Bir parti düşünün, yerel seçimlere girerken bir bildirge yayımlasın. “Katılımcı belediyecilik” ayrı, ayrıntılı ve uzun bir bölüm olarak yer alsın o bildirgenin içinde. Kapı kapı dağıtıp, “Artık daha fazla eşitlik, daha fazla özgürlük, daha fazla refah, siyasette, yönetimde daha fazla söz isteyen, yani katılımcı yönetim isteyen bir Türkiye var. İşte bu sebeple partimizin önümüzdeki dönemdeki belediyecilik anlayışının temeli, katılımcı yönetim olacaktır” diyerek oy istesin herkesten…
 
Halk bildirgeye inansın, oy versin. Başkan da, “Katılımı artırırsak şöyle bir çekincemiz var” diye söze başlasın bir Belediye Meclisi toplantısında. Sonra da,Tabii ki katılım olsun, tabii ki sizler de fikrinizi paylaşın. Ama bu çatıda, kendi aramızda konuştuklarımız dışarıya yansıyor. O zaman da yoruma açık hale geliyor. Bu sefer de herkesin bir şekilde bir fikri oluyor. Keşke o kadar geniş kapsamlı yapabilsek, ama ister istemez zaman kaybı oluyor. Zaman sıkıntımız var, yol alamıyoruz" desin…
 
HER KAFADAN ÇIKAN SES, ALINAN KARARLARIN KALİTESİNİ ARTIRIYOR
Bildirgenin Ak Parti’ye, halkın fikrine başvurmayı zaman kaybından ibaret bir gereksizlik sayan zatın da Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan olduğunu anladınız elbette. Yo, hayır, sayın başkanın şahsı üzerinden tartışma yürütmek değil maksadım. Ülkedeki egemen siyasetin ikiyüzlülüğünü anlatan somut örnek olduğu için aldım yazıma. Burun kıvrılan katılımcılığın, tüm dünyada yaşanan demokrasi krizini aşmak için insanlığın ürettiği en önemli kavram olduğunu düşünüyorum ayrıca…
 
Katılım önemli, uzlaşma kültürünü beslediği için alınan kararlara daha fazla kamuoyu desteği ve daha kolay uygulanma pratiği sunuyor çünkü. Sanılanın aksine her kafadan çıkan ses, alınan kararların kalitesini artırıyor. Farklı kültürlerin bir arada yaşam iradesiyle dayanışma ruhunun güçlendirdiği gibi farklı grupların empati kapasitesini de artırıyor. Dahası şeffaflığı ve hesap verilebilirliği sağlayıp kamu yönetimiyle yurttaşların arasındaki güveni sağlayarak demokratikleşmeye de önemli katkılar sunuyor.
 
HALKIN FİKRİNİ, ÇOKSESLİLİĞİ EN BÜYÜK ENGEL GÖRÜYORLAR ÖNLERİNDE
Şu hale bakın, “Tek adamlığın” kutsanıp kamusal hizmetlerin çok boyutlu bir çıkar ilişkisine döndüğü ülkemizde, karar alma süreçleri, birlikte yapılan bir iş değil de, devlet içinde pozisyon tutan elitlerin aralarındaki bir ayrıcalık olarak görülüyor. Sayın Alan ve egemen siyaset aktörleri, yaptıkları her şeyin yoruma kapalı olmasını tam da bu nedenle istiyor. Tanrının seçilmiş kulları olarak her şeyin en iyisini kendilerinin bildiklerini sanarak halkın fikrini, çoksesliliği en büyük engel görüyorlar önlerinde…
 
Fikirlerine destek bulmak için önce çöküntü alanına çeviriyorlar kentleri. Her yanı göz göre göre mezbeleye çevirip sorunu sürüncemede bırakarak, halka, bin türlü eziyet çektiriyorlar. Tıpkı lavuar alanında, sahil düzenlemesinde olduğu gibi koşullar olgunlaştığında da, herkesten gizledikleri kötünün de kötüsü projeleri sumen altından çıkarıp dayatıyorlar insanlara. Ölümü gördüğü için sıtmaya çoktan razı milletin “adamı” oldukları gibi “hizmet kahramanı” da oluyorlar bir de. Ne güzel tezgâh değil mi?