S-400 olayında da görülüyor ki NATO, her alanda Türkiye'nin elini kolunu bağlamaktadır..
 
Sosyalist ve Kapitalist kamplar ortadan kalkınca, artık Nato benzeri ortak savunma anlayışı da geçersiz duruma gelmiştir..
 
Buna karşın; ABD, Batı, İsrail ve Avrupa Birliği, NATO üzerinden İslam toplumlarını çelik kafes içinde zincirleyerek, yeraltı/yerüstü kaynaklarına el koyma yoluna gidiyorlar.
 
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya yapılan açık müdahaleler ve ayrıca dışarıdan destekle yapılan iç oyunlar sonucu, Arap coğrafyasının petrol ve doğal gaz kaynakları tümüyle Batı'nın eline geçmiştir,
 
Rusya'nın yeniden toparlanması, 2000'li yıllardan günümüze değin tüm Batı rüşvetine karşın Çin'in, kendi dolayındaki oldubittiler karşısında direnmesi sonucu Trans/Kafkasya ve Orta Asya kaynaklarına el koyma hamlesi şimdilik tamamlanamamıştır.
 
Durum böyle olunca, İsrail, AB ve Batı, Doğu Akdeniz doğal kaynaklarına el attılar. Öncelikle; Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Libya gibi ülkeleri; Rum, Yunan ve ayrılıkçı Kürtlerle ittifak içinde buluşturdular. Irak’ta antiemperyalist Baas yönetimi çökertildikten sonra Doğu Akdeniz'e komşu olan Batı muhalifi Baas/Beşar Esad yönetimi hedef alınarak iktidardan feragate zorlanmaktadır.
 
İran ve Türkiye abluka içine alınarak kendi dertleriyle oyalanırlarken; Suriye'den uzak tutulmak isteniyor. Akdeniz kıyısında konuşlu Suriye’de muhalif bir yönetim yerine yandaş bir yönetim tercih edilmektedir. Emperyalist strateji başarıya ulaşırsa Akdeniz’de karasularına, ekonomik, siyasal ve ticari kıta sahanlığına sahip iki komşu ülke olan Türkiye ve Suriye, Doğu Akdeniz’deki zengin enerji kaynaklarından da mahrum kalacaklardır.
 
Komşumuz İran’ın ekonomik kaynaklarını pazarlaması engellenerek halkı açlığa mahkum edilmekte, bu yolla Venezüella benzeri bir biçimlenişe zorlanan halk yönetime karşı açıktan kışkırtılmaktadır. Daha açıkçası İran’da ülkesinin ve halkının bağımsızlığını ve ekonomik çıkarlarını sahiplenmeyen; Şahvari, emperyalist işbirlikçi bir yönetim istenmektedir. 

Türkiye, otuz beş senedir toprak bütünlüğünü ve halkının birliğini hedef alan bölücü terörle mücadelede, ABD, AB ve İsral'i sürekli karşısında bulmaktadır..
 
2012 yılı Haziran ayında Suriye yönetimi, İran ve Rusya'nın da desteğinde Türk savaş uçağını düşürdü. Gerilimin artması sonucu, 2015 yılı Kasım ayında bu kez Türkiye, sınırında bir Rus savaş uçağını düşürdü. 2010'lu yıllarda PKK/PYD, Suriye sınırımız boyunca “Öz Yönetim” veya “Özerk Yönetim” adı altında şehir devletleri kurarak (Irak'ta fiilen oluşturulan) "Güney Kürdistan" sınırını Akdeniz'e doğru ilerletiyorlardı. Aynı dönemde Türkiye'de de ayrılıkçı çalışmalar hız kazanmış; Hakkari'den başlayarak Güneydoğu illerinde ve ilçelerinde Halk Meclisleri adı altında alınan Anayasa’ya aykırı kararlarla “Öz veya Özerk Türkiye Kürdistan'ı” inşa edilmeye başlanmıştı. Ülke içinde ayrıca, Kandil'den alınan emirle PKK unsurları, tüm sınır illeri ve ilçelerinde ülkenin kamu görevlilerinin ve güvenlik güçlerinin şehirlerin halkına hizmet veya güvenlik önlemi amaçlı girişlerine karşı hendek kazarak; Kürt toplumu ile devlet/kamu arasına sınır çekiyorlardı. Yine aynı dönemde, Suriye ve Irak'tan ülkemizin Antep, Urfa, Şırnak vb.. illerine her gün bir kaç kez füze atıldığı haberlere yansıyordu.

Bütün bu olaylara karşın, ülke halkı güvenlikten yoksunken ABD ve Almanya tarafından 2015 yılı Ağustos ve Aralık aylarında Kahraman Maraş ve diğer güney illerinde konuşlu Patriot füzeleri sökülerek Türkiye dışında başka coğrafyalara götürüldü. Türkiye’de duyarlı kesimler tarafından bunun nedeni sorulduğunda; "Nato malı olduğu, Nato görevi için kurulduğu, görevin sona erdiği" yanıtı alındı. Demek ki Nato silahları ittifak anlaşması yapılan Türk halkını değil, başka toplumları korumak üzere Türkiye topraklarına konuşlandırılmıştı. Hükümetin, Patriot füzesi satın alma girişimleri de sonuç vermedi.
 
Türkiye'ye karşı kullanılması için PKK/PYD'ye 5 bin tır dolusu silah veren ABD, PKK/PYD militanlarını eğiten İsrail ve Batı'ya karşı tek seçeneğimiz, ABD izniyle sınır güvenlik koridoru oluşturmak değildir. Kıbrıs açıklarında Rum ve Yunanlıların sondaj gemilerini koruyan, Türk sondaj gemilerini vurmakla, ambargo koymakla tehdit eden İsrail, AB, ABD ve Nato'ya karşı yapılacak tek önlemimiz S-400 füzesi almak da olmamalıdır. Başka kalıcı güvenlik politikaları geliştirmek; Türk yurdunun ve Anadolu halkının güvenlik risklerini en aza indirmek zorunludur..