''Köpeklerin dostluğu aralarına bir kemik atılıncaya kadardır!'' özlü sözünü severim. Zira hayatın acımasız bir gerçeğini ifade eder. Devletler arası ilişkilerde de bu böyledir. Çıkarlar çatışınca ortada dostluk diye bir şey kalmaz.
   Sözü Suriye olaylarına getireceğim ama; önce geçtiğimiz pazar günü Ankara Kızılay'da patlatılan bomba nedeniyle bu faciada ölenlere rahmet; tüm milletimize de başsağlığı diliyorum. Umarım terör olayları en kısa zamanda sona erer de bir daha böyle bir facia yaşamayız.
   Bombanın patladığı yer; benim de sık sık otobüse bindiğim durakların olduğu yerdir. Tesadüfen o saatlerde orada olmadığım için şanslı olduğuma sevinemiyorum bile.. 
   Olayın ardından büyük büyük devlet yöneticilerimizin söyledikleri şu: ''Terörü kınıyoruz ve lanetliyoruz!'' E,ben de kınıyorum ve lanetliyorum, sokaktaki adamda..O zaman bu büyüklerin bizden farkı ne ola ki! Bizden farklı bir şey yapamayacaklarsa oralarda ne işleri var? Patlamanın olduğu yer Başbakanlık binasına 100, İçişleri Bakanlığı'na 200, ve Meclise ve Genelkurmaya 500 metre mesafede.Yani teröristler senin haremine kadar girmiş, kalbine kalbine vuruyor siz hala hikaye okuyorsunuz. Bu kadarı sorumsuzluğu ve pişkinliği kabul edemiyorum doğrusu!
   Şimdi tekrar başa dönüp Suriye konusuna gelirsek; burada köpekler ve kemikler demekle ne kastediyoruz onu açmaya çalışacağım.
   Biliyorum bu konu artık kabak tadı vermeye başladı ama, yaşadığımız terör olaylarının ve Türkiyeyi bekleyen iç ve dış tehditlerin arka planında bu Suriye olaylarının olduğu düşünülürse, olup biteni iyi analiz etmekte yarar vardır.
   Bildiğiniz gibi, şu anda Suriye'de bir çok güç birbiri ile çarpışıyor. Bunların arasında yöresel güç olup dış güçlerin desteği ile vekalet savaşları yapanlar olduğu gibi; başta Rusya olmak üzere fiilen sıcak savaşa katılan devletler de var. Şimdilik öncelik IŞİD'in bertaraf edilmesinde.. Ama ondan sonraki iş tabii ki Suriye'nin diğer devletlerin çıkarı doğrultusunda şekillendirilmesinde..
   İşte o zaman  tantana başlayacak. Şu an müttefik görünen devletler birbirine düşecek. Bu meselenin içinde irili ufaklı bir çok devlet, hatta savaşan gruplar varsa da asıl çekişme ABD, Rusya ve İran arasında geçecek. Tabiri caizse, bu üç köpek Suriye kemiğini birbirine kaptırmamak için kıyasıya mücadele edecekler.
   Şimdiden bunun emareleri görülmeye başlandı bile..Örneğin, Rusya ve İran gibi iki müttefikin arası Rusya Dışişleri Bakan yardımcısı Riyabkov'un ''Suriye federal olabilir'' demesi nedeniyle soğumaya başladı. Zira,Esad, neredeyse İran'la eş anlamlı olan Hizbullah'ın baş sponsoru. Bu nedenle İran Suriye'nin federal bir yapıya geçmesi ile Esad'ın zayıflayacağını ve Hizbullah'a eskisi kadar yardımcı olamayacağını düşünüyor. Ayrıca, İran ve Esad hükumetinin mezhepsel açıdan da sıkı dost oldukları unutulmamalıdır. Rusya'nın derdi ise Suriye üzerinden Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'deki çıkarlarını korumak. Bunun için de Esad sonrasını garantilemek istiyor. Tabii ki bu da İran'ı çok kızdırıyor.
   ABD-Rusya ilişkilerine gelince; şu anda taktiksel işbirliği yapan bu iki devlet IŞİD'in işi bitince; yani köprüyü geçince, pastayı paylaşırken kesinlikle hırlaşacaklardır. Aralarındaki PYD rekabeti bunun bir işaretidir  Zira ABD, PYD'nin Suriye'nin doğusundaki varlığını; Rusya ise batısındaki varlığını destekliyor. Bu durum ise her iki devletin çıkarlarını çatıştırıyor.
   Gelelim Türkiye'ye..Ama Türkiye'ye gelmeden önce şu gerçeği de görelim: Köpekler aralarına atılan kemiği sıyırırlarken tilkilerin ve çakalların yaklaşmasına asla müsaade etmezler. Onun için kurnaz tilki durumundaki Türkiye'nin ve Suudi Arabistan ve Katar çakallarının Suriye'den bir şey koparabileceklerini sanmıyorum.
   Türkiye, Suriye'de çarpışan farklı grupları desteklemeleri nedeniyle diğer bazı devletlerle karşı karşıya gelme durumunda. Rusya ile papaz olduğumuz zaten malum. Hatta Rusya, ''Acaba NATO Türkiyeyi ne kadar destekleyecek'' kabilinden, Türkiye üzerinden NATO'yu denemeye bile başladı. Adeta el ense çekip peşrev yapıyor! Yani NATO'nun yeterli destek vermeyeceğini anlarsa Türkiyeyi taciz etmeye kalkışacak. Ama esas risk; farklı grupları desteklemeleri nedeniyle Türkiye'nin ABD ile karşı karşıya gelmesidir.
   Görüyorsunuz, dış politika çok bilinmeyenli denklem gibidir. Satranç oynar gibi oynamak gerekir. Eğer gelecek hamleleri hesap etmezseniz şah-mat olmanız kaçınılmazdır. Tıpkı nasıl ki acemi satranççılar yenilmeye mahkumlarsa; acemi ve cahil politikacılar da dış politikada başarısız olmaya mahkumdurlar.
   Bizim politikacılarımızın dış ilişkilerdeki performansını değerlendirdiğimizde; ''Stratejik derinlik'' ve ''Komşularla sıfır sorun'' diyerek Türkiyeyi nerelere getirdiler, buna siz karar verin!
   Son olarak şunu söylemek istiyorum: Misafirperverlik ayağına ülkemize üç milyona yakın mülteci aldılar. Yani ülkemizde o kadar aç insan varken soframıza üç milyon kişi daha eklendi. Suriyeli mültecilerin kalifiye olanları Avrupa ülkelerine gittiklerinden bize cahil ve fakir fukaralar kaldı. Üstelik bunların kaç tanesinin kanun kaçağı, kaç tanesinin terörist veya casus olduğu da belli değil. Yani Türkiye adeta mülteci çöplüğü olmuş durumda. Avrupa ülkeleri ise,bu insanların kendilerine gelmemesi ve Türkiye'de kalması için bize adeta rüşvet öneriyor! Üç milyar Euro verileceğinden bahsediliyor. Yahu siz hiç hesap yaptınız mı?  Bu para üç milyon Suriyelinin, günde üç Euro'luk yiyecek yediğini farz edersek bir yıllık yiyeceğine bile yetmiyor! Peki, bir yıldan sonrası ne olacak? Kim kimi kandırıyor belli değil. Aslında belli de,lafın gelişi..
   Şeytan yine aklıma giriyor da, ''acaba bu Suriyeliler gelecek seçime kadar vatandaşlığa alınıp seçmen mi yapılacak!'', dahası, '' belli bir partiye oy vermeye mi yönlendirilecek'' diye de endişe etmiyor değilim! 
   Nereden baksan iki milyon oy; fena da sayılmaz yani!