Başlıktaki soruyu Zonguldaklılara soruyorum. Çünkü hala uyumaya devam ediyorlar ve bir türlü uyanmak bilmiyorlar. Alışmışlar devletten alacakları hizmetleri EKİ'den almaya; hala eski EKİ'yi var zannediyorlar. Halbuki EKİ iğdiş edilmiş, artık kendisine bile faydası yok. Bunun farkında bile değiller..
   Zamanın koskoca Zonguldak'ı üç parçaya bölünerek küçültülmüş... Merkezin içi boşaltılmış...Yıllardır devlet pastasından pay alamamış, dişe dokunur bir yatırım yapılmamış.. Zonguldak'a hayat veren koskoca Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) sürekli küçültülüp yok edilme noktasına getirilmiş.. Göç alan bir il olarak ekmek kapısı iken, halkı ekmek peşinde göç etmeye başlamış.. 
   Hal böyleyken Zonguldaklılar ne yapmış? Uyumaya devam etmiş!  Bizans fethedilirken halkının meleklerin cinsiyetini tartışması gibi, hala Gazi Paşa Caddesinde tur atarak dedikodu düzeyinde fasulyeden işlerle uğraşmış..
   ''Peki ne yapsın Zonguldaklılar?'' sorusu gelebilir. Aslında bu sorunun cevabı çok basittir. Sihirli anahtar: Ankara'da güçlü bir lobi kurmaktır. Ben bu konuyu yıllardır bıkmadan yazıyorum çiziyorum. Çünkü Ankara'da devletin işleyişini içine girince gördüm. Öyle Zonguldak'tan görüldüğü gibi değil; gücü olan devletin pastasından büyük dilimi alıyor. Olmayana pek bir şey kalmıyor. Bazıları ''lobi'' ile ''bobi''yi karıştırıyor! Lobinin gücünü ve önemini kavramamakta ısrar ediyor. 
   Lobi, bildiğiniz gibi, aynı davaya inanmış insanların davalarını başkalarına kabul ettirebilmek için bir araya gelerek bir güç odağı oluşturmasına denir. Bu güç odağının kendi taleplerini kabul ettirmek için karar alma mekanizmaları üzerinde baskı kurması faaliyetlerine de lobicilik denir.. 
   Ama Zonguldak'ın karar alma mekanizmalarının bulunduğu Ankara'da böyle bir gücü var mı? Milletvekillerinin Ankara'daki özgül ağırlıkları nedir, yaptırım güçleri var mı? Bürokraside veya diğer kuruluşların etkin mevkilerinde kaç Zonguldaklı var? Zonguldak'tan gelip bir kuruluşta işi olan vatandaşa yardım edecek hemşehrileri var mı? Bu sorulara olumlu cevap verebilir misiniz?
   Peki Zonguldak'ın hükumette herhangi bir bakanı var mı? Eskiden her dönem kabinede Zonguldak'tan bir bakan olurdu. Benim bildiğim 17 senedir yok! Unutulmamalıdır ki bir bakan bile lobinin çok önemli bir ayağıdır. Bir il için hükumette bir bakan olmasının önemini 01.06.2015 tarihli ''Zonguldak'a Hükumette Bir Bakan Gerek'' başlıklı yazımda anlatmıştım. İsteyenler okuyabilir.
  Size lobinin önemini gösteren bir örnek göstereyim: Ankara'da lobisi kuvvetli olan illerden biri de Trabzon'dur. Geçtiğimiz çarşamba günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trabzon Yaşlıları Koruma Derneğinde yaptığı konuşmada bakınız ne diyor: ''Benim Hazine ve Maliye Bakanım Trabzonlu, İçişleri Bakanım, Sanayi ve Teknoloji Bakanım Trabzonlu, Ulaştırma Bakanım ve Grup başkan vekilim Trabzonlu''
   İşte alın size lobinin gücü! Trabzon 5, Zonguldak 0!  Peki Trabzon nüfus olarak Zonguldak'tan büyük mü? Hayır, pek büyük sayılmaz. Zonguldak'ın küçültülmüş halinden bile biraz büyük. Zonguldak'ın mecliste 5 milletvekilli var Trabzon'un ise 6.  
   Bu arada, daha yakın tarihlerde Zonguldak'ın Trabzonluların da ekmek kapısı olduğunu unutmayalım!
   Demek ki neymiş? Lobi çok önemliymiş. Siz dünyada toplam nüfusu 15 milyonu bile bulmayan Yahudilerin 1,5 milyar nüfuslu Müslümanlara nasıl kök söktürdüklerini sanıyorsunuz? Tabii ki lobicilik sayesinde! Müslümanlar parça pinçik olup birbirini yerken onların bir olup diri olması sayesinde!
   O zaman gelin şu lobiyi kuralım. Bunun nasıl olacağını 01.05.2014 tarihli ''Zonguldak Lobisi Nasıl Kurulur'' başlıklı yazımda anlatmıştım. Ama yine de kısaca özetleyeyim.
   Önce Zonguldak ve İstanbul'daki Zonguldak dernekleri federasyon olarak birleşecekler. Sonra Ankara, Bursa ve İzmir'deki derneklerle bir konfederasyon oluşturacaklar. Konfederasyonun merkezi de Ankara'da olacak. Çünkü karar alma mekanizmaları Ankara'da.. Sonra başta Valilik, Zonguldaklı diğer tüm STK'lar, medya, sendikalar, belediyeler ve tüm kurum ve kuruluşlar bu oluşuma destek verecekler. Böylece lobi kurulmuş olacak!
   Peki bu konuyu ben neden tekrar gündeme getirdim dersiniz? Anlatayım.
  16 Haziran pazar günü Ankara Zonguldaklılar Derneğinin genel kurulu vardı. Zonguldaklıların bundan haberi var mı? Bırakın Zonguldak'taki Zonguldaklıları; Ankara'daki Zonguldaklıların bile haberi yoktu. Çünkü genel kurula katılanların sayısı burada yazmaya utanacağım kadar azdı. Eskiden, ben bu derneğin genel başkanı olduğum sırada, mahalli basın sık sık bu dernekten bahsediyordu. Ama niye? Çünkü beni rahatsız etmek için. Güya ben politikada basamak yapmak için derneği kullanıyormuşum. Halbuki buraya kendi isteğimle gelmediğimi çoğu bildiği halde! Hatta Ankara'daki bir madenci heykeline kuşlar pislemiş de, ''başkan uyuyor mu, neden temizletmedi?'' diye beni suçlamışlardı. 
   Ama ben gittikten sonra bu dernekle ilgili lokal medyada bir tek yazı bile çıktığını göremedim. Yani yorgan gitti kavga bitti! Buna sebep ne? Klasik Zonguldak hastalığı; yani sivrileni yıpratma politikası.
   İşte Zonguldaklıların ilgisi bu!... İlgi deyince,bir anıyı paylaşmadan geçemeyeceğim. Çünkü içimde yıllardır bir yaradır.
   Başkan olduğum dönemde Zonguldaklı 2000'e yakın iş adamına mektup yazmıştım. Ve özetle demiştim ki; ''Ankara'da okuyan yardıma muhtaç Zonguldaklı üniversite öğrencileri için bir burs fonu oluşturduk. Bu fona katkıda bulunmanızı bekliyoruz.'' Kaç kişi dönüş yaptı tahmin edin! Bir tek kişi bile dönmedi bir tek! Kocaman bir sıfır!
   Peki bu ilgi ile lobi kurulabilir mi? Bu ilgi ile kurulmaz ama ilgiyi artırmak elimizde. Nitekim öncelikle derneklerin federasyon çalışmaları ile ilgili pozitif düşünce ve girişimlerin başladığını memnuniyetle görüyorum. Hatta İstanbul'da bir federasyon çatısı kurulduğunu; Zonguldak'ta ise konuşulmaya başlandığını yakından izliyorum.
   Zayıf da olsa bu olumlu gelişmelerden umutlanıyorum. Çünkü bir Çin atasözü der ki; ''Büyük yürüyüşler bir adımla başlar.'' Bir Türk atasözü de der ki; ''Göç yolda düzülür.''
   Yazımı Zonguldak'ın efsanevi belediye başkanlarından Hüseyin Öztek ve Kozlu belediye başkanı Mustafa Durgun'dan bir anekdotla bitiriyorum.
   TTK Karadon müessese müdürü olduğum sıralarda (sene 1987 olabilir), bir iş görüşmesi için genel müdür Fuat Üçüncü'nün makamına gitmiştim. Baktım bu iki reis de özel büroda oturuyorlar. Tabii ki hemen sohbet başladı. Mustafa Durgun'un anlatımıyla aynen aktarıyorum.
   ''Zonguldak Belediyesi işçileri oturma grevi yapıyordu. Sayın Reis üzgündür diye moral vermek üzere ziyaretine gittim. Fakat o da ne? Bizim Reis keyiften odanın içinde ıslık çalarak dolaşıyor. Merak edip sordum: 'Reisim, senin işçilerin oturma grevi yapıyor. Ama sen üzülecek yerde çok keyiflisin. Bunun sebebi ne?' Bunun üzerine Hüseyin Bey bana ne cevap verdi dersiniz? 'Yahu bizim işçiler düne kadar yatıyordu. Şimdi oturmaya başladılar. Bu, yakında ayağa kalkacaklar demektir. Buna ben sevinmeyeyim de neye sevineyim!' demez mi!''
   İşte şimdi  ben de böyle seviniyorum. Çünkü Zonguldaklılar gözlerini aralamaya  başladılar. Bu da yakında uyanacaklar demektir.
    Zaten uyandıkları anda lobiyi kuracaklardır.
   Ben de tekrar soruyorum:Ne zaman uyanacaksınız? Kaybedecek zaman yok. Bir an önce uyanın!.
   Unutmayın! Tek yol lobi!