Çevremdeki insanlara “Karne ve yaz tatillerinde çocuklarınıza günde 1-2-3 saat kitap okutun. Evinize kitaplık oluşturun. Çocuklarınızın şevkle okuma yapması için sizin de elinizde kitap, gazete, dergi, ansiklopedi olsun” derim.
 
Bir çok ana-baba bu öneri karşısında şunları söyler “Kitap okuyunca hemen uykum geliyor. Kitaba artık gerek yok. Her şey TV’lerde, internet sitelerinde var. Çocuklar tatilde bir şey okumasın. Boş kalsın. Dinlensin vb.”
 
Dünyada en az okuyan ülkeler arasındayız. Bilmeden, bilgi sahibi olmadan konuşmaya da pek meraklıyız. Herkes bilim insanı, herkes uzman.
 
Çok kanallı TV ile 90’lı yıllarda, internet ile 2 binli yıllarda tanıştık. Aradan geçen 30 yılda okumaktan epey uzaklaştık. Akademisyenler ve öğretmenler bile okumaktan uzaklaştı. 100 bin camiimiz, 3500 kadar kütüphanemiz var. Bunlarda bulunan kitaplar da bilimden çok uzakta. Mesela gençler için çok popüler bir konu olan kodlama, yazılım ile ilgili olarak kütüphanelerde 10 kitap bile yok.
 
Okumak deyince aklımıza sadece roman, hikaye, öykü gelmesin. Bilimsel içerikli kitaplar da sürekli olarak okunmalıdır.
 
Harfleri, kelimeleri sevmeyen bireyler profesör bile olabilirler ama toplama kalıcı bir katkı, eser bırakamazlar.
 
Çantasında, cebinde cüzdan, telefon taşıyan herkes bir de kitap taşımalıdır. Dünyada her yıl milyonlarca çeşitte kitap yayınlanıyor. Eğer kitaplar ölmüş olsa bunlar neden basılsın ki?
 
Türkiye’de yılda 2000 adet zor satılan kitaplar çoğunlukta. Bu gidişatın değişmesi gerekiyor.