Bilindiği üzere TBMM’de hükümetin 2022 yılına ait bütçe görüşmeleri kapsamında Mili Eğitim Bakanlığı bütçesi de geçtiğimiz hafta görüşüldü. Millî Eğitim Bakanlığına Eski Bülent Ecevit Üniversitesi rektörlüğünden tanıdığımız Prof. Dr. Mahmut Özer'in Milli Eğitim Bakanı olması bir eğitimci olarak ilgi odağımızı hassaslaştırdı. Doğal olarak beklentilerimizi de arttırdı.

Bütçenin görüşülmesinin ardından sendikalardan açıklamalar geldi. İlk açıklamayı yapan Eğitim Sen genel başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul bütçenin eğitim sisteminin, öğrencilerin ve eğitim ve bilim emekçilerinin yaşadığı sorunlara çözüm üretmekten uzak bir yaklaşımla hazırlandığını, salgın koşullarını yaşayan eğitim kurumlarında meydana gelen eşitsizliklere ve temel ihtiyaçlara cevap vermediğini belirterek; eleştirilerini açıkladı;

Bütçe her yıl geriliyor

Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) 2022 bütçesinin 189 milyar 11 milyon lira, yükseköğretim bütçesinin ise 57 milyar 740 milyon lira olarak belirlendi. Bu durumda MEB bütçesinin milli gelire oranı yüzde 2,6’dan yüzde 2,4’e, yükseköğretim bütçesinin milli gelire oranı ise yüzde 0,8’den, yüzde 0,73’e gerilemiştir.

Salgın koşulları, eşitsizlik, eğitime erişim sorunu görmezden gelindi

MEB bütçesinde eğitimde giderek artan eşitsizlikleri azaltacak ve eğitime erişim sorununa çözüm üretecek bir politika yoktur. Yoksul çocukların, anadili farklı olan çocukların, toplumsal cinsiyet rollerine sabitlenen kız çocuklarının, göçmen çocukların sorunlarına çözüm üretecek bir bütçe anlayışı ortaya konulmamıştır.

Eğitim yatırımlarına ayrılan pay, 2022 yılında, 20 yıl öncesinin yarısına bile yaklaşamadı.

MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay, 2022 yılında, 20 yıl öncesinin yarısına bile yaklaşamamıştır. Tüm dünyada salgınla mücadele sürecinde eğitime ek bütçe ayrılırken, Türkiye’de ek bütçe ayırmak bir yana, 2021 yılında 11 milyar 301 milyon liralık yatırım bütçesinin ilk altı ay içinde sadece yüzde 13’ünün yani 1 milyar 487 milyon lirasını harcanmış olması, MEB’in eğitim yatırımları bütçesi üzerinden tasarruf yapıldığını göstermektedir.

Eğitime yeterli bütçe

Türkiye'de eğitime ayrılan kamu kaynakları her geçen yıl azalırken, hane halkının cebinden yaptığı eğitim harcamalarının istikrarlı şekilde arttığı bir gerçek. Kamusal eğitimden uzaklaşmanın iki temel sonucu ortaya çıkmıştır. Birincisi, devlet okulu ve özel okullar arasındaki ayrımı eşitsizliklere yol açacak biçimde derinleştirmektedir. İkincisi ise kamusal eğitimin tasfiyesi devlet okullarını da ayrıştırarak zengin ile yoksula ayrı ayrı ‘devlet okulu’, hatta aynı devlet okulu içinde gelir durumuna ya da başarı düzeyine göre farklı sınıflar/şubeler oluşturulmasının önünü açmaktadır. Piyasacı eğitim sistemi, yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin ‘müşteri’ haline getirilmesini hedeflemekte, bu durum toplumdaki sınıfsal eşitsizlikleri daha da belirgin hale getirmektedir.

Bütçeye ilişkin eleştirileri dile getiren Prof. Dr. Nejla Kurul, taleplerini de sıraladı:

  • MEB ve yükseköğretim bütçelerinin milli gelire oranı en az iki kat arttırılmalı, başlangıç olarak Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ortalamasına (yüzde 6) çıkarılmalıdır.
  • Kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması uygulamasına derhal son verilmeli, özel okullara aktarılacak kaynaklar devlet okulları için kullanılmalıdır.
  • Eğitim ve yükseköğretim kurumlarının bütün ihtiyaçları salgın koşulları göz önünde bulundurularak yeniden güncellenmeli, bütün okullara ve üniversitelere ihtiyacı kadar ödenek ayrılmalıdır.
  • Eğitim bütçesinden yatırımlara ayrılan pay başlangıç olarak en az iki kat arttırılmalı, okul binaları ve derslik gereksinmesi karşılanmalı, eğitimi ticarileştirme yi hedefleyen özel sektör, dini vakıf ve cemaatlerle yapılan ya da yapılacak olan her türlü ortak proje ve protokoller derhal iptal edilmelidir.
  • Tüm eğitim ve bilim emekçilerine insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşulları sağlanmalıdır.
  • Eğitim ve bilim emekçilerinin satın alma gücünde ve ücretlerinde yaşanan kaybın giderilmesi için maaşlarda yaşanan erimeyi karşılayacak oranda ek zam yapılmalıdır.
  • Tüm eğitim ve bilim emekçilerinin ek göstergesi 3600’e çıkarılmalıdır.
  • Ek ödemelerin tamamı temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmalı, ek ders saat ücreti hesaplanırken eğitim ve bilim emekçilerinin aylık maaş tutarı esas alınmalı ve ek ders saat ücreti gelir vergisinden muaf tutulmalıdır.
  • Eğitim-öğretime hazırlık ödeneğinin, ayrımsız bütün eğitim ve bilim emekçilerine bir maaş tutarında ve yılda iki kez ödenmesi sağlanmalıdır.
  • Okullarda ve üniversitelerde güvencesiz istihdam uygulamalarına, esnek, kuralsız ve angarya çalışmaya son verilmeli, statü farkı gözetmeksizin güvencesiz istihdam edilenlerin tamamı kadroya geçirilmelidir.
  • 2022 yılında aile ve çocuk yardımı başta olmak üzere, sosyal yardımlar sembolik olarak belirlenmekten çıkarılmalı, sosyal yardımlara günün koşullarına uygun ve ihtiyaç kadar artış yapılmalıdır.
  • Öğretmen, akademik personel, memur ve yardımcı hizmetli açıkları kadrolu istihdam yoluyla kapatılmalıdır.

Sonuç olarak, Prof. Dr. Mahmut Özer Milli Eğitim Bakanı olarak yaptığı ilk bütçede eğitimcilerin beklentilerini karşılamadığını söyleyebiliriz.

Eğitimdir ki bir milleti; ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.

Mustafa Kemal Atatürk