Tüm Türkiye'de olduğu gibi Zonguldak'ta da hekimler 14-15-16 Mart tarihlerinde acil olmadıkça hasta kabul etmeyecekler. Halkın Sesi'ne konuşan ve Zonguldak'ta görev yapan bir hekim, sağlık sisteminde yaşanan olumsuzluklar ortada duruken bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın doktorlara itahafen "Giderlerse gitsinler" sözünün son derece onur kırıcı olduğunu, bu sözlerin eylemi kaçınılmaz hale getirdiğini söyledi.  

Grev değil iş bırakma eylemi yaptıklarını ifade eden Zonguldak'ta doktor, iktidarın doktorlarla halkı karşı karşıya getirmeye çalıştığını bu oyuna gelmeyeceklerini söyledi.
İşte Hekim-Sen, Doktorlar Birliği ve Tabip-Sen'in yaptığı ortak basın açıklaması: 

"Biz hekimler;
En zor sınavlarda üstün başarılar göstererek, gecesini gündüzüne katıp tıp ilmini öğrenmek için gençliğini feda etmiş, hastalara şifa vermek için uzun ve zorlu eğitimlerden geçerek mesleğini yapmaya hak kazanmış, ülkenin en çalışkan çocuklarıyız.
Biz hekimler;
Ta lise yıllarından itibaren ana yuvasından, baba ocağından ayrılarak, ilim irfan için yatılı okulların soğuk yurtlarında büyüyenleriz.
Biz hekimler;
Kampusu hastane olan üniversitelerde, 18 yaşında, din-dil-ırk-ideoloji fark etmeksizin, insanı insan olduğu için korumaya, “önce zarar vermeyeceğim” diyerek ant içenleriz.
Biz hekimler;
Savaşta, salgında, depremde, selde, yangında “önce hastam” diyerek, hastasını canı ve cananının önüne koyarak gereğini yapan, bu mesleğe hayatını adayanlarız.
Bizler, hekimleriniz olarak;
Bugün 14 Mart Tıp bayramında, canımızdan can vererek yaptığımız bu mesleği, artık yapamaz hale gelenler, getirilenleriz.
Bizler;
*Özlük hakları sürekli elinden alınan,
*Her gün hakaret, şiddet, darba maruz kalan,
*Dövülen, sövülen, canına kastedilen ve sonunda öldürülenleriz!
Bizler;
*Haksız malpraktis yasası yüzünden, “hata” ile “tıbbi komplikasyon” ayrımı yapılmadan, milyonlarca liralık tazminatların suçlamaları ile mesleğine küsen, küstürülenleriz.
Bizler;
*3-4 dakika arayla hasta baktırılmaya zorlanan, hastalara deva olmak için kendisine yeterli muayene süresi verilmeyen, dünya tıp nosyonunun gerektirdiği ölçüde hastaları göremeyen, duyamayan, dinleyemeyen, hastalara dokunamayan, hastaları muayene edemeyen bir hale getirilenleriz.
Bizler;
Hekimliğin onurlu duruşunu, bu mesleğin manevi saygısını ve itibarını artık hissedemeyenleriz.
Bizler;
Kendimizi anlatmak için defalarca konuştuk, bağırdık fakat nihayetinde, doğruları söylediğimiz için, dokuz köyden kovulur gibi kapı dışarı edilenleriz.
Biz hekimler;
14 Mart Tıp bayramını ilk kez ne zaman kutladık bilir misiniz?
3. Sınıf tıp öğrencisi Hikmet’in hikâyesini bilir misiniz?
İstanbul, İngiliz işgali altında iken Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane’nin iki kulesi arasına çekilen Türk bayrağı ile vatanını savunan, tıp bayramını, ilk kez bayram olarak kutlayan o tıp öğrencisini bilir misiniz?
Peki, siz bu hekimin tifüs aşısının ilk denemesini kendisine yaptığını bilir misiniz?
Siz Hikmet Boran’ın kurtuluş savaşı sonrasında cerrahlık yapıp hayatını hekimliğe nasıl adadığını bilir misiniz?
Siz bu hekimin 44 yaşında Sarıkamış’ta, karda mahsur kalan Mehmetçikleri kurtarmak için, zatürree olup öldüğünü bilir misiniz?

İşte biz hekimler, böylesi şerefli bir mesleğin bugünkü temsilcileri olarak, canımız pahasına, hastanın olduğu cephede, salgında, savaşta en ön safhada bir asker gibi çalışanlarız.
Ancak biz hekimler, bugün 14 Mart’ta bayram yapmıyor, yas tutuyoruz!
Bizler artık kendimizi öksüz-yetim, dışlanmış, ezilmiş ve hakarete uğramış görmek istemiyoruz.
Fakat bütün bunlar olurken, biz yine de hiçbir yere gitmeyiz.
Bir hekimin yetişmesi en az 6 yıl iken, bir uzman hekimin yetişmesi en az 10-12 yıl iken, bir yan dal uzmanının yani bir onkologun, bir hematologun, bir nefrologun yetişmesi en az 16 yıl iken,
Tıp fakültesi mezuniyetinde iki yıl,
Uzmanlık alındığında iki yıl,
Yan dal uzmanlığı alındığında iki yıl olmak üzere
Toplamda en az altı yıl zorunlu hizmet yaparken,
Anamızdan babamızdan eşimizden çocuğumuzdan ayrı kalırken,
Biz, “giderlerse gitsinler!” denmeyi hak edecek ne yaptık?

Her şeyden öte, hekimlerle ilgili sadece ücretten bahsedilmesi bizleri derinden üzmüştür. Ücretin zaten yeterli olmadığına dair yapılan itirafı bir kenara bırakıyor, buna değinme gereği bile duymuyoruz.
Oysa bizlerin derdi para değil. Bizler şiddet görmek istemiyoruz. Bizler küfür yemek, hakaret yemek istemiyoruz. Bizler öldürülmek istemiyoruz. Bizler itibarımızı yeniden kazanmak istiyoruz. Bizler devletimiz tarafından korunmak isteyen, bu devletin memurlarıyız!
Biz hekimler;
Sağlık ocağında kafasından silahla vurulup öldürülen Dr. Hüseyin Ağır,
Hastanede defalarca bıçaklanarak öldürülen Dr. Ersin Arslan,
Hamile olduğunu söylemesine rağmen darp edilen Dr. Türkan Akın,
Kafasına mermerle vurulan Dr. Sadık Oluk,
Ve adını yazamayacağım kadar çok sayıda öldürülen, darp edilen ve sözel şiddete, küfre hakarete maruz kalan hekimleriz. Bunları aynı şekilde yaşayan hemşireleriz, ATT’leriz, sağlık memurlarıyız.
Hastanelere ve sağlık ocaklarına silahla, bıçakla, mermer taşıyla girilmesine engel olması ve memurunun zarar görmesini önlemesi gereken devletin bunu görmediği ve gerekeni yapmadığı ve üstüne üstlük giderler gitsinler denilen çalışanlarız.
Biz hekimler;
Hemen hemen hiçbir devlet kurumunun çalışmadığı pandemi döneminde, en ön safta çalışan ve hayatını kaybeden karı koca Dr. Mehmet Tankut Sevim ve Dr. Nuray Sevim’iz.
Bizler;
Mücadeleden kaçmayan, gördüğü eziyete ve itibarsızlaşmaya rağmen çalışmaya devam eden, bunlara rağmen sadece para denilerek “gitsinler” denilen kırgın insanlarız.
Keşke, aldığımız maaş kadar uğradığımız şiddet, yediğimiz küfür, öldürülen meslektaşlarımız hakkında da sadece 1 cümle sarf edilseydi! En azından bu şereften mahrum bırakılmamayı istiyoruz.
Bugün, 14 Mart Tıp bayramını kutlamıyor, ülke genelinde 3 günlük bir yas ilan ediyoruz!
14 Mart Tıp bayramını bayram gibi kutlayacağımız günlerin ise biran evvel gelmesini ümit ve şevkle bekliyoruz!"