Doğayı ve bütün canlıları koruyan, gözeten, bu gezegeni yaşanabilir bir yer haline getirmek için didinen insanları çok sever sayarım.

Hayrettin Karaca erozyon ile mücadele eksenli bir vakıf (TEMA) kurup güzel insanları bir araya getirdiğinde çok sevindirik olmuştum. Şimdilerde bu yapının pek sesini duyamaz oldum. Kıraç, çölleşmiş toprak parçalarına sürekli olarak fidan diken TEMA üyeleri bu ülkenin kahramanlarıdır.

Yaşadığı toprakları çok seven, görev harici tüm vaktini kırlarda geçiren Muzaffer Yıldırım adlı insanımızı da tanımalısınız. Kendisini 25 yıl kadar önce meslek lisesinde tanıdım. O zaman bir resmi kurumda personel idi. Daha çok bilgilenmek için akşamları ders alarak meslek lisesinin diplomasını da cebine koydu. Sonra üniversiteye de gitti.

Sürekli olarak yeni fikirler ortaya koyan, merak eden, öğrenmek için çırpınan, canlı, azimli, dinamik, vatansever bir öğrenci olarak kaldı belleğimde.

Kendisiyle akrabalığım, komşuluğum, ticari bağlantım yoktur. Yani, onu anlatarak bir menfaat elde edecek durumda değilim. Bu hayattan elde edebileceğim her şeyi kendi tırnaklarımla kazıyarak elde ettim. Bu yaştan sonra kirli çıkarların peşinde koşacak yapım yok.

Kendisini yılda bir iki defa görüyorum. Ancak çeşitli iletişim mecralarından çalışmalarını takip ediyorum.

İnsanları öldükten sonra onore etmenin, alkışlamanın bir anlamı olmadığını düşünürüm. Önemli olan yaşarken “değerli” insanları topluma örnek olarak sunmaktır.

Muzaffer Bey benim gözümde bir doğa profesörüdür, çevre bakanıdır, orman mühendisidir. Zira sıradan insanların bin katı katkı yapmaktadır bu güzel ülkeye.