Son 5 gündür çekilen çile, kar sevincini gölgeledi. Birçok köyde halen elektrikler kesik. İlk 3 gün boyunca şehrin bir çok noktasına elektrik kesintileri yüzünden su verilemedi. Çünkü baraja elektrik sağlayan enerji nakil hatları, kardan yıkılan ağaçlardan dolayı koptu.

Hal böyle olunca yarım metreyi aşkın karda susuzluk yaşadık.

Bu, derya içinde yüzerken susuz kalmak gibi bir şey.

Demek ki yetki ve sorumluluk makamında bulunanlar, görevini yerine getirememiş.

Üst makamlara gelenlerin şikayet etmeye hakkı yoktur. Ancak bakıyorum da en çok, Zonguldak siyasetinde görev almış kişiler şikayet ediyor. Dünün kudretlileri görevini yapmamış, bugünküler de yapmadı. Artık bundan sonrasına odaklanmalı. 'Zararın neresinden dönülse kardır' deyip, böylesi manzaralarla bir daha karşılaşmamak adına bir an önce önlem alınmalıdır.

HEM ÖZÜR HEM SODALI POSTA

Dün Belediye Başkanı Selim Alan, kamuoyundan yükselen tepkiler üzerine basın açıklaması yaptı. Yaşanan aksaklıktan ötürü önce halktan özür diledi, peşinden bazı kesimlere 'Kızılay sodası' üzerinden posta koydu.

Öte yandan perde arkasında çalışanların çektiği zahmeti görmeyenleri boş konuşmak ve ucuz kahramanlık yapmakla suçladı. Başkan şunu unutuyor sanırım: İnsanlar canla başla çalışan elektrik görevlilerine veya belediye ekiplerine değil; zamanında önlem alınmamasına kızıyor. Eee haksız da değiller...

Bakın en ihtiyaç olduğu bir zamanda insanlar günlerce elektriksiz, susuz kaldı. Oksijen makinesine bağlı olanlar, ağır hastalar, yatalak olanların hali ne oldu, hiç düşündünüz mü? Soğukta tir tir titreyen çoluk çocuğun hakkı ne olacak peki? Uzaktan canlı derse katılamayan, hatta sınava giremediği için dersten kalan öğrencilerin istikbaliyle oynamak vebal değil mi? (Bu arada öğrendiğime göre üniversite öğrencisi durumu hocasına izah etmiş; ama hoca, "Hangi çağda yaşıyoruz" diyerek kabul etmemiş, basmış sıfırı...)

Tüm bunların üstüne buzdolaplarında çürüyen nafakanın çöpe gitmesi de cabası...

'Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır'
şeklinde güzel bir özlü sözümüz var. Milli olmak hamasetle değil; görevini en iyi şekilde yapmakla olur. Çıkarsız, riyasız olmayı gerektirir.

Liyakatin olmadığı yere başarı gelir mi? İşinin ehli mi diye bakmadan, kendi adamlarınızı kurumlara doldurursanız; bu işten nasıl bir hikmet ve bereket umabilirsiniz ki?

Yıllardan beri benzer şeyler yaşanmışsa, elektrik hatlarının etrafındaki ağaçlar budanmamışsa, böylesi durumlar için jeneratör alınmamışsa; hiç kimse işini yapmamış demektir. Kimse kusura bakmasın!

Başkent firması da bu konuda hatasını kabul etti ve yaşattığı sıkıntıdan dolayı özür diledi. Bakın en son Ağustos ayında Giresun'daki sel felaketinde GSM şirketi vatandaşlardan bir aylık ücreti almadı. Buna benzer örnekler çok fazla. Bunun özrü de, ancak elektriksiz kalan abonelerin bir aylık faturadan muaf tutulmasıyla olur. Yoksa kuru kuruya özür pek makbule geçmez.

DENİZ SUYUNU HAFİFE ALMAYIN!

Önceki yazımda bahsetmiştim. Şehrimiz denize nazır bir konumdadır. Öğrendiğime göre Alaplı ve bazı Karadeniz kentlerinde deniz suyundan yararlanılıyor. Neden bu zamana kadar bu ucuz maliyetli alternatif değerlendirilmiyor? En azından bundan sonra Zonguldak belediyesi bu konuda bir ön çalışma yapmalıdır.

Zonguldak'ın her tarafı rampa ve ne kadar iş makinesiyle açarsanız açın, yoğun kar ve tipide şehir içi ulaşım felç oluyor. Ekipler bırakın mahalle yollarını, ana arterleri ve hatta hastane yollarını bile açmaya yetişmekte zorlanıyor. Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyle. Akılcı önlemler alınmadıkça da böyle olmaya devam edecektir.

Ne yapmak lazım? Hemen denizden suyu çekip 24 saat yolları tuzlu suyla yıkamak bence en mantıklı olanıdır. Bu kardan buzdan alınacak dersten biri de burasıdır.

Vatan işte, öyle değil böyle sevilir.