Başımız dişimiz ağrısa konuşuruz.
İki kişi bir araya gelsek, çocukların sorunlarını, geçim sıkıntısını, evliliğin türlü hallerini anlatmadan duramayız. Konuşuruz.
Hiçbir şey bulamazsak, soğuk deriz. Sıcak deriz. Az deriz. Çok deriz. Deriz de deriz işte.
İş, bizim için büyük sayılan derdi anlatmaya geldi mi, susarız nedense.
Duyulursa eğer, bahanesi de hazırdır;
’’Üzülmeyin diye söylemedim’’
‘’Kızarsınız diye söylemedim’’
‘’Gururuma yediremedim’’ vs. vs.
Önemli bir hastalık derdi bile olsa bu, yine de saklanır birilerinden.
Eşinizle kavga ettiniz. Ayrıldınız. Aldatıldınız. Ya da başınıza istemediğiniz bir hal geldi ve çoğu kez yine susarız. Tek başımıza yaşarız içimizdekileri.
Sırf, arkasından gelmesini umduğunuz düzelir, değişir, geçer, temennileri yerine, vah, vah! nidasını duymamak içindir bu susmalar. Ve de biliyorsunuzdur ki, yüzünüze gülenler arkanızdan dedikodunuzu yapacaklardır. Ya da akıl verme işini.
Susulmalı mı? Bilemiyorum.
Ben, çoğu kez sustum. Sen, çoğu kez sustun. O, çoğu kez sustu. Sustuk! Ama gururdan.. ama korkudan.. ama sevgiden veya saygıdan.
Susuluyor işte!

‘’Küçük dertler konuşur, büyük dertler suskundur’’ sözü böylece gerçekliğini gösterir. Nijerya' Atasözü’’
Gülden IŞIK-12 KASIM 2009