Devrimci Trabzonsporluların lideri Kobani de öldü.

Tünelle hapisten kaçtı, Kobani de öldü. İÜ Mezunu genç gazeteci Kobani de öldü.

Muş Belediye Başkan adayının kardeşi Kobani de öldü.

Meclisinden Tezkere çıkartmayan İngiltere’den hafta da en az 20 kişi Suriye ye gidiyor. Rusya’dan, Almanya, Fransa, İran’dan Kobani’ye savaşçı akını…

Hemen her gün gazetelerde benzer haberler okuyoruz.

Demek ki Kobani, sadece Amerika/PKK/PYD işbirliği terör örgütünün devlet kurmak için uğraştığı bir alan değil.

Sadece, devletlerin yeni silâhları denediği çatışma alanı da değil. (Devletler, depolarındaki mermi, top, roket, tank gibi yıllanmış silah/mühimmatı ya tatbikatlarda ya da böyle çatışma alanlarında eritirler.)

Elbette, Süper güçlerin Ortadoğu’da üst kurmak, yer altı kaynaklarını ele geçirmek gibi ‘güç’ gösterimli hedefleri vardır. Ancak, Güçlü Devletler, bu gibi etnik ve dini ağırlıklı çatışmaların olduğu alanlarda fırsatı kaza etmezler.

Kendi ülke sınırları içinde, sürekli maraza çıkartan insanlara ve güvenlik birimlerine zorluk çıkartan anarşist ruhlu tipleri, bir çeşit taktiklerle bu alanlara gönderirler.

Girişte de belirttiğim gibi, bu gün yurt içi ve yurt dışından TC vatandaşı birçok dini ve etnik kaygılı- eğilimli militan Kobani’ye gidiyor. Yaralı ve ölü olarak Türkiye ye dönüyor. Geçtiğimiz hafta, Kobani’den yaralı gelip, Urfa da ölen PKK’lı sayısının 60 üzerinde olduğu açıklandı.

Devletler, ‘yasak’ olmasına rağmen, ülke sınırlarında huzursuzluk yapan, her an ‘patlayacak bomba’ türündeki tiplerin, bir şekilde savaş alanlarına ulaşmasını sağlar.

Buna Askeri Literatür’de ‘Bağırsakların temizlenmesi’ operasyonu denir.

Bu, Devlet’in buraya sadece Konjoktürel (genel durum) açıdan değil, stratejik (Ekonomik, askeri ve psikolojik açıdan) baktığını da gösterir.

Bölge de aktör olan bir devletin başka bir şekilde bakması da beklenemez zaten.

İmparatorluk bakiyesi olarak, Anadolu da dar bir alana sıkışmış Türkiye’nin, kalkınma hamlelerine içerden de gösterilen bölücü – bozucu direnç unutulmamalıdır.

Yüz yıl önce parçalanmış coğrafyayı, birleştirme hamlesi olan çözüm sürecine gösterilen ‘karşı koyma’ ve okul, hastane yakma, asker öldürme gibi tedhiş olayları, bunun en bariz göstergesidir.

Önemli olan şudur.

Devlet’in başlattığı kalkınma hamlesi, bölücü tayfası ve Emperyalist güçleri elbette tedirgin edecek ve Puştluk yapmaya yönlendirecektir.

Ancak; Devletin vatandaşı genel de duruma nasıl bakıyor?

Şu bir gerçek ki; İstikrarlı bir hükümet, yapılan hastane, yol, helikopter, roket, gemi yazılımları, havaalanı, kanal girişimi, dün ki İpekyolu güzergâhını at değil, hızlı trenle geçme çalışmaları, halk üzerinde büyük bir Özgüven yaratmıştır.

Kalkınma’nın, güçlü ülke olmanın yolu sadece tank yapmaktan geçmiyor elbet.

Sınırdan düşman girmesini engellemek yetmiyor.

Sınırdan Virüs(mikrop) girmesini engellediğin kadar, kendi aşı’nın icat edip, kullanıp, sağlıklı nesiller yetiştirebiliyor musun?

Üç tarafı denizler, dört tarafı düşmanla çevrilmiş bir ülke’nin ayakta kalmasının yegâne yolu ‘kendine yetmektir’.

Komşularla sıfır sorun lafı bir emperyalizme itaat sloganıdır.

Komşu ya da değil; Ülkeler arası dostluk, çıkarla orantılıdır. Ne kadar çıkarın varsa, o kadar dostsun demektir.

Yurtta sulh cihan da sulh’ sloganının geçeceği bir dünya, bu gün hiç yoktur.

Azerbaycan- Ermenistan, Rusya-Ukrayna arasındaki savaş’ı biz mi yarattık.

Arap baharı kimin eseri?

Yüz sene önce Orta Doğu da sınırları Petrol’e göre çizenler, bu gün doğalgaz üzerine operasyon yürütmeye çalışıyorlar. Hedef: Güç Kavgası’nda rakibi ekarte etmek, doğal kaynakları tahakküm altına alıp, mevzi kazanmak…

SONUÇ:

Yapılacak olan, içeride ve dışarıda Devlet’in özgül ağırlığını (yaptırım gücünü) muhafaza etmek, yıpratılmasını engellemektir.

İç siyaset dinamikleri, sandık - seçim kaygısı ve muhalefet düşüncesiyle ettikleri laflar ile devlet’in yıpratılmamasına dikkat etmeli.

Siyasi İktidarlar geçici, Devlet kalıcıdır.

Televizyonların canlı savaş yayını yaptığı bu internet çağında, basit particilik adına, içerde düşmana cephe açmak, saf dillilik değil, puştluğun ta kendisidir.

Laf olsun torba dolsun türü konuşanlar, en azından ‘Misak- ı Milli nedir?’ öğrenmelidir.

Şeref-i noksanlığın telafisi mümkün.

Ancak: Şerefsizliğin telafisi mümkün değildir.