PAPİLA'NIN İKRAMİYESİ
 
   Aslında bu yazının başlığını ''Papila'nın Yırtık Donu'' olarak yazacaktım. Çünkü Papila bir zamanlar yırtık don hikayesi ile de fenomen olmuştu. Fakat akla başka şeyler gelir diye yazmadım.
   Ama pardon! Size önce Papilayı tanıtmalıyım.
   Eski okuyucularım bilir; ben zaman zaman Zonguldak'ta fenomen olmuş bazı değerlerimizi de konu yaparım. Bu seferki konum, Papila!
   Aslında ''Papila'' saygın bir ailenin soyadıdır ve özellikle Zonguldaklılar bu aileyi iyi tanır. Ama Papila deyince akla ilk gelen kişi Fazıl Ahmet Papiladır. Öyle ki Papila kelimesi adeta Ahmet Bey'le özdeşleşmiştir; ve bu ismin ''Fazıl Ahmet'' kısmını çoğu kişi bilmez!
   Papila Yüksek Maden Mühendisidir ve şimdilerde 80'li yaşlarını sürmektedir. Benim de Yüksek Maden Mühendisleri Derneğinin lokalinde değişmez bir oyun arkadaşımdır; çünkü oyunu çok sever. Hatta lokale ''Amerikano'' isimli bir oyun getirerek bizi bu oyuna bağımlı yapmıştır!
   Papila 60'lı ve 70'li yıllarda, o zamanki ismiyle Ereğli Kömürleri İşletmesinde (EKİ) ocak mühendisliğinden bölge müdürlüğüne kadar değişik görevlerde bulunduktan sonra; Türkiye Kömür İşletmeleri'ne (TKİ) bağlı Orta Anadolu Linyitleri İşletmesinde (OAL) de müessese müdürü olarak uzun yıllar görev yapmıştır. Bu görevleri esnasında, renkli kişiliğinden kaynaklanan komik olaylarla da karşılaşmış ve bu olaylar onun fenomen olmasını sağlamıştır. Örneğin, Yırtık Don Olayı da bunlardan biridir!  Sonradan kendisinden de dinlediğim olay şudur:
   Papila OAL Müessese Müdürü iken, arkadaki duvardan soğuk gelmesin diye masasındaki sandalyesinin arkasına bir pano yaptırır. İşgüzar birisi de Bakanlığa bunu şikayet eder. İsimsiz şikayet mektubunda, ''Ahmet Bey dürüsttür ama saftır. Altındaki kişiler onu kandırarak yolsuzluk yapmaktadır.'' diye yazmaktadır. 
   Bakanlık da yemez içmez bunun üzerine bir müfettiş yollar. Akşam misafirhaneye gelen müfettiş Papila'ya neden geldiğini ve yarınki gün ifadesini alacağını söyler. 
   Ertesi gün müfettiş ifade almak üzere Papila'nın odasına gelir, ve ''Ahmet Bey, bu konuda senin bir suçun yok. Ama alt kadrodaki kişiler sizi kandırıyor olabilir.'' deyince; Papila derhal pantolonunu sıyırıp yırtık donunu göstererek şöyle diyor: ''Ben bu yırtık donla gezeceğim de benim emrimdekilerin yolsuzluğuna göz yumacağım öyle mi! Ben o kadar salak mıyım!''
   Bunun üzerine müfettiş kahkahaları koyuveriyor ve dosyayı kapatıyor.
   Ben bu yazıyı yazmaya karar verince Papila'ya ''Ahmet Abi, doğru söyle; don hakikaten yırtık mıydı yoksa sen gelirken evde kendin mi yırttın?'' diye sorunca, ''Yahu ben yırtık donla gezer miyim! Ne olur ne olmaz! Evde yırttım tabii ki!'' dedi.
   Bu hikaye o zamanlar tüm madencilik camiasında meşhur olmuştu. 
   Papila'nın renkli kişiliğini daha iyi anlayasınız diye bizim lokalde geçen iki örneği paylaşmak istiyorum: Ahmet Abi dediğimiz Papila beş vakit namazını da ihmal etmez. Kendisine mutfağın küçük bir kısmını bölerek bir namaz kılma yeri yaptım. Fakat Ahmet Abi namazı çok hızlı kılar. Oyun oynarken namaz vakti geldiğinde; seyircilerden birine elindeki kağıtlarını verir; ''Yerime bak. Ben bir namaz kılayım.'' der. Fakat yerine bıraktığı kişi daha bir el oynamadan gelir. Ben de ona bazen, ''Ahmet Abi, ne çabuk kıldın; İnternetten mi kılıyorsun yoksa?'' diye takılırım. Bir seferinde de rakı masası kuran arkadaşlar namaz kılmaya giden Ahmet Abi'yi davet edince; ''Ben namazımı kılıp geleyim!'' dediğinde; ''Helal olsun Ahmet Abi'ye. Hem ibadetini yapıyor hem dünya nimetlerinden istifade ediyor!'' demişliğimiz vardır.
   Maden Mühendisleri Odası Başkanı Sayın Ayhan Yüksel'in ricası ile eski maden mühendisi ağabeylerimizin meslekle ilgili anılarını toplayıp bir kitap haline getirdim. ''Anılarla Madencilik'' isimli bu kitap Maden Mühendisleri Odası yayını olarak üç hafta önce yayınlandı. İçinde 150 kadar çok ilginç anılar var. İşte bu ilginç anılardan biri de, bu yazının başlığına konu olan Ahmet Abi'nin hikayesi. Zaten biliyorsunuz Kambersiz düğün olmaz!
   Ahmet Abi'nin hikayesini kendi anlatımıyla, detayları atlayarak, aynen aktarıyorum.
  ''26 Mayıs 1970 tarihinde, EKİ Üzülmez Bölge Müdürlüğü Asma Bölümünde su patlaması meydana gelmişti. Ocak -100'den -50'ye kadar su ile dolmuştu. Bütün su tulumbaları da devre dışı kalmıştı. Kısa süre içinde devreye sokulması veya başka yerden nakledilmesi de mümkün değildi. Aynı zamanda ikinci bir su patlaması tehlikesi vardı.
   O tarihlerde Dilaver Bölüm Mühendisliği görevini ifa ediyordum. 35 işçinin kayıp olduğu söylentisi nedeniyle ile halk galeyana gelmişti. Bu nedenle Asma Bölümü mühendislerinin iş yapamaz durumunun yanında can güvenliği sorunu da çıkması üzerine; kurtarma işlemi sonuna kadar Asma Bölümü'ne tayinim çıkarılmıştı.
   Kurtarma işlemine 26 Mayıs günü derhal başlanıldı. Fakat su tehlikesinin çok ciddi boyutlara çıkması nedeniyle çalışmalara ara verme zorunluluğu çıktı.Yapılan istişareler sonunda, ocakta mahsur kalan işçilerin bir an önce çıkarılabilmesi için İstanbul'dan üç adet profesyonel dalgıç getirilmesine karar verildi.
   Dalgıçlar TKİ Genel Müdürü Sayın Abdurrahman Aydın ile birlikte 27 Mayıs günü Asma Bölümü'ne geldiler. Olayı dinledikten sonra, 'Bizler açık deniz dalgıcıyız, kapalı ve tehlikelerle dolu kömür ocaklarında ancak dalgıç maden mühendisi ile beraber çalışabiliriz.' dediler. Bunu üzerine ben Genel Müdüre, 'Efendim, ben amatör dalgıç maden mühendisiyim. Uygun görürseniz profesyonel dalgıçlarla birlikte kurtarma işlemine katılabilirim.' dedim. Genel Müdür bu önerimi sevinçle kabul etti.
   Üç gün dalgıçlarla beraber çalışarak ocağın her tarafını taradık. Sonuçta 5 işçiyi sağ olarak kurtardık.
   Kurtarma işlemi bittikten sonra, Genel Müdür beni Ankara'ya çağırarak çalışmam ve cesaretimden dolayı tebrik etti. Bana 6 maaş tutarında ikramiye verilmesi için Bakanlığa yazı yazacağını söyledi. Bu arada bana takdirname ve gümüş şilt de verdi.
   Fakat 15 gün sonra Sayın Abdurrahman Aydın TKİ Genel Müdürlüğünden istifa etti.
   Bir müddet sonra Genel Müdürlükten resmi bir mektup aldım. Günlerce heyecanla beklediğim 6 maaş ikramiyenin geldiğini sanarak çok sevindim. Fakat mektubu okuyunca bu sevinç ve heyecanım hüsrana dönüştü. Çünkü mektupta, '26 Mayıs 1970 tarihinde, bölüm mühendisi olduğunuz Dilaver ocaklarının birinde, katırların yürümesine uygun yol yaptırmadığınız için, bir katırın ayağının kırılması sonucu itlaf edilmesine sebebiyet verdiğinizden, 687 TL tazminat ödemeye çarptırıldınız.' diye yazıyordu.
   Ben de tepki olarak; 'Sizce kurtardığım 5 işçinin hayatı mı değerli yoksa bir katırın hayatı mı değerli!'' diyerek bana verilen takdirname ve şilti geri iade ettim.''
   Papila'nın hikayesi burada bitiyor. Görüyorsunuz Papila taltif beklerken ceza alıyor. Tam Aziz Nesin'lik bir hikaye değil mi?
   Burası Türkiye; böyle vakalar ancak Türkiye'de olur. 
   Sizi bilmem ama valla ben başka bir ülkede yaşayamam!