Pehlivanlar Mahallesinin Filyos Irmağı boyundaki binlerce dönüm tarlalarına imar izni verilmiş olmalı ki her yer “İnşaat ya resul Allah!” sloganına uymuş.
Önceki gün ara caddeden ırmak kıyısına doğru yürüyeyim dedim. Hemen yanı başımızdaki bu inşaat mezbeleliğini irkilerek gördüm. Mezbahadan, Şahnalar Köyü altına kadar binlerce dönümlük birinci sınıf alüvyonlu tarım toprağı inşaatların istilasına uğramış durumda! Öyle ki kimi yerlerde kepçelerle toprak yedi, sekiz metre oyulmuş, hâlâ alttan tarım toprağı fışkırıyor!
Henüz inşaatların işgal edemediği yerlerdeki bahçelerinde çalışan mahallelilerimle yaptığım görüşmeler, bu işgallerin özellikle 18 Uygulamaları sonrası çoğaldığını gösteriyor. Bir komşumuz; “Yedi sekiz dönüm tarlamız dörde bölündü ve bize hiçbir seçenek sunulmadı, ne yapacağımızı da bilmiyoruz!” dedi.
Çaycuma’nın gelişip genişlemesi tarım arazileri üzerine olacaksa; olmasın! Bırakın güdük kalalım. Bu şehrin alüvyonlu tarım arazileri üzerine dört, beş katlı binalar yaparak neyin hedeflendiği sorusunun yanıtını size bırakıyorum!
Ben, bu Çaycuma’yı, bu haliyle içselleştiremiyorum!
Binlerce dönüm genişliğindeki bu tarlaları, binlerce sera kurarak tarımsal üretime sunmak dururken, yapılanın mantıklı olduğunu bana kim anlatabilir?
 
BUDAMA MI TALAN MI?
Çaycuma girişindeki balıklı havuz kavşağından Öğrenci Yetiştirme Yurduna kadar olan yol üzerindeki yirmi çınar ağacı ‘budandı” (!)
Çınar ağaçlarının bulunduğu güzergâhta, elektrik hattı, araba park cebi vb. herhangi bir park yapılanması yok! Ağaçların tamamı orta refüj üzerinde. Yirmi, otuz yaş grubunda sağlam birer ağaç olan çınarların, sürgün dalları da dâhil olmak üzere, uç budama yapılarak kesilmesinin makul ve mantıklı bir gerekçesi yok!
Belediye görevlilerinin yaptığı açıklama, kar yağışında bazı dalların kırılarak yola düştüğü şeklinde. Böyle olmuş olsa bile, o ağaçların, bakım, onarım budaması yapılarak elden geçirilmesi yeterli olurdu.
Çınar ağaçları tür özellikleri gereği budamayı, hele hele uç budamayı hiç sevmez. Sürgün dalları üzerinde yapılacak uç budama ağaçların biyolojik ömrünü kısaltır. Çoğunlukla da kurutur.
Park alanlarında, yol kıyılarında, ana cadde üzerinde ya da araba ceplerinin bulunduğu alanlardaki çınarların koşullara uygun olarak budanması ve hatta tümden kesilmesi anlaşılabilir ama sözünü ettiğim güzergâh üzerindeki ağaçların bu şekilde ‘kesilmesine’ budama değil; ‘talan’ denir!
Yazık ettiniz çınarlara! Hem de çok!
 
AT TERLİ; YEMİYOR!
Yok, “Toplantıya şunlar, şunlarçoğunluklakatıldı!”, yok, “Bizi acayip takdir ediyorlar!”, yok, “Bizi herkes örnek alıyor!” falan, filan...
Hazırlanmış propaganda metinlerinin önünü, ardını güncelleyip servis etmeler, “Duyarlı halkımız, kötü niyetlilere kanmadı...” türünden tek kale maçlar...
Sorduğum hiçbir soruya yanıt veremeyen bir kurumun hezeyanları bunlar! Sonuç getirmeyecek nafile turlar yani!
Geçin bunları! At terli arkadaşlar! At terli; yemiyor! Biraz daha zorlarsanız çatlayacak! Bırakın at nefes alsın, teri kurusun! 
El âleme ayıp olmasın, şehrimiz bizim için önemli, hele biraz da şu tarafa, bu tarafa bakıverelim, her şeyi de görmeyelim...” türünden oto sansür uygulayarak insanların kendine özdenetim yaptığını biliniz!
Gene de siz bilirsiniz! Paşa gönlünüz nasıl isterse öyle olsun! Nasıl olsa duvara tosladığınızda gerçeği göreceksiniz!
Bu arada söyleyeyim; bireysel çizginizin kurtuluş adresi olarak gördüğünüz “Ankara”nın yolları taştan! Bunu yaşayarak öğreneceksiniz!
 
GELİNEN NOKTA!
Resmi Gazetenin, 31387 Sayı ve 6 Şubat 2021 Cumartesi tarihli nüshasında yayımlanan 70 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin başlığı şöyle; “Cumhurbaşkanlığı teşkilatı hakkında, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde değişiklik yapılmasına dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”.
Bu başlığın devamında ne yazdığı hiç ilgimi çekmedi!
Ben düz bir yurttaş olarak anlayacağımı anladım.
Ya siz?
 
PROF. DR. AYŞE BUĞRA’YA SAHİP ÇIKMAK!
Sosyal medyadan aldığım biyografisinin bir bölümü şöyle;
Ayşe Buğra, Osman Kavala’nın eşidir. Eğer bir erkeğin adı öncülünde anılacaksa yazar Tarık Buğra’nın da kızıdır. Prof. Dr. Ayşe Buğra, Boğaziçi Üniversitesinde okumuş, aynı üniversitede tam 36 yıl kesintisiz öğretim üyeliği yapmış bir akademisyendir.
Ayşe Buğra kendi varoluşu olan bir kadındır. Ayşe Buğra Türkiye ve Dünyanın sayılı eleştirel iktisatçılarından ve iktisat tarihçilerinden biridir. /…/”
Sıradan, düz bir yurttaş olarak Sayın Ayşe Buğra’nın, olgun kişiliği, alçakgönüllülüğü ve bilime verdiği emeğin önünde saygıyla eğiliyor, sevgiyle kucaklıyorum!
Hiçbir söz sizin ağırlığınızı azaltamaz! Yanınızdayım!