Seçimin birinci kazananını hepiniz biliyorsunuz; tabii ki tartışmasız AKP kazandı. Ama ikinci kazananı bilmiyorsunuz! Söyleyeyim; o da benim! Hem de Vakko'dan bir gömlek!

   Nasıl  kazandığımı anlatacağım. Ama önce seçimi kazanarak Zonguldak'dan parlamentoya giden tüm milletvekillerimizi kutluyorum. Kendilerinden Zonguldaklılar olarak bir beklentimiz var: Lütfen sadece parmak kaldıran vekil olmasınlar. Bu kentin sürekli kötüye giden kaderini değiştirecek projeler üretsinler; ve bu güne kadar hakları verilmeyen kentimizin haklarını sonuna kadar savunsunlar.

   Ama en önemli beklentimiz de artık Zonguldak'a bir bakanlık verilmesidir. Zira, zaten Ankara'da bir lobisi olmayan Zonguldak'a tek başına lobi sayılan bir bakanlık da verilmediği takdirde-Ankara'da devletin işleyişine yakından tanık olduğum için biliyorum-bu kentin daha da kötüye gideceğinden endişe ediyorum. Bu konuda Zonguldak halkının hükumet kurulmadan Başbakana ve hatta Cumhurbaşkanı'na baskı yapmalarını öneriyorum. Zira ağlamayan çocuğa meme verilmiyor!

   Şimdi gelelim Vakko'dan gömleği nasıl kazandığıma: Zonguldak'da tüm CHP'lilerin yakından tanıdığı, katıksız CHP'li Yavuz Boz benim eski ve yakın arkadaşımdır. Hatta 1979 yılında yapılan ve benim başkan adayı olarak katıldığım CHP Merkez İlçe başkanlığı seçimlerinde benim yönetim kurulu üyemdi. Bu seçimden önce de beni aradı (başkaları da aradı tabii!) ve Zonguldak'a gelerek seçim çalışmalarına katılmamı istedi. Seçimden ne beklediklerini sorduğumda da, iyi çalışılırsa 3 milletvekili çıkaracaklarını söyledi. Bunun üzerine ben de, ''Bırakın 3 milletvekillini; 7 Haziran seçimlerinde aldığınız oyu korumanız bile başarıdır!'' dedim.

   Yavuz buna inanamadı; şaka yapıyorum sandı. ''Var mısın Vakko'dan bir gömleğine iddiaya?'' dedi. ''Tabii ki varım!'' dedim. Sizin de gördüğünüz gibi sonunda ben kazandım.

   Şaka bir yana, bu iddiayı kazandığıma sevinmedim. Zira ben kendimi fanatik bir partili olarak değil; sorumlu ve demokrasiye inanmış bir vatandaş olarak görüyorum. Demokrasiyi de sağ ve sol kanadı olan bir kuşa benzetiyorum. Eğer bu kuşun bir kanadı öbüründen  zayıfsa bu kuşun sağlıklı bir şekilde uçamayacağına inanıyorum. Nitekim Türkiye'de sol kanadı zayıflamış olan bu kuşun yerlerde süründüğüne şahit olmuyor muyuz?  İşte bu yüzden sol kanadın güçlenmesini demokrasi açısından gerekli  görüyorum.

   Burada bir saptama yapmak istiyorum: Benim Ankara'dan doğru gördüğümü Zonguldak'dakiler neden göremiyorlar? Yavuz Boz aslında Zonguldak'daki tüm CHP'lileri temsil eden bir isimdir zira çoğu onun gibi düşünüyordu. O zaman burada bir algı sorunu var demektir.

   Okuyucularım bilirler; Gazi Paşa Caddesi dedikodularına girmek istemem. Gerçi ''dedi'' ile bir sorun yok; ''kodu'' ilave edilirse yanlış olur. Ama neyse; biz yine dönelim algı sorununa. Sadece Zonguldak'da değil; CHP'de ülke genelinde bir algı sorunu var. Bu sorunun giderilmesi için de partililerin öz eleştiri yapmasında fayda var. Teşhisi doğru koymak için bu gereklidir, zira teşhisi yanlış koyarsanız hastayı öldürme riski bile olabilir! Ayrıca,''pislikleri halının altına süpürerek temizlik yapmış olunmaz'' gerçeğini de unutmamak gerekir.

   Atatürk'ün kurduğu bu partiyi tekrar Atatürk'ün çizdiği yola oturtmak hem bu parti hem de Türk demokrasisi açısından hayati önem taşımaktadır. Bu günkü  CHP, eskilerin deyimiyle ismiyle müsemma olmaktan çıkmıştır. Zira, ''H'' harfini, yani ''halk'' kısmını AKP'ye kaptırmıştır. Şimdilik sadece ''C'' harfi yerinde durmaktadır. Burada abartma yaptığımı düşünmeyin; bunu siz de görüyorsunuz. Zaten seçim sonuçları da bunu açıkça gösteriyor. AKP tabana inip ev ev gezip halkla empatik ve sempatik ilişkiler kurup onların gönlünü kazanırken yorgun CHP teşkilatları bunu başaramamıştır. AKP sanki Türkiye'deki bütün evlere kamera kurmuş gibi hangi evde sakat var, hangi evde yaşlı veya dul var, hangi evde işsiz var gibi hususları bir bir saptayıp ona göre politikalar üretirken; CHP halka bu kadar inememiştir.

   Aslında sorun genel merkezden başlıyor. Gidenler bilir; genel merkeze girip çıkanlar çok azdır. Zira bu genel merkeze girmek Amerika'daki Beyaz Saray'a girmekten daha zor; ve Obama ile görüşmek buradaki yetkililerle görüşmekten daha kolaydır. Halktan bu kadar soyutlanmış ve halka kapalı bir genel merkez olamaz! Halbuki AKP genel merkezi arı kovanı gibi işlemektedir ve yetkililerle görüşmek de o derece kolaydır. Genel merkezdeki yöneticilere gelince; bir kısmı CHP tabanından bile gelmeyen, halkla bütünleşme vasfı olmayan, elit sınıfı görünümlü insanlardır. Hatta bazılarının tabanda karşılığı bile yoktur. Düşünebiliyor musunuz, hiç tabanı olmayan, sırf hapisten kurtulsun diye milletvekilli yapılan Mustafa Balbay bile genel başkanlığa aday olduğunu ilan etti! Gerisini siz düşünün artık!

   Bu yüzden genel merkeze vatandaşın katkısı da çok kısıtlı olmaktadır. Yöneticiler halkı yeteri kadar tanımadığı gibi danışman kadroları da çok yetersizdir. Partiye proje üretecek ve doğru raporlar verebilecek düzeyde danışmanları yoktur. Bunu nereden mi biliyorum? İster inanın ister inanmayın; Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu 7 Haziran seçimlerinden önce kendisine verdiğim 10 sayfalık  raporu tahminimden fazla dikkate aldı. Bana gönderdiği teşekkür mektubunu hala saklıyorum.

   Önerilerimi 29 madde halinde sunduğum bu raporun ilk üç maddesi çok önemli idi. Bunlardan birincisi sosyal yardımların eleştirilmemesi; tam tersine artırılması sözlerinin verilmesi idi. Bu uygulandı ve başarılı da oldu. Fakat 1 Kasım seçimlerinde AKP bunu taklit etti. CHP bunun üstüne bir şey koyamayınca, vatandaş ''nasıl olsa AKP de bunları veriyor'' diye gitti AKP'ye oy verdi.

   İkinci husus ön seçimle ilgili idi. ''Ön seçim yapmayan partide demokrasiden bahsedilemez; CHP demokrat olduğunu ve bu nedenle diğer partilerden farklı olduğunu kanıtlamak için ön seçim yapmalıdır'' önerim de eksiklerine rağmen  başarı ile uygulandı. Yalnız Zonguldak'da 1 Kasım seçimlerinde, üye iradesinin tersine bir milletvekili aday listesi hazırlanınca halk bunu cezalandırdı! Bu da halk iradesi ile demokrasi ilişkisini gösteren güzel bir örnek oldu!

   Önerdiğim üçüncü madde ise maalesef uygulanamadı. Bu öneri neydi? Demiştim ki, ''CHP teşkilatları yıllardır buralarda çöreklenmiş, az sayıda üye kaydederek adeta birbirlerini seçen belli gurupların, ve hatta ailelerin tekelinde kalmıştır. Bunlar bir türlü halka inememiş ve partiyi halka kapatmışlardır. Partiyi bunlardan temizlemeden halka inemezsiniz. Bunları temizlemenin yolu da çok sayıda üye kaydetmektir. Zira çok sayıda üyeyi kafa kola almak mümkün değildir'' İşte bu uygulanamadı! AKP gece gündüz ev ev kahve kahve gezerken teşkilatlar bir nevi kerhen çalışıyormuş gözüktüler. 

   Netice ortada!  Güzel bir atasözü: Gezen tilki yatan aslandan iyidir!

   Yazı yine uzadı. Diyeceklerimin çoğunu diyemedim. Ama merak ettiğim son bir şeyi de sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim.

   Kalite felsefesinde iki kere ikinin dört ettiği kadar kesin bir tespit var. Diyor ki,''Eğer bir işi hiç bir değişiklik yapmadan her gün aynı şekilde yapıyorsan; ve günün birinde bundan daha iyi bir sonuç bekliyorsan; bu aptallıktır!'' Demek ki daha iyi bir sonuç almak istiyorsan bir şeyleri değiştirmen gerekiyormuş. Ha, bu sonuçtan memnunum diyorsan o başka!

   Şimdi durup dururken bunu niye yazdım? Merak ediyorum; AKP 7 haziran seçimlerinden sonra 1 Kasım seçimlerine giderken 235 milletvekilli adayını değiştirdiği halde; 7 Haziranda % 25 oy alan CHP neden hemen hemen hiç değişiklik yapmadı? Acaba bu sonuçtan memnun muydu? El cevap: Memnun olmalı ki değişiklik yapmadı!

   CHP'li kardeşlerim; dost acı söyler. Bunları bir düşünün! Düşünün de gereğini yapın. Demokrasi kuşunun sol kanadını zayıflatmayın! Bunun için partiyi fabrika ayarlarına geri getirin. 

   Yoksa kötülük sadece partiye değil, Türk demokrasisine olacak.