Her sabah uyandığımda hemen aklıma Ömer Hayyam'ın şu dizeleri gelir:
             Her sabah yeni bir gün doğarken,
             Bir gün de eksilir ömürden;
             Her şafak bir hırsız gibidir,
             Elinde bir fenerle gelen.
   Gençlik yıllarımızda böyle şeyler aklımıza gelmezdi. Çünkü zaman sorunumuz yoktu. Ama yaşlandıkça kalan zaman azaldığı için kıymetli olmaya başlıyor. Bu nedenle de zamanı en iyi şekilde değerlendirmek istiyor insan. Bu şuna benziyor: Cebinizde bol para varken bonkörce harcıyorsunuz. Ama para azalmaya başlayınca artık hesap yapmaya başlıyorsunuz.
   Gelmiş geçmiş yerli-yabancı tüm şairler içinde en beğendiğim şair olan Ömer Hayyam'ın diğer şiirler de beni çok etkilemiştir. Bu sadece şiirlerinin güzelliğinden değil; aynı zamanda da şiirlerdeki felsefenin çok üst düzeyde olmasındandır. Bu nedenle, şiirlerinden birkaç örnek vermeden önce bu büyük şairi biraz daha yakından tanımanızı isterim.
   Ömer Hayyam, 1044-1136 yılları arasında yaşamış İranlı bilgin ve şairdir. İran'ın Selçuklular yönetiminde olduğu dönemde yetişmiştir. Hatta ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk ile yakın arkadaşlıkları olduğu söylenir. Çadırcı anlamına gelen Hayyam takma adını, atalarının çadırcı olmasından dolayı almıştır.
   Şairliğinin yanında, mantık, felsefe, matematik ve astronomi konularında araştırmalar yapmış olup; şiirin yanı sıra fizik, matematik, astronomi alanlarında da çeşitli eserler vermiştir.
   Edebiyat tarihindeki yerini sağlayan ve çağımızda geçmişin en büyük şairlerinden biri olarak anılmasına yol açan eserleri ''Rubaiyat-Dörtlükler''dir. Sayısı iki yüzü bulan bu dörtlüklerde; Hayyam, yumuşak ve akıcı bir dille ve son derece gerçekçi bir üslupla yaşadıklarını, gördüklerini, çevresinden ve zamanın gidişinden edindiği izlenimleri hiçbir yapmacıklığa kapılmaksızın, olduğu gibi dile getirmektedir. 
   Hayyam'a göre gerçek olan yaşamdır; dünyanın ötesinde ikinci bir dünya yoktur. İnsan yaşadığı sürece gerçektir; en şaşmaz ölçü iman değil, akıl ve sağduyudur; insan aklıyla vardır dolayısı ile de en iyi ölçü, en şaşmaz kılavuz akıldır ve gerçeğe ancak akıl yolu ile varılabilir.
   Dörtlüklerin konusu aşk, şarap, dünya, insan hayatı, yaşama sevinci, içinde bulunduğumuz geçici dünyanın tadını çıkarma gibi insanla sıkı bağlantısı olan gerçek eylem ve davranışlardır.
   Şimdi de onun bu felsefesini yansıtan dörtlüklerden bazı örnekler verelim:
   Dindarlığın had safhada olduğu, dine laf edenin kafasının kesildiği o yıllarda, yazdığı şu dörtlükler çok cesurcadır. Bunları bu gün bile yazabilecek babayiğit çok azdır. İşte örnekleri;
            Beni özene bezene yaratan kim? Sen!
            Ne yapacağımı da yazmışsın önceden
            Demek günah işleten de sensin bana:
            Öyleyse nedir o cennet cehennem?
   Alın yazısı ile günah ve sevap çelişkisine dikkat çeken bu dörtlükten sonra; şu iki örneğe de dikkat ediniz!
           İçin temiz olmadıktan sonra
           Hacı olmuşsun, kaç para!
           Hırka, tespih, post, seccade güzel;
           Ama Tanrı kanar mı bunlara?
                    X     X      X
           Cennette huriler varmış, kara gözlü;
           İçkinin de ordaymış en güzeli.
           Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz:
           Bak bir yanda şarap, bir yanda sevgili.
   Yaşam felsefesine dair;
           Yaşamın sırlarını bileydin
           Ölümün sırlarını da çözerdin;
           Bu gün aklın var, bir şey bildiğin yok:
           Yarın, akılsız, neyi bileceksin?
   Dünya haline ve gözü doymazlara dair;
           Niceler geldi, neler istediler;
           Sonunda dünyayı bırakıp gittiler;
           Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?
           O gidenler de hep senin gibiydiler.
                   X      X       X
           Felek ne cömert ne aşağılık insanlara!
           Han hamam, dolap değirmen, hep onlara.
           Kendini satmayan adama ekmek yok:
           Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya!
   Sevgiliye dair;
           Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
           İki başımız var, bir tek bedenimiz.
           Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
           Er geç baş başa verecek değil miyiz?
   Şimdi, yukarıdaki şiirleri okuduktan sonra neler düşünürsünüz? Ben şunları düşündüm:
   -Günümüzden 900 sene önce yaşamış olan Hayyam, şiirlerini  sanki bu günlerde yaşamış gibi yazmış. Neredeyse bu günleri görmüş diyeceğim!
   -Yaşadığı yılların cehalet ortamında son derece aydın ve laik kişiliği gerçekten çok ilginçtir. Tabii ki bunda Hayyam'ın bilim adamlığının ve filozofluğunun önemli payı vardır. Bana göre günümüzde yaşayan birçok aydından daha aydındır.
   -Şiirlerindeki mesajlar insanları düşünmeye sevk etmektedir. Anlaşılır ve sade bir lisanla yazdığı şiirler zevkle okunmaktadır.
   -Dini taassubun yoğun olduğu bir toplumda yaşadığı halde korkusuzca çok objektif yorumlar ve değerlendirmeler yapmıştır.
   Kısacası; Ömer Hayyam bu günkü ilim adamlarımızın ve aydınlarımızın yapamadığını yapmıştır! Keşke çağımızda yaşasaydı da bu günleri görüp yine cesurca şiirler yazsaydı diyesi geliyor insanın!
   İşte bu yüzden ben de onun şiirlerini bir kez daha hatırlayalım ve üstünde düşünelim istedim!
 
                                                                                                                      Şerafettin Üstünkol