Korku yaşamı zindan edermiş. Korkan maça bir sıfır geriden başlarmış.

O meret bizde erken başladı. Daha çocukken mezarlık korkusu, cehennem korkusu, köpek korkusu, yılan korkusu, yaramazlık yaparsan baba korkusu, hoca korkusu, dayak korkusu, topluluk karşısında konuşma korkusu halka halka dizildi ruhumuza.
    Korku konusunda çok okudum, söz dinledim. Aziz Nesin'in Korkudan Korkmak adlı kitabını önemsedim.
    Korkan bir şey salgılarmış. O salgı karşı tarafı saldırıya geçirirmiş. Bizi güçsüz eden de oymuş.
    Kuyumcuya gir salgı, kasaba gir salgı, kebapçıya gir salgı, törene şölene gir salgı. O salgı yüzünden çalgıların, yediklerimizin tadını alamadık.
    Neyse.
    Dün hava güzeldi. Gezdim, dolaştım. Akşamüstü, ekmeğimi alıp evin yolunu tuttum. Trafonun altındaki boş alana geldim. Çevreye bir göz attım.
    Köpekler!
    Gözeneklerim kıpırdadı. Salgı...
    Bizim memlekette bu kadar köpek var mıydı yahu! Trafonun altında ikisi yatmış, biri dizleri üzerinde bana kocaman kocaman bakıyor. İki yaramaz önümde dalaşıyor. Yolun solundaki, kuyruğunu kaldırmış, dilini sarkıtmış, homurdanıp yaylanıyor. Dişleri dikkatimi çekiyor. Dördü beşi üst yoldan hırlaşıp şakalaşarak üzerime doğru geliyor.
    Ezberimde dua da yok. Keşke televizyon hocasına sorsaydım bir korku duası... "Korkma, sönmez"... vardı bir tek dağınık belleğimde.
    Kabadayı havasına büründüm, köpekler yerse. Bir taraftan da sevgimi göstermeye çalıştım. Yüzümde büzük bir gülümseme... Nasıl bir koku yaydım, bilmiyorum. Biri, yaklaştı, paçamı kokladı, kuyruğunu sallaya sallaya gitti. O arada yukarıdan aşağıdan bir iki araba geçti. Köpekler dağılınca aradan sıyrıldım.
    Oh be!
    Yanlış anlamayın. Köpek kardeşlerime karşı düşmanlık yaratmak değil amacım. Sadece dertleşmek istedim, dertleşerek korkulardan kurtulmak.
    Merak ediyorum. Siz o salgıyı engelleyebiliyor musunuz?
    Korkuyu yendiğimizde yaşamak daha güzel olacak. Korku sağa sola saldırarak yenilmeyecek elbette.