Yazıyı nasıl tamamlayacağım bilmiyorum. Yaşamımda büyük yeri olan iki sevgili ağabeyimi peş peşe yitirmiş olmanın derin kederi var içimde. Önce siyasal mücadelede yan yana çok çaba harcadığım Cengiz Ömer Altınok’u, sonra da Hamit Kalyoncu’yu yitirdim. Üç beş kelime ile kuruverdiğim bu cümle, aslında, nasıl tedavi edeceğimi bilemediğim onulmaz bir yarayı anlatıyor. Beynimdeki anılar demeti, bir gözyaşı seli olarak göz pınarlarıma yürürken düzgün cümle kurmam da imkânsızlaşıyor.

Çaycumalı olan ağabeylerimin her ikisinden de çok şey öğrendim. Cengiz ağabeyi 80’lerin son çeyreğinde tanıdım. Bursa’da yaşarken 12 Eylül zindanına atılmış, çıktıktan sonra da Zonguldak’a yerleşmişti. Polis takibinde olduğu kesindi. Şartla tahliye edildiği, bir gün ceza alsa fazladan beş yıl daha yatacağı halde bir adım geri durmadı mücadelesinden. Duvarların tüm dünyada üzerimize çöktüğü o yıllarda, gündem yaratan, ilgi duyulan bir siyasal hareket yarattık birlikte.

GEÇMİŞ KUŞAKLARLA BAĞIMIZI SAĞLAYAN ULU KÖPRÜ, BİRLİKTE İŞ YAPMA YETENEĞİMİZİ GELİŞTİREN YAPITAŞIYDI

Hamit ağabeyi çok daha eskiden, Töb-Der Başkanlığı yıllarından tanırım. O yıllarda, 13-14 yaşında küçücük bir çocuk, İGD’nin sıradan bir sempatizanı olarak ortamına girip, yaptığı tartışmalara katılmam mümkün değildi elbette. Daha sonra bir ağabey-kardeş ilişkisine evrilecek tanışıklığımız, 12 Eylül sonrasında, usta-çırak şeklinde başladı. O kanaat önderimiz, ağabeyimiz olarak önümüze düşmüş, kentin kültürel gelişimi için verdiği görevlerle bizi sahada oradan oraya koşturmuştu…

Ah o kabımıza sığamadığımız günler! Hepimiz gencecik delifişeklerdik. Ayrımsız hepimiz sosyalist, öğrenmeye aç ve kitap kurdu mertebesinde okuma yazma tutkulusuyduk. Düşlerimiz taptazeydi daha. İçimde bir başka yara olarak duran Mehmet Yılmaz ağabeyimin de payı çoktu elbette ama Hamit Kalyoncu hepimizi bir arada tutan çimentoydu. En önemlisi de geçmiş kuşaklarla bizlerin bağını sağlayan ulu bir köprü, pek çokları gibi benim de birlikte iş yapma yeteneğimi geliştiren yapıtaşıydı… 

HAK BİLDİĞİ YOLDA TEK BAŞINA DA KALSA DİMDİK YÜRÜYEN BİR ONUR ANITIYDI

Hamit ağabeyi “Çok yönlü bir cumhuriyet aydını” olarak tanımlamak yeter mi bilmiyorum. Öğrencilerine müfredatta yazandan çok daha fazlasını öğretmek için çabalayan bir eğitimciydi en başta. Laik, demokratik değerlere sıkıca bağlı bir aydınlanma savaşçısı; tiyatrodan edebiyata sanatın her alanına ilgi duyan, şiirden denemeye pek çok dalda eser veren bir yazın insanıydı. Halkbilimin hemen hemen her alanıyla ilgilendi, araştırmalar yaptı, yöre kültürü üzerine yüzlerce yazı yazdı…

Hak bildiği yolda tek başına da kalsa dimdik yürüyen bir onur anıtıydı Hamit ağabey. İdealleri uğruna öğretmenlikten ihraç da dahil çok bedel ödedi. Bir gün bile hayıflandığını duymadı hiç kimse. Engin bir birikime sahipti, bu yönüyle deniz feneri oldu hepimizin. Tıpkı Cengiz Ömer Altınok gibi onu da hiç unutmayacağım. Kent dışında olduğum için uğurlamasına katılamamış olmak daha başka yara içimde. Sevgili ağabeylerim her geçen gün ıssızlaşan dünyada siz olmadan yaşamak ne kadar zor…