İnsanlığın varoluşu ile ve yaşama amacı ile orantılı gelişen bir olgu savaş. İlkel zamanların asla vazgeçilmezi olmakla birlikte, hep sevginin düşmanı olarak gelişen nefretten beslenmiştir. Oysa barışın engin dünyasını keşfetmesi için neredeyse üç bin yıl beklemek zorunda kalmıştır insan. Barışın şarkılarının savaşın naralarından daha kıymetli olduğunu anlaması için iki dünya savaşında milyonlarca insana mal olmuştur savaşlar. Haklı nedeni var mıdır savaşın? Tek istisnası vardır haklı olabilmesi için savaşın. O da insanın yaşama hakkını elinden almak üzere yaşadığı toprakların işgal edilmesi ve şarkılarının susturulmasıdır. Gözlerini nefret bürümüş yığınların masumların ve çocukların yaşama hakkını yok etmek üzere saldırganlığın tüm acımasızlığını sergilediği insanlık dışı davranış ve hareket biçimidir savaş.

Hep bir baş aktörü vardır savaşların. Bunlar sınırlı kaynakları sömürmek ve başkasının yaşam hakkını yok etmenin gerekçesi saymak üzere biçimlendirilmiş, kana susamış insan biçimli yaratıklardır. Gelirler, yakarlar, yıkarlar, sömürürler, öldürürler, tutsak ederler, sürgün ederler ve hür insanların şarkılarına keder katarlar. Ama hep de kaybederler sonuçta. Çünkü katliamın failleri özgür Dünya’ya asla hâkim olamazlar. Özgür Dünya hep sevgi ve aşka açılan kapılardan geçenlere açar kucağını.

Dünyada haklı savaş var mıdır? Elbet vardır. Dünyadaki haklı savaşların saldıranları ve müdafaa edenleri vardır. Ve hiç kuşku yok ki vatanını müdafaa edenlerin savaşları kutsaldır. Emperyalist ve kapitalist Dünyanın egemenlerinin bitmek tükenmek bilmez açlığının sonucu kaynakları sömürülmek üzere işgale uğrayanların ülkelerini savunmalarından daha doğal ne olabilir ki?

İşte Dünyada mazlum milletlere örnek olan ve haklı bulanan yegâne savaş Türk Kurtuluş Savaşı’dır. Çünkü ne Birinci Dünya Savaşındaki gibi ırkların egemenliği üzerinden kaynak sömürüsüne dayanak teşkil eden bir İmparatorluk egosudur, ne İkinci Dünya Savaşındaki gibi bir delinin koskoca bir ulusu Dünyaya rezil edecek çılgın bir egonun ürünüdür ne de bugünün Dünyasındaki egemen güçlerin kendi sınırları dışındaki bir it dalaşıdır. Türk Kurtuluş Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı bir ulusu yok etmeyi ve tamamen tarih sahnesinden silmeyi amaçlayan birleşik emperyal ve kapitalist güçlerin istilasına bir milletin topyekûn karşı duruşu ve kurtuluş mücadelesidir. Bir soykırım savaşının bir millet tarafından egemen Dünyaya kafa tutarak kazanılması mücadelesidir.

“ Zaruri Olmadıkça Savaş Cinayettir” Bu sözler o mücadelenin kahramanına aittir. Ömrü savaşlarda geçmiş bir askerin savaş hakkındaki en samimi görüşüdür. 4 kıtada savaşmış, acı tatlı binlerce anıya sahip bu ufku geniş adam tüm Dünyaya ders vermiş ve savaşın küllerinden özgür bir millet yaratmıştır. Tıpkı bugün egemen güçlerin postalları altında ezilen halkların yaşadığı tüm olumsuzlukları yaşayarak küllerinden yarattığı milleti çok kısa bir zamanda Dünyanın hayranlık duyduğu bir noktaya taşımıştır.

Bugün Ukrayna’da bir insanlık dramı yaşanmaktadır.

Bütün Dünya iki çılgının egemenlik savaşını bir halkın umutları ve yarınları üzerinden seyretmektedir. Evet ABD ve Rusya’nın it dalaşının faturasını Ukrayna halkı ödemektedir. Düşünebiliyor musunuz? Bir ülkenin umutları ve yarınları adına ona sonsuzmuş gibi sunulan vaatlerin koskoca bir yalan çıkması nasıl bir şeydir? Bir süper gücün önüne atılan Ukrayna yaşam savaşı verirken ona uygar Dünyanın sihirli yollarını vadeden ABD bugüne kadar Vietnam, Kamboçya, Kore ve Afganistan’da yaptığını yine yaptı. Bugün Güney ve Kuzey ikilemli kardeş devletler varsa ve içi boşaltılıp Taliban rejimine teslim edilmiş Afganistan varsa, yıllarca Vietnam ve Komboçya’yı savaştıran sonunda iki yoksul ülke yaratan, yıllarca Pakistan üzerinde Zülfikar Ali Bhutto ve nicelerinin suikastlerinin egemen olduğu bir siyaset kurgusu varsa,  Somali’den Filistin’e oradan Irak ve Suriye’ye kadar tüm coğrafyalarda istikrarsızlığı özgürlük ve zenginlik vaadi ile yayan ABD yüzünden vardır.  Tüm bu coğrafyalarda karşısındaki bir diğer kapitalist ve emperyalist güç ise Rusya’dır. Güneylerin sahibi ABD ise kuzeylerin sahibi de Rusya’dır. Kuzey Yarımkürenin güneyine egemen olmaya çalışan ABD ile kuzeyine sahip olmaya çalışan Rusya bugün Dünya istikrarsızlığının baş aktörleridir.

Geçmişte Amerika’nın kökü İngilizler, Almanlar, Fransızlar, İspanyollar, İtalyanlar ve Almanlar Dünyaya aynı mezalimi yaparken bugün savaşlardan yorulmuş Avrupa uluslarının yerini ABD ve Rusya almış bulunuyor. Ancak ben son satırlarıma bir başka gücü dikkat çekmek istiyorum. Çin, Dünyanın gizli emperyal gücüdür. Pasifikte egemenlik alanını genişletmek için fırsat kollayan Çin, yakın gelecekte Hindistan ve Avusturalya ile Güney Çin Denizi üzerinden egemenlik savaşına girecektir. Çünkü büyük parayı biriktiren güç zehirlenmesine uğrar. Tıpkı ABD ve Rusya gibi Çin de böyle bir maceraya atılacaktır. Zira özgür Dünya hayali bile Çin benzeri baskı rejimlerinin rüyalarını kâbusa çevirmeye yeten bir düştür. Elbet halkının özgürlüklerin kullanılması noktasında artan talepleri egemen güçlerin savaş damarlarını kaşıyacaktır.

Bu noktada bize düşen en önemli görev tam bağımsız ve güçlü ekonomiye sahip olarak, ülkedeki kamplaşmaların ortadan kaldırılmasına çalışmak olmalıdır. Bugünkü ekonomik, siyasi ve sosyal bölünmüşlük bizi Osmanlının son zamanlarına döndürebilecek kadar derinleşmiş bulunmaktadır. Çocuklarımıza birbirlerini sevecekleri bir ülke bırakmak için önce toplumsal barışın her katmana eşit dağıtılması gerekmektedir. Bugün yaşadığımız gelir adaletsizliği, ekonomik istikrarsızlık ve siyasi düşünce farklılıklarının yaşam tarzına müdahale boyutuna varan bölünmüşlüğü bizi önce bölgemizde derin bir yalnızlığa sonrasında da egemen güçlerin bilek güreşi alanına çevirebilir ki bu bizi yeni bir Kurtuluş Savaşı ile karşı karşıya bırakabilir.