Geçtiğimiz ay Kozlu’da bulunan Nesibe Hatun Kız Yurdu’nda yaşanan kaçırılma olayıyla ilgili üniversite öğrencisi Begüm Kutlakdoğan ile görüştük

HAKKINI ARAYANA PROVOKATÖR SUÇLAMASI!

 

Hemen anımsayacaksınız, geçtiğimiz aylarda, Zonguldak Yurt-Kur’a bağlı Nesibe Hatun Kız Yurdu’nda, bir kız öğrencinin silahlı kişilerce kaçırıldığı yansıdı gazetelere. Bundan 4 gün sonra diğer bir öğrencinin de aynı akıbete uğradığı yönünde iddialar yayılınca, yurttaki bütün öğrenciler eyleme geçti. Kız öğrencilerin ayaklanması, hem yerel, hem de ulusal basında geniş yankı buldu. Olayların ardından yurt ve çevresinde artırılan güvenlik önlemlerinin geç kalmış bir uygulama olduğunu iddia eden öğrenciler, “Sesimizi duyurmak için tacize mi uğramamız gerek” diyerek tepkilerini dile getirdi. Bu arada tüm devlet yetkilileri, kaçırma olayının abartı olduğu yönünde açıklamalarda bulundu. Kimileri bunun belli çevrelerin provokasyonu olduğunu iddia etti hatta. Yetkililerin devreye girmesiyle ortalık derin bir sessizliği büründü, hep olduğu gibi bu, kez de, kamuoyu olayları unuttu gitti daha sonra. Bu süreçte aktif rol alan ve taciz iddialarını en gür şekilde dile getiren BEÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü öğrencisi Begüm Kutlakdoğan ile öncesi ve sonrasıyla o olayları konuştuk.  22 yaşındaki Kutlakdoğan, aynı zamanda Üniversite Kadın Kolektifi üyesi.

 

O gece, arkadaşları tarafından, Nesibe Hatun KYK Yurdu’nda, eli silahlı bir kişi tarafından odasından bir öğrencinin kaçırıldığının söylenmesi üzerine yurdu ve karakolu aradıklarını ifade eden Kutlakdoğan, “Yurt, böyle bir olayın olmadığını söyledi. Fakat Kozlu Emniyet’i doğruladı. Bunun üzerine apar topar Kozlu Emniyet’ine gittik.  Emniyet’e gittiğimizde kadın arkadaşın ifade verdiğini ancak hastaneye götürülmediğini öğrendik. Arkadaşı daha öncesinde tanımıyorduk, orada kısa bir konuşmamız oldu yalnızca.  Arkadaşımız işlemler bittikten sonra yurda döndü. Polislere, ‘Güvenlik önlemi alınacak mı?’ diye sorduğumuzda, ‘Bu yurt idaresinin sorunudur’ yanıtını aldık” dedi.  

 

Üniversite Kadın Kolektifinin, süreci provoke ettiği iddialarını da cevap veren Kutlakdoğan, “Biz provokatör olsaydık, dışarıda kalmak isteyen kadınlar ile birlikte durarak olayı başka yerlere çekerdik. Ama biz kadın dayanışmasına güveniyoruz ve kadınların birbirine düşman olarak değil hep birlikte mücadele ederek kazanacağını söylüyoruz. Polis o gece bana karşı ‘Begüm seni tanıyoruz provokatörlük yapma’ dediğinde, tanımadığım kadınların polise, ‘Ne provokatörü burada provokatör yok’ demesi meseleyi özetliyor” dedi.

 

KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ MEŞRULAŞTIRAN HÜKÜMET POLİTİKALARIDIR

Aycan KARADAĞ: İlk kaçırılan kadın arkadaş ile ilgili çok söylenti oldu.  Kadın arkadaşın kendi kaçtığı yönünde iddialar vardı.  Siz o arkadaşla konuştuğunuzda size ne anlattı?

Begüm Kutluakdoğan: Kadına yönelik şiddet olaylarında, kadının durumunun, ne giydiğinin, dışarıda bulunma saatinin ve rızasının sorgulandığı erkek zihniyetinin, kaçırılan kadın arkadaşımızın hakkında bu tür lafları çıkarması normal. Biz şunu biliyoruz ki; bir kadının şiddete maruz kalmasının sebebi, mini etek giymesi, gece 12’de dışarıda olması, “kuyruk sallaması”  gibi sebepler değildir. Şiddeti ve cinayetleri meşrulaştıran sözler, eylemler hükümet politikalarıdır. Kaçırılan kadın arkadaşımızın durumunu sorgulayan, kaçırılmasını meşrulaştırmaya çalışanların, kahkaha atmamıza karışanlarla kadına şiddet abartılıyor diyenlerle, “Bir kadın, börek yapmasını bilmiyorsa o aile dağılmaya mahkumdur” diyenlerle, Münevver Karabulut öldürüldüğünde, “Kızlarına sahip çıksalarmış” diyenlerin aynı zihniyette olduklarını çok iyi biliyoruz.

 

Aycan KARADAĞ: Peki, sonra ne oldu?

Begüm Kutluakdoğan: Biz, kaçırılan kadın arkadaşımıza kendisiyle hukuki ve psikolojik olarak dayanışacağımızı söyledik. Ancak bunu geri çevirdiği için doğal olarak kararına saygı duyduk ve üstelemedik. Herhangi bir yerde haberini de yapmadık.

 

KADIN DAYANIŞMASI KONUSUNDA SON DERECE SAMİMİYİZ

Aycan KARADAĞ: Aynı yurtta ikinci kez kaçırma olayı duyuldu. Yurtta kalan bütün öğrenciler ayaklanarak, yurdun önünde çıktı ve tepkilerini dile getirdi.  Sonra kaçırılmayla alakalı bir şikâyet olmadığı ortaya çıktı. O günü bize anlatabilir misiniz?

Begüm Kutluakdoğan: Yine bize 10 Ekim gecesi, ikinci kaçırılma haberi geldi. Emniyet ve yurt yönetiminin söylediği gibi Bunu Üniversite Kadın Kolektifi uydurmadı. Bizden bağımsız, bu yurtta kalan kadınların iddiasıydı. Biz de o sözler üzerine yurdun önüne gittik. Yurt önü çok kalabalıktı ve kadınlar oldukça tepkiliydi.  Yurt Müdürü o gece orada bir açıklama yapmaya çalıştı. Fakat tepkiyle karşılaştı. Ayrıca yurt müdürünün, “O da kuyruk sallamasaydı” cümlesini kullandığını gayet iyi duyduk. Orada kısa bir forum gerçekleştirdik. Yurttaki güvenlik zafiyetini ve diğer problemleri konuştuk. Forum sonrasında bizim ilk talebimiz şuydu: İkinci kadın arkadaşımız kaçırıldı mı, kaçırılmadı mı? Bunun resmi bir açıklaması yapılmasını istedik. Diğer taleplerimiz ise; yurtta ki güvenlik organizasyonunun düzenlenmesini, yurt yönetiminin soruşturulmasını ve istifasını talep ettik. İkinci öğretim okuyan öğrenciler de dikkate alınarak, okul ve yurt arasına ücretsiz servis başlatılmasını yemek,  çamaşır, internet gibi hizmetlerin düzeltilmesi konusunda taleplerimizi dile getirdik.

 

Aycan KARADAĞ: Peki, size bu taleplerinize ne cevap verildi?

Begüm Kutluakdoğan: O gün biz taleplerimizi oluşturduktan sonra net bir karşılık alamadık. Ancak bize güvenlik sıkıntısını gidereceklerini, otobüslerin yurdun önüne geleceğini söylediler. O gün, “Siz burada eylemde olduğunuz için, arkadaşınızı arayamıyoruz” diyerek bizi susturmaya çalıştılar. Bizim isyanımız haklıydı ve bizi susturmak yerine bir kadın kaçırıldı mı, onu araştırmaları gerekiyordu.

 

Aycan KARADAĞ: Üniversiteli Kadın Kolektifi olayı provoke ettiğine dair söylentiler çıktı. Öyle bir amacınız var mıydı? Orada size yakın olan arkadaşlara olaylardan sonra bir baskı oldu mu?

Begüm Kutluakdoğan: Bize tabi ki provokatör diyeceklerdi. Kadın dayanışmasından korktukları açık. Biz provokatör olsak, gecenin üçünde dert ederek, hayatından endişe duyduğumuz arkadaş için karakola gitmezdik. Biz o gecede karakola gittiğimizde arkadaşımızın durumunu sorduk, onunla ilgilendik. Mümkün olduğunca yormamaya çalıştık. İkinci olayda zaman geçtikçe eylemi bitirip yatmaya gidenlerin yanında, “Sabaha kadar buradayız” diyenler de vardı. İçeri girenlerle dışarıda kalanlar arasında düşmanlık oluşmasın ve dayanışma kırılmasın diye dışarıda bekleyenleri ikna ettik. Ertesi gün forumda buluşmak üzere sözleştik.  Biz provokatör olsaydık, dışarıda kalmak isteyenlerle birlikte durarak olayı başka yerlere çekerdik. Ama biz kadın dayanışmasına güveniyoruz ve kadınların birbirine düşman olarak değil birlikte mücadele ederek kazanacağını söylüyoruz.  Polis o gece bana karşı “Begüm seni tanıyoruz provokatörlük yapma” dediğinde, tanımadığım kadınların, polise, “Ne provokatörü burada provokatör yok” demesi meseleyi özetliyor. Biz son derece samimiydik, derdimiz yaşamımızdı.  Bizi çirkin göstermeye çalışanların, zihniyetinin kirli olduğunu çok iyi biliyoruz. O gün çok arkadaşla konuştuk. Örneğin, o gece, iki kadın bize yurt yolunda tacize uğradıklarını ve karakola gittiklerinde polisin kendilerine “Siz üniversitelisiniz olur böyle şeyler” dediğini söyledi.  Bu tacizi normalleştiren zihniyettir. “Kuyruk sallamıştır” deyip sonra inkâr eden de aynı zihniyetin ürünüdür. Hatta, olaylardan sonra, Hatice Turhal, KYK yurdunda, öğrencilerle bir toplantı düzenliyor.  Toplantıya KYK İl Müdürlüğünden gelen kişiler “Zaten ilk kaçırılan kadın DHKP-C” diyerek kaçırmayı meşrulaştırmaya çalışıyor. Bir algı operasyonu yapılmaya çalışılıyor. Maden DHKP-C’li, niye bu yurttan atılmıyor? İste bu kadar kendileriyle çelişiyorlar. İşte bu kadar çirkinler. Bu olaylardan sonra arkadaşlarımızın doğal tepkilerini, ‘isyana teşvik’ olarak adlandırarak yurtlarda baskılara başladı. Söyledikleri kadın düşmanı sözlerini inkâr etmeye, bizler hakkında asılsız suçlamalar yapmaya, kadın arkadaşlarımızı tehdide, olayları olağanlaştırmaya ve üstünü kapatmaya çalıştılar. Yasadığımız bu baskılar gösteriyor ki bizim dayanışmamızdan korkuyorlar. Biz haklıyız ve meşruyuz. Ama onlar çırpındıkça daha da çamura batıyorlar bizim dayanışmamız artıyor.

 

SUSUP BİZLERİN DE BAŞINA GELMESİNİ Mİ BEKLEYECEKTİK

Aycan KARADAĞ: Sen, Nesibe Hatun Kız Yurdu öğrencisi değilsin.  Yurtta kalmayan biri olarak bu süreçte önde olman doğru mu?

Begüm Kutluakdoğan: Evet, o yurtta kalmıyorum ancak ben de bir kadınım ve kadınlar olarak nerede olursak olalım bu baskıları hepimiz hissediyoruz. Kadın kimliğimizle yaşıyoruz. Baskıya, şiddete, tacize ve tüm bu bize yönelik saldırıların meşrulaştırılmasına hepimiz çeşitli yerlerde ve zamanlarda maruz bırakılıyoruz. Bir arkadaşımız kaçırıldı ve tabi ki de bunu biz de içselleştirdik. Susup bizlerin de başına gelmesini beklemeyecektik. Buna ses çıkarmamız için orada yasamamız gerekmiyor. Biz, birimize sahip çıkıyoruz.

 

Aycan KARADAĞ: Peki yurtta ne gibi değişimler oldu?

Begüm Kutluakdoğan: İkinci gün, okulda buluşarak kadın formu gerçekleştirerek tekrar konuştuk. Bu arada ikinci bir kadın arkadaşın kaçırılmadığını öğrendik. Taleplerimizi dile getirdikten sonra yurdun önüne geçtik. Forumda karar verdiğimiz gibi dilekçelerimizi hazırlamaya başladık. O sırada Emniyetten yurdu teftişe geldiler. Bu bir kazanımdır. Yurdun önüne demir kapı yapıldı. Şu an belediye, otobüsleri arkadaşlarımızı yurdun önüne bırakıyor. Bu da bir kazanımdır. Ama dikkat ederseniz gece bırakıyor, gündüz bırakmıyor. Bizim hayatlarımızın onlar tarafından ne kadar değerli olduğunu gördük. Bu olayların gündüz olmayacağı ne belli?

 

Aycan KARADAĞ: Son olarak eklemek istediğiniz bir konu var mı?

Begüm Kutluakdoğan: Bizler üniversitelerde tacize, şiddete ve erkek zihniyete karşı sesimizi kısmaya çalışmalara karşı susmamaya, kadın dayanışmamızı büyütmeye devam edeceğiz. Bize provokatör diyenlerin kadınların öldürülmesine şiddete, tacize, tecavüze maruz bırakılmasına nasıl baktıkları söyledikleri sözlerden, yaptıklarından belli. Bizim aramızdaki kadın dayanışmasını bölemeyecekler. Biz onların zihniyetinin farkındayız. Erkeğe takım elbise giyip sakal bıyık kesince iyi hal indirimi yaptığını, kadın tayt giydi diye tahrik indirimi yaptığının bilincindeyiz. Devletten koruma talep edip öldürülen kadınları biliyoruz. Onların kirli zihniyetine karşı kadın dayanışmasının hayat kurtardığını bildiğimiz gibi. Sözümü, 25 Kasım yaklaşırken Üniversiteli Kadın Kolektifi’nin sözü ile bitirmek istiyorum. Umudu yeşerttik. Şimdi filizlensin diye yan yanayız. Kocaman bir kadın dayanışması var yanımızda. Niyetimiz, eşitlenmek değil.  Katillerle, tacizcilerle, şiddet ve gericilikle yaşamımızı kuşatılanlara inat, özgürlüğümüzü kazanacağız. Dayanışma ile güçleniyoruz, düşlerimizle körüklüyoruz isyanımızı. 25 Kasım’da da isyandayız!