Meslek hayatımda en unutamadığım haber kahramanlarından biridir Kezban nine. Zonguldaklı bir esnafın bana söylemesiyle haberdar olmuştum kendisinden. Üzülmez'de zihinsel engelli kızıyla karanlık bir evde yaşayan 70 yaşındaki cilt ve damak kanseri Kezban Çağlar'a, bitişiğindeki gecekonduda oturan gelini bakıyordu. Ev koktuğu için Kezban ninenin eşi de, hemen bitişikteki oğlu ve gelininin evinde yaşıyordu. İstanbul'da yaşayan 4 kızı da annelerine bakmaya tahammül edemedikleri için bakımını üstlenmeye yanaşmadılar.

Yüzünde çıkan tümör yumruk büyüklüğüne ulaşmış, kendisine yapılacak bir şey olmadığı için hastanede bakımını kabul etmiyorlardı. Ona sadece vicdan sahibi olan gelini bakıyordu. Günde 2-3 defa birer tas çorbayla eve giriyor, Kezban anneye ve özürlü kızına çorba yediriyordu. Ağzını yüzünü siliyordu. İhtiyaçlarını gördükten sonra ışığı kapatıyor, kapıyı kilitleyip evine geçiyordu. Yıllarca zihinsel engelli kızıyla bu şekilde yaşadı Kezban anne.

Ben gittiğimde yüzünde büyükçe sargı vardı. Yüzünde çıkan tümör günden güne büyümüş, bir yumruk büyüklüğüne ulaşmıştı. Enfeksiyon kapmıştı. Ama kendisiyle konuştuğumda hafızasının gayet yerinde olduğunu görmüştüm. Kezban nineye hastaneler, 'yerimiz yok' diye bakmıyordu, Sosyal Hizmet Kurumu da hakeza 'bizim görev alanımız değil' diye kabul etmiyordu. Anlayacağınız terk edilmiş bir evde, zihinsel engelli kızıyla yatağa bağımlı bir şekilde yaşıyorlardı.

Kezban nineye, "Hastaneler de bakmıyormuş, ne olacak böyle?" diye sorduğumda, "Beni çöpe atıversinler evladım!" dedi. Bu sözleri yüreğime oturdu. Devamında da kendisine çorba içirmekte olan gelini için "Benim gerçek kızım buymuş" dedi.  

Sorularıma öyle bilinçli, öyle derin cevaplar verdi ki, çok sağlam bir hayat dersi aldım. Öbür taraftan yaşadığı drama şahit oldukça ağlamamak için kendimi zor tuttum.

Haberi yaptıktan sonra (şu an milletvekili olan) Ak Parti Merkez İlçe Başkanı Hamdi Uçar ve yönetim kurulu üyeleri aileye beyaz eşya yardımı yapmış ve basın huzurunda gereken yardımın sağlanacağını beyan etmişlerdi. Fakat ailenin asıl sıkıntısı Kezban ninenin tedavi ve bakımını yapacak kurumun bulunamayışıydı.

GENÇ KIZ GİBİ YÜZÜ PARLADI

Bu durumda -vicdanen dayanamayıp- Zonguldak Valisi Yavuz Erkmen'i aradım. Kezban nineyi hastanelerin kabul etmediğini, ailenin çaresizliğe itildiğini, eğer talimat verirse sorunun çözülebileceğini söyledim. Sağ olsun vali beyin talimatı üzerine Kezban anne, 112 ambulansıyla evinden alınarak hastaneye götürüldü. Hastanede bir oda açıldı. Yüzündeki tümör ameliyatla alınınca yüzü gözü tertemiz oldu. Eski sağlığına kavuştuğu için sevinçten kuş gibi uçuyordu.

Yıllardır, kurumlara müracaat etmesine rağmen Çağlar ailesinin yüzüne kapanan kapılar, basının konuyu gündeme getirmesiyle birden açılmıştı. Gazetecilik mesleğinin bu yönüne aşık oldum ben. 'Bilgilendirme, eğitme, güzel şeyleri yayma, örnek olma, kamuoyu oluşturma, yol açma, güzel şeylere vesile olma...' gibi özellikleri hatırına mesleğin bütün çilelerine katlanabileceğimi düşündüm.

Öyle de oldu... 

20 yıldır geçirdiğim bunca badireye rağmen kader planında aynı heyecanla mesleğimi sürdürüyorum.

Bana göre asıl mesele gazetecilik mesleğini çok iyi yapmaktan ziyade, kimseye haksızlık etmeden icra etmektir.

SON NEFESİNE KADAR DUA ETMİŞ!

Biz Kezban annenin durumuna dönelim:

Telefonla arayıp sık sık kendisinden haber alıyordum. 'Kezban nine sağlığına kavuştu' diye son bir haber yapacaktım. Röportaj için aradığımda kısa bir sessizlik oldu. O an içim cız etti. Telefonun öbür ucundaki gelini, "Kezban anne sizlere ömür" diyebilmişti gözyaşlarına boğularak...

Ve devamında, ömrüm boyunca unutamayacağım şu sözleri söyledi: "Kezban anne son nefesine kadar sana dua etti biliyor musun? Bir sana, bir bana dua etti. Ameliyat edilince genç kız gibi yüzü parladı... Hayatının son 3 haftasını sayende çok mutlu ve huzurlu geçirdi. 'O gazeteci çocuktan Allah razı olsun' dedi durdu. Son nefesine kadar bu duayı etti..."

Gözyaşlarıyla dinlediğim bu sözleri ömrüm boyunca unutmayacağım... 

ENGELLİ KIZA İĞRENÇ SALDIRI

Durun, daha bitmedi. Hani Kezban ninenin yanında konuşamayan zihinsel engelli bir kızı vardı ya. O kızcağız yıllar önce ailesiyle yazın Kastamonu'daki köylerine gittiklerinde, bir yakınlarının tecavüzüne uğramış. Kendisini ifade edemediği için ailenin de haberi olmamış. Kızın karnı şişince iğrenç olay gün yüzüne çıkmış. Şahıs yakalanmış. Mecburen doğum gerçekleşmiş ve bebek Sosyal Hizmetler Kurumu'na verilmiş.

Dram içinde dram...

Haber eşittir yaşam dediğimiz şey bu olsa gerek!

10 Ocak Çalışan Gazeteciler deyince, 2004 yılında yaşadığım işte bu olay geldi aklıma. Ben çalışan gazeteci derken; 'hep bana, hep bana çalışan' değil; 'başkasının iyiliğine çalışan' gazeteci olmayı tercih ediyorum. 

Bu yazının baş kahramanı Kezban anneme Allah'tan rahmet diliyorum.

GEÇMİŞ OLSUN FERDİ!

Bu satırları yazdığım sırada Anadolu Ajansından meslektaşımız Ferdi Akıllı'nın beyin kanaması geçirdiğini büyük bir üzüntüyle öğrendim. Kendisiyle göçüklerde, nice sıcak olaylarda gece yarıları hastane köşelerinde sabahladığımızı bilirim. İnşallah bu badireyi de atlatacaktır. Allah çocuğuna bağışlasın.

Kendisine acil şifalar diliyorum.