Kış mevsiminin ayazından, soğuğundan baharın güzel havalarına çevirmişken gözlerimizi, Mart başlarından itibaren Covid-19 diye adlandırılan ölümcül bir salgın hastalığın kucağında bulduk kendimizi. Hastalık birden bütün Dünya ülkelerinde yayılıp ağır tahribatlar meydana getirirken ülkemizde de yayılma eğilimi gösterdiğinden yurttaşları koruma amaçlı “yasaklar” da uygulamağa girdi.
Bunlardan en önemlisi de “30 Büyükşehir ve Zonguldak” tanımlaması ile yaşamımıza giren uygulamalar oldu. Burada “Vay efendim Zonguldak gibi bir şehir nasıl olur da bunların ardına kuyruk gibi takılır?” algısı kimi kafaları bulandırdı. Aslında bu şehirlerin bir çoğu şehir olamamışken Zonguldak vardı. Bu durum, Zonguldak içinde ve dışında yaşayanlar arasında farklı tepkiler oluşturdu. Hastalıkla mücadelede başlangıçta şehiriçi uygulamalarda bazı aksamalar yaşandı denilebilir. Bildiğim kadarıyla şu günlerde bir sorun yok, çalışmalar kendi düzeni içinde yürüyor.
ZONGULDAK ENERJİ MERKEZİ
Zonguldak; bu günkü Türkiye’nin kurulması için cepheye asker gönderdi, maden ocaklarına işçi gönderdi. Zonguldak ülkemizin fabrikalarını yapan fabrikasıdır gibidir. Bunun en anlamlı yorumu 10.Yıl Marşı’mızın dizelerinde ses vermiştir: “Demir ağlarla ördük anayurdu  dört baştan” dizesi bu gerçeği dile getirmektedir. 
Eski vekillerimizden Kemal Anadol anlatmıştı: 2. Dünya Savaşı bütün cephelerde sürmekte. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, savaşa girmemek için büyük çaba göstermekte. Çok sıkıştırıldığı bir toplantıda : “Tamam, ama İstanbul’u, Ankara’yı ve Zonguldak’ı korumanızı istiyorum.” Anadol, “Ankara yönetim, İstanbul ticaret, Zonguldak ise enerji merkezidir. Üçünün de korunması büyük önem taşıyor” demişti.
        İ.Habib Sevük 1936 yılı Zonguldak’ını şöyle anlatır: İki boğuk çarşının ortasından bir de kömür treni geçiyor, birer tonluk vagonetleri arkasına sıralamış, gelirken dolu, giderken boş; kalabalıktan dolayı hızlanamıyarak, boyuna düdük öttüren, tozlu dumanlı, takırtukur bir kömür treni. Şehrin sıhhati ve estetiği namına bu treni kaldırmak öyle mi? İyi amma şehir yokken bu tren ve bu hat vardı. Madenciler ayak diremiş; burada asıl olan maden, ekleme olan şehirdir, treni değil, şehri kaldırın.
        Daha kırk yıl önce burada yalnız 18 ev varmış. Benim on beş yıl önce gördüğüm Zonguldağı bile ara da bul. Endüstri şehirlerinin kerameti, birdenbire gelişmek; iyi amma maden oraya çabuk şehir ol demiş, fakat arazi de burada şehir olmaz demiş; at var, meydan yok; sanki çelik zemberekli bir küheylân, koşacak yer bulamadığı için, olduğu yerde şahlanıp duruyor. Zonguldak, ne yapılan, ne duran.. dikilen şehir. (İsmail Habip   Sevük-Yurttan Yazılar-Cumhuriyet: 15 Birinciteşrin.1936)
YILDA İKİ KEZ BALO YAPILIYOR
1920’li yılların Anadolusu’nda kentler durağan bir yaşantı içindeyken, Zonguldak’ta Vatan Hizmet Cemiyeti ile Hayır Kurumları adına, biri İlkbahar’da, diğeri Sonbahar’da olmak üzere iki ayrı büyük balo düzenlenir. Zonguldak’taki yerli ve yabancılar birlikte eğlenir. Merkez ve bölgelerde bulunan 7 tenis kortunda heyecanlı maçlar yapılır.
1937 yılında Doç. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Madeniş şirketi ile Belediye arasında “hakem” olarak görevlendirilmiştir. Zonguldak’ta bulunduğu sırada Vali Halit Aksoy’un daveti ile “Cumhuriyet Balosu”na katılır, gözlemlerini şöyle anlatır:
“Zonguldak’taki balo zihniyet bakımından Batı’da gördüğüm balolardan hiç de geri değildir. Kadın-erkek, herkes ‘insan’dı. Ve kimse dekolte tuvaletli hanımlara ‘dişi’ gözüyle bakmıyordu. Neşe çoktu, fakat nezahat dışı bir hava, bir kabalık yoktu. Ben Zonguldak gibi bir yerde böyle bir muhitle karşılaşmış olmaktan büyük bir iftihar duymuştum...”
VE AZİZ ZONGULDAK
Zonguldak için “aziz” nitelemesini ilk kez Rüştü Onur yapmıştı “Nostalji” şiirinde; “Sen aziz şehrim / Ellerim, gözlerim kadar benimsin diyerek. Kentini, kendisinin bir parçasıymış gibi gördüğünü, kentle bütünleştiğini duyumsayarak..
NOSTALJİ
 Sen aziz şehrim, / Uykusuz yaşadığımı bilmelisin.
Bütün işçilerin/ Saçak altında uyuduğu bir saatte,
Ben mızıka çalarak geçiyorum sokaktan.
Sen aziz şehrim,/ Ellerim gözlerim kadar benimsin
*
Ve aziz şehrim  / Şu anda seni terketmem için
Her şey tamam/  Gemi hazır yelkenler fora
Fakat neden, / Ölülerim bırakmıyor yakamdan?
Nostalji şiirinde böyle diyor Rüştü Onur. Şiirin bütünü ayrı bir güzellikte, değerde, ama; “Sen aziz şehrim, /Ellerim gözlerim kadar benimsin” dizeleri titretiyor gönül tellerini.   Genç şairin yaşadığı, hatıralarının bulunduğu kentle kendini bu derece özleştirebilmesi, bütünleştirebilmesi ve ondan kopamaması ancak böylesine güçlü, etkili anlatılabilir sanırım.
NİÇİN AZİZ ZONGULDAK
Bir gül gibi solamadan /Bir öpücük bile koyamadan/ Yarin al yanağına/
Şehitliklerde ve bir de / Zonguldak tepelerinde/ Yatar genç ölüler(h.k.)
Zonguldak, ülkemizin ilk ağır sanayi şehridir. 180 yıllık sanayi ve üretim kültürüne sahiptir. Bu uğurda Maden Şehitleri anıtında 5 bin kadar maden şehidinin adları yazılıdır. Hiçbir Anadolu şehrinde sadece bir işkolunda bu kadar kayıp verilmemiştir. Bu nedenle acı ve ağıt zonguldak yaşamına sinmiştir.
Bu ulusal değer ve önemdeki toprak parçasını aziz kılan; cephede ve madende şehit olanları yüreğinde kucaklaması, toprağında saklamasıdır. Yerin yedi kat dibinde azraile meydan okuyarak ekmeğin en namuslusunun yiğitçe kazanıldığı; kömürü üreten güçlü ellerin demiri biçimlendirdiği, çeliğe su verdiği, hak arama günü ise yumruk olduğu yerdir Zonguldak.
Zonguldak, üreten ve yaratan bir şehirdir. Topraklarındaki maden kömürünü, gün yüzüne çıkarmak için, iş ve ekmek arayan insanlara sıcak kucağını açan yerdir Zonguldak.    Dağdan kırdan gelen “köy insanı” burada “sanayi işçisi” olmuştur, “üretim kültürü” kazanmıştır. Bu kent, bağrına bastığı insanlarla ülkemizin kültür harmanını yansıtan büyük bir ayna gibidir. Bu nedenle emeğin harman olduğu yerdir. Emekçinin, kazmayı küreği kuşanarak, insan gücünün destanını yazdığı karaelmas diyarıdır.  
Önce Karabük, sonra Bartın’ın koparılmasıyla Zonguldak’ı sıkıştırıldığı bu coğrafi sınırlar içinde düşünmek yanıltıcı olabilir. Topraklarında, milat öncesi dönemlere uzanan dört bin yıla yakın bir tarihin ve çeşitli uygarlıkların izlerini görürüz. Kömür üretimi ile birlikte farklı dinsel inanış, kültür ve yaşam biçimi olan insanlar, yüz yıla yakın bir zaman diliminde bu kentte birlikte yaşamıştır. Zonguldak, bir çok Anadolu kentine göre müzikle, sporla, sinemayla, balolarla, gazeteyle çok erken tanışmıştır. 1920’li yıllardan başlayarak Zonguldak Batılı yaşam tarzı ile içiçedir. Yeni Cumhuriyet, “Maden Mühendis Mekteb-i Alisi”adıyla ilk üniversitesini burada kurmuştur.
Zonguldak, salt “kömür-demir-işçi ve maden şehitleri”nden ibaret bir kent değildir elbette. Siyah, yeşil, mavi renklerin tüm tonlarıyla kucaklaşan sahilleri tarifsiz doğal güzellikler sergiler kıyılar boyu. Mavi-lacivert deniz, kayalıkların altına serilen beyaz köpükleriyle dantela gibi örer kıyıları. Toprakaltı zenginliklerinden ünlü mağaraları dünyaca bilinmekte tanınmaktadır.Zonguldak  insanı büyüleyen, düşlere salan bir kenttir özcesi.
 ZONGULDAKLI OLMAK
Geçmişte ADD başkanlığım döneminde Zonguldak merkezinde faaliyet gösteren derneklerle Zonguldak ve sorunları üzerine toplantılar düzenlemiştik. Bu toplantıların birinde, bir komisyon kurarak, hazırlanacak raporla Zonguldak sorunlarını anlatmayı amaçladık. Bu raporda “Zonguldaklı olmak” konusuna da kendimizce açıklık getirmeye çalışmıştık. Çevre Koruma Derneği Başkanı Berran Aydan ile kamuoyuna sunulan basın bildirisinin “Zonguldaklılık” bölümünü işlerken, kelime kelime değil ama şu anlama gelen bir görüş ortaya koymuştuk;
“Zonguldak’ta doğmuş olmak, nüfus kağıdına göre kişinin sadece doğum yerini belirler. Zonguldaklı olmak; Zonguldak’ın bugünü ve geleceği için düşünce, duygu, görüş yaratmak; projeler oluşturmak-hazırlamak, doğasını, kültürünü korumak, doğup büyüdüğü kenti her yönüyle tanımak ve tanıtmak, bu düşünceleri toplumda yaymak; siyasal, toplumsal, kültürel, sanatsal alanlarda kenti temsil etmeye çalışmak, kent için emek ve ürün vermek, Zonguldak için yararlı düşüncelerin her kesime ulaşması için çaba göstermek” vb gibi…  Bu düşüncelere bu gün de katıldığımı söyleyebilirim.