CHP bu hafta sonu, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun katılımıyla bir taşkömürü çalıştayı yaptı. Başından sonuna ilgiyle izlediğim çalıştay, sektörün kamu dışındaki tüm temsilcilerini bir araya getirdiği için heyecan vericiydi. Çalıştaya, konuyla ilgili kapsamlı çalışmalara imza atmış akademisyenler, Maden Mühendisleri Odası yöneticileri, özel sektör temsilcileri, TTK’nin eski genel müdürleri, Genel Maden İşçileri Sendikası yöneticileri, yerel yöneticiler ve konu üzerinde düşünen geniş bir çevre katıldı… İçeriği, biçimi, sonuçları tartışılacak olsa da, arayış önemliydi…

 

Keşke Türkiye demokratik bir ülke olsa da, bürokrasi de katılabilse bu çalışmalara… Ülke vizyonunu ortaya koyup çıkacak sonuçları değerlendirmek onların işi sonuçta… Bizim ülkede devletin değil de, farklı görüşlere tümden kapalı hükümetin bürokratları var…  Ülke politikalarını geniş katılımlı bu tip çalışmalarla değil de, Ankara’da, gizli kapaklı toplantılarda oluşturmak bir devlet geleneği ayrıca… Bunun sonuçları da ortada…  Türk tipi ileri demokraside, bürokratların, muhalefetin düzenlediği toplantılarda değil görev alması, izleyici düzeyinde katılmasını bile düşünmek bile hayal ne yazık ki…

 

GMİS YÖNETİCİLERİNİN İŞYERLERİNDE DE AYNI ŞEYLERİ SÖYLEMESİ GEREKİYOR

GMİS Genel Başkanı Ahmet Demirci ile Genel Sekreteri İsa Mutlu, çalıştayda, hiç yapmadıkları kadar sert eleştiri getirdi hükümete… Hâlâ AKP’nin “A”sını ağzına almamış olsalar da, klasik “Ankara” söylemini terk edip “hükümet” sözcüğüyle başlayan cümleler kurmaya başladılar sonunda… Bu pabucun ayağı iyice sıktığını gösteriyor… AKP genel başkanının en masum talepleri dile getiren işçileri çocuk gibi azarlamasına itiraz edemeyen sendikacıların, kendilerini dinleyen birini buldu mu, esip gürlemesi biraz tuhaf olsa da, bir zihniyet değişiminin küçük de olsa ifadesi olarak görmek istiyor gönlüm…

 

Kendilerine de söyledim, yaşanan sorunların kaynağında AKP’nin olduğunu, tıpkı burada ki gibi, hiç çekinmeden söylemeliler işyerlerinde de… İşçilere, güle oynaya oy verdikleri partinin, yaptığı “vatan-millet” edebiyatına karşın, vatana da, millete de, kendilerine de düşman olduğunu korkusuzca anlatmalılar… İdare-i maslahatla işlerin yürümediğini kör gözler bile görüyor artık… Şunu da bilmeleri gerekiyor ki, sendikalar asla siyaset üstü olamaz… İşçi ücretlerinden çalışma koşullarına, sektörel politikalardan sendikal hayata kadar her şeyi siyasetin belirlediği bir alanda, “siyaset üstüyüz” lafı çok komik kaçıyor…

 

BUNUN NERESİ YERLİ VE MİLLİ?

Meselenin ekolojik boyutunun konuşulmaması çalıştayın en büyük eksiğiydi… 1.300.000 ton kömür üretilen havzada, iki demir çelik fabrikasıyla birlikte yakılan 10 milyon ton ithal kömürün yarattığı tahribata hiç değinilmedi… Bir yandan “Koklaşma özelliği nedeniyle santrallerde yakılması cinayettir” denirken, diğer yandan da Amasra’da kurulması düşünülen santrale zımni de olsa destek verildi… Kılıçdaroğlu, dünyanın yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneldiğini ve güneş enerjisinde teknolojinin çok gelişip maliyetlerin iyice düştüğünü ifade ederek bir gelecek tasarımı koyduysa da doğal çevre kayda değer konu olmadı…

 

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ayhan Yüksel’in, AKP’nin “yerli ve milli” diye pompaladığı enerji politikalarına yönelik söylediklerinin de altının çizilmesi gerekiyordu bence… Birebir not edemesem de, finansmanı, projesi, enerji kaynağı, teknolojisi hatta çalışanı bile dış kaynaklı olan tümüyle uluslararası piyasalarla yabancı şirketlerin güdümüne bırakılan enerji politikasının nesinin yerli olduğunu sordu Yüksel… Ve devam etti, “TMMOB’un ulusal enerji politikası, ekolojik dengenin korunmasına, halkın yararına dayanır…” Ben de imzamı atıyorum bu sözlere…