer öyle olsaydı, şiddetin her türlüsü yeryüzünden çoktan kalkmış olurdu.
Bunun için en başa dönseniz de dinlediğim birçok hayat hikâyelerinde ve tanık olduğum bizzat yaşadığım gerçeklerde, şifa yolunu henüz bulamadığımızı söyleyebilirim.
Yol göstericilerin kendilerine kaybolduklarını deneyimlediği mide, şu satırlara bir kez daha yazayım.
Bir çocuğun savunmasızlığını, ilk örseleyendir anne ve babası ve en yakın çevresi. Güvensizlik ilk önce aileden başlıyor. Buna etken ebeveynlerin korkuyla karışık kaygısı olsa da yöntem yanlış işliyor.
Sonra güvendiği herkesten üstüne katlayarak gördüğü yanlışlar, hayata ve insanlara karşı oluşturduğu güvensizliğin ana nedeni oluveriyor kanımca!
Bir kez daha altını çizerek,  tamamen iyileşmiyoruz, iyileşmiş gibi yapıyoruz, aksi halde yaşamak imkânsızlaşır.
Evet, konuştukça, anlattıkça rahatlamış gibi görünsek de, mutlaka bir başka yerden sızlıyor yaralarımız, acılarımız.
İster kitaplar dolusu yazalım, cesaretimiz çerçevesinde örnek olmaya meyledelim, istersek dillendirelim usanmadan, ancak DNA larımız gereği biz insanlar, çoğunlukla hayvani dürtülerimizle yol alıyoruz yaşamda ve sürekli insan olabilmek için mücadele veriyoruz.
Kolay kolay insan olunmuyor galiba.
Tam oldu başardım derken, kopuyor zincirin bir halkası olmadık zamanda ve yine başa sarıyor kederimiz. Dünyada sanıldığından daha çok kötü insan var, kendini korumak, sevdiklerini korumak için evet doğru iyileşmek zorundasın, başka yol bırakmıyor sana, aynı yaralarla çocuklarının canının acıyacağını biliyor olmak.
Hani içimizdeki çocuk gerçeği var ya, bütün mesele o çocuğun anlaşılabilmesinde ve bütün çocukların korunabilmesinde. Çünkü onlarında çocukları ve o çocuklarında acıları olacak ve içimizdeki çocuklar büyümesini bilmedikleri için, yetişkin bizlerin sevgisine korumasına hep ihtiyaç duyacaklar.
Yetişkin olabilmekte bütün mesele, içimizdeki çocuğa güven duygusunu ancak böyle verebiliriz.
İçimizdeki hayvanları yok ettiğimizde, çocuklar mutlu olmaya başlayacaklar öyle umut ediyorum.
Kaldı ki bu konu öyle üç beş satırla ne anlatılabilir, ne de çözümlenebilir ama bir yerden başlanabilir de nerden?