Malumumuz ülkemizin en önemli meselelerinden biri de kadın şiddeti. Gün geçmiyor ki gerek televizyonda gerekse de gazetelerde kadına şiddetle ilgili, kadın cinayetleri ile ilgili haberler olmasın. Her ne kadar yetkili isimler kadın şiddeti olaylarında düşüşler olduğunu söylese de bu konu üzerinde çok durmayıp geçiştirseler de neredeyse her güne bu tür haberlerle uyanmamız durumun hiç de öyle olmadığını göstermekte. Kadınlara yönelik şiddetteki artışın aslında temelinde eğitim yatmakta çünkü eğitim kişinin ve de toplumun hatta ülkenin gelişimini, geleceğini belirleyen en önemli faktörlerden bir tanesidir. Aynı zamanda o toplumun bireyler üzerindeki davranışını da etkileyen en önemli unsurlardandır. Dolayısıyla eğitimin bireyler üzerindeki davranışları göz önüne alırsak, eğer bir birey eğitim kabul etmez olursa, eğitimle bütünleşmezse, çevresindeki insanlara özellikle de kadınlara kötü muamele göstermesi, onlara şiddet uygulaması içten bile değildir. Bu durumun böyle devam etmesi durumunda, kadına şiddetin son bulmaması, kadının ikinci plana atılması, o toplumu her zaman geride kalmaya, yozlaşmaya mahkum kılar ve o toplum için ileride belki de geriye dönüşü mümkün olmayacak sonuçlar doğurur.  

Ülkemiz maalesef kadına yönelik şiddeti önleme konusunda oldukça zayıf kalmaktadır. Hatırlayacak olursak 20 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı  ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi’ ne dair kanun yürürlüğe girdi. Bu kanunun getirmiş olduğu bazı yaptırımlara rağmen kadına yönelik şiddette beklenen sonucu alamayan ülkemiz aynı zamanda 11 Mayıs 2011’ de Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ne de ilk imza atan ülke oldu. Seksen maddeden oluşan bu sözleşme kadınlara yönelik şiddet, aile içi şiddet, toplumsal cinayet, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kadın konulu başlıklar altında tanımlanmıştır. Ancak ne 6284 sayılı kanun ne de Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi kadın şiddetine, kadın cinayetlerine çare olmuştur. 2002-2015 yılları arasında yaklaşık 5406 kadın cinayeti gerçekleşmiş durumda.(Adalet Bakanlığı ve Bianet’ in elde ettiği resmi verilerin sonucu) Bu resmi rakamın dışında kayıtlara geçmeyen verileri de düşündüğümüz zaman durumun hiç de iç açıcı olmadığı aşikardır.

Nüfusun yarısının kadın, yarısının da erkek olduğu bir toplumda kadınların geri planda olması düşünülemez. Sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel vb. alanlarda aktif olarak rol alabilecek kadınlar toplum içerisinde her zaman yükselir ve ülke kalkınmasına büyük katkılar sağlar çünkü kadınlar bir toplumu meydana getiren gücün yarısıdır. Bu gücün yarısını meydana getiren kadınların adeta yok sayılması, onların adeta şiddete uğraması, cinayetlere kurban gitmesi eğitimdeki eksikliğin de göstergesidir. Buradan hareketle kadın statülerinin “insan hakları” ve “anayasal özgürlükler” ele alınması toplumdaki konumlarının insan standartlarına uygun olarak biçimlendirilmesi gerekir. Bu da eğitimle mümkündür.

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım durum eğitimin ne kadar önemli bir faktör olduğunu tekrar tekrar göstermektedir. Çünkü siz bir bireye ve de bir topluma eğitimi ne kadar çok aşılarsanız bu tür vakaların görülmesini en aza indirgemiş olursunuz. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk de kaynaşmış bir millet haline gelmenin, çağdaşlaşmanın, kalkınmanın, hür ve demokratik bir toplum olabilmenin en etkili aracının eğitim olduğunu ifade etmiştir.

Şunu unutmamalıyız ki kadınlar bir toplumun gelişmesinde, ilerlemesinde, uygarlaşmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla onları her zaman el üstünde tutmalıyız, asla incitmemeliyiz. Onlarsız bir hayat asla düşünülemez ve hayat her zaman onlarla güzeldir.