Kayıplar hanemiz o kadar büyüdü ki...

2020 yılı hakikaten kayıpların, vefatların peş peşe en yoğun yaşandığı sıra dışı bir yıl olarak kayıtlara geçti. Yine, sudan sebeplerle ölümler, bir birini kesmeler biçmeler, savaşlar, acı, kan ve gözyaşı hiç dinmedi. Açlıktan, kıtlıktan ölenlerin sayısı değişmedi. Haksızlıklar, kötülükler hız kesmedi.

Sanırım 21. yüzyılın en önemli hastalığı kişisel menfaat duygularının zirve yapmasıydı. Fakat 2020'den 2021'e takvim sayfalarını değiştirdiğimiz şu günlerde "Ben iyi olayım, ben kazanayım da başkası ne olursa olsun" bencilliğinin sonuçlarını somut bir şekilde yaşamaya başladık. Anlayacağınız zarar hepimize dokundu. Salgın, hepimizi esir alan bu duyguları açığa çıkardı.

Yeni yılın ilk dakikalarında zam haberiyle irkildik. Elektriğe yüzde 4, doğalgaza yüzde 1 oranında zam yapıldı. Vatandaşın canı sıkılsa da alışkanlık gereği sineye çekti. Aynı gün İzmir'den gelen ölüm haberi bütün dertlerimizi unutturmaya yetti. Müsaade ederseniz bu konuya değinmek istiyorum.

***

Madenci, Sendikacı Hüseyin Kolçak'ın vefat haberiyle adeta üzüntüye boğulduk. Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır. Bir hafta önce -Hüseyin başkana- "Moral vereyim derken dersimi aldım" başlığıyla bir yazı kaleme almıştım. (Sağlık konusunda yoğun bir körlük ve nankörlük içinde bulunduğumuzu belirtmiştim.)

Kendisinin hasta yatağında, ağır tedavi anında dahi güler yüzle verdiği pozlar; meğer ne büyük anlam ifade ediyormuş bizlere hayat ve ölüme dair... Sağlık nimetinin kıymetini bundan daha iyi ifade edemezdi hiçbir roman... Hele son anlarında baygın haldeyken bile adını Zonguldak, yaşını 67 diyecek kadar memleket aşığı, madenci düşkünü bir isimdi Hüseyin başkan.

Herkesle iyi iletişim içinde olan demokrat anlayışı ise onu, bugünlerde bir birini anlamaktan uzak insanlar nezdinde ayrı bir yere koyuyordu şüphesiz. Bu yüzden toplumun her kesimi üzüntüsünü paylaşma ihtiyacı hissetti. Bu arada biricik sevgili eşi Yasemin hanımın da bu sürecin en baş kahramanlarından biri olduğunu unutmayalım. Hiç yılmadı, hiç usanmadı, sevgili eşinin iyileşmesine adadı kendisini. Ama yetmedi, Yüce Yaratıcı'nın takdiratı böyle tecelli etti.
*
Ayrıca bir hatıramı nakledeyim:

O günü dün gibi hatırlıyorum. Aracımla (sağlığımı bulmak için) hastaneye gidiyordum. Fatih sitesi kavşağında süslü bir 'vosvos'a rastladım. Rengarenk balonlar, çiçeklerle süslenmiş, içinde ise bir damat ile bembeyaz gelinlik içinde etrafa mutluluk dağıtan çift dikkatimi çekmişti. Baktım Hüseyin başkan, korna sesleri eşliğinde etrafa el sallıyordu, gülücükler dağıtarak... Ben de ona korna çaldım ve mutluluklar diledim. Göz göze geldiğimizde bana da el sallamış,  ben de kaş göz işaretiyle tebrik etmiştim. Sonra onlar Kozlu kuyu başında maden işçilerinin huzurunda düğün yapmışlardı...

Kaderin cilvesine bakın ki, 5 yıl önce damatlıkla geldiği maden ocağından cenazesi kalktı Hüseyin başkanın. Kim derdi ki düğününü yaptığı kuyu başından cenazesinin kalkacağını?

Bunda bir ders yok mu?

Koskoca Cihan'a hükmeden padişahın bile,

"Halk arasında muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi..."

diye haykırması boşuna mı?
 

Ben de diyorum ki;

"Hızla akan bir zaman denizinde bir tüy gibi savruluyoruz.

Ve bizden geriye kalan, bir güzellik varsa eğer, anmaya değer...

Bu ne hoş sada, ölmek hiç son değil inan; hayali Cihana değer!"


Hüseyin başkana Allah'tan rahmet; ailesi, sevenleri ve tüm maden işçilerine başsağlığı diliyorum.