Lacivert karası sulara doğanın karşısında ne kadar aciz olduğumuzu düşünerek bakıyorum. Yıldız mı karayel mi, poyraz mı gündoğusu mu olduğuna karar verememiş deli rüzgâr, dinmeyen uğultularla oradan buraya koşarken, hayran gözlerle baktığım pencerede ıslıklar çalıyor. Belli ki esen rüzgâra çok öfkelenmiş Karadeniz; kendini kabara, köpüre geldiği sahile vuruyor. Kayalara çarpan dalgaların uğultusu kulağıma dünyanın en müzikli sesini yayarken, eşlik eden ses “Poseidon çıldırdı” diyor…

Bilinir, Yunan mitolojisinin Hades’le birlikte Zeus’dan sonraki en önemli tanrısıdır Poseidon. Üç kardeş göğü, denizi ve yeraltını bölüşür aralarında. Poseidon, elindeki üç dişli yabası ile denizler hakimidir. Öfkeye kapıldığında, yabasını yere vurur, deliren dalgalarla bazı toprakları denize gömerken, yarattığı depremlerle yeni karalar yaratır. Şu sıra yine öfkeye kapıldı galiba. Bir yerlerde adalar, yeni sahiller oluştururken, bir yerlerde de kara parçalarını sulara gömüyor. İşe bakın, çoğu insan eliyle yapılmış...

SÖZDE AKILLI İNSAN DOĞANIN KURALLARINI AŞABİLECEĞİNİ SANIYOR

İster ilkel tanrılara inansın insan, isterse tek tanrıya; yaratan, var eden güce “doğa” desin ya da. Hangi inançtan olursa olsun, biliniyor ki, yaşadığımız dünya bir dengenin üzerine kurulu. Kendine özgü bir çevrimi, döngüsü ve değişmeyen kuralları var. İnsan denilen mahlûk, trilyonlarca canlıdan biri yalnızca. Sözde akıllı olduğunu iddia ederek bu kuralları aşabileceğini sanıyor. Aklı ve zekâsıyla bu dengeyi bozup kendi belirlediği kurallar üzerinden yeni dengeler oluşturabileceğine inanıyor...

Bu nedenle denizleri doldurup dağları deviriyor bitip tükenmez hırsla. Ormanları yok edip suları hapsediyor. Diğer canlıları yok sayıp doğal alanları tahrip ediyor, kendine saraylar kâşâneler, adına fabrika denen çağdaş dünya mabedi kârhaneler kuruyor oralarda. Nehirleri, denizleri aşıyor, işgal ettiği yeni alanlarda kendi türü dahil tüm canlıları yok edip servetine servet katıyor. En kötüsünü de bu acımasız kâr hırsının, gözü dönmüşlüğün “tarih bilgisi” adı altında geleceğe miras bırakılması oluşturuyor…

GELECEK BİRİLERİNİN DÜNYA DURDUKÇA YAŞASA HARCAYAMAYACAĞI SERVET İÇİN FEDA EDİLİYOR

Hiç kuşkunuz olmasın, Kilimli sahil yolunda da yapılan bu gözü dönmüşlüğün eseri, Filyos Vadisi’nde de. Çatalağzı Muslu bölgesine de bitip tükenmeyen kâr hırsıyla dikildi santraller, Dilovası’nı kanser ovasına çeviren endüstri tesisleri de. Üzerindeki milyonlarca ağaçla birlikte dağları eleyip un eden taşocakları da bu duygunun eseri, denizleri doldurup sahilleri yok ederek üzerine yol yapan vahşet de. Geleceğimizi birilerinin dünya durdukça yaşasa harcayamayacağı serveti kazanması için feda ediliyor…

Ne kadar ahmağız. Kâinat tam 14 milyar, dünya ise 4,5 milyar yaşında. Taş patlasa yüz yıl yaşayan insanın ömrü küsuratı bile değil bu sayının. Tüm planlamalar bugünün ihtiyaçları için yapılıyor. Ömrü taş patlasa 50-60 yıl olan tesislerle yaşam alanları tarumar edilirken, dünya yaşanmaz hale geliyor. Akla bakın, az sayıdaki insan daha kötü bir dünya yaratarak servet biriktiriyor. Tüm kazancı karnını doyurmaktan ibaret olan sayılmayacak kadar çok insan da buna alkış tutuyor. İnsan ve akıl, neresinde acaba bu denklemin?