Gelin bu gün siyah-beyaz bir nostalji yapalım. Bunun için televizyonun yaygın olmaya başladığı 1970'li yıllara geri gidelim, ve aziz halkımızın Aziz Nesin'lik hallerini bir görelim!
   Biliyorsunuz 1970'li yılların ortalarına doğru ülkemizde televizyon ülke bazında yeni yeni yayına başlamıştı; ama siyah-beyaz olarak. İlk zamanlar çok az kimsede televizyon vardı. Bunun bir nedeni tabii ki o zamana göre biraz pahalı olmasıydı. Diğer nedeni de her yerden seyredilememesi idi.
   Ben o sıralarda, o zamanki ismiyle Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ) Kilimli Bölümü'ne ocak mühendisi idim. Zonguldak'ta sağa sola, ilkel de olsa, tek tük yansıtıcılar yerleştirmeye başlanınca bizde de bir televizyon merakı başladı. Bir kaç mühendis arkadaşımla hemen Gima'ya koşup ilk gelen 52 ekran televizyonlardan birer tane aldık.
   Sıra gelmişti şimdi görüntüleri yakalamaya. Bunun için antenlerin yansıtıcıları görebilecekleri olabildiğince yüksek bir yere kurulması gerekiyordu. Genellikle bu yüksek yer uzunca bir direk veya borunun tepesi idi. Tabi antenin yansıtıcıyı doğru görebilmesi için sağa sola çevrilmesi gerektiğinden;  direğin alt kısmında bir de çevirme kolu olurdu.
   Biz mühendis olduğumuz için atölyelerde demir borudan uzun direkler yaptırmıştık. Bu direkleri rulmanlar üzerine oturtarak penceremizden idare edebileceğimiz şekilde yerleştirmiştik. Televizyon seyredeceğimiz zaman görüntü netleşinceye kadar direği alttaki kol vasıtası ile çevirir dururduk.
   Televizyon o devirde adeta bir devrimdi. Halkı büyük bir merak sarmıştı. Televizyonu olmayanlar olanlara misafir giderek önemli programları, ve özellikle o sıralardaki yabancı pembe dizileri seyrederlerdi. Hele yılbaşılarında dansöz çıkacak deyince herkesi birkaç ay önceden büyük bir heyecan sarardı.
   O sıralarda bazen Romanya'dan yapılan yayınlar bizim yayınları bastırırdı. Bu nedenle televizyonda net olmayan bazı görüntüler karıncalanır dururdu. İnsanlar da bizim yayınları izleyebilmek için antenleri ile oynamak zorunda kalırlardı.
   Ama bazıları da acaba Romanya ne yayınlıyor diye merakla oradan gelen görüntüleri netleştirmeye çalışırlardı. Hatta bazıları da bu konudaki asparagas söylentilerin etkisinde kalarak, erotik veya porno yayın var mıdır diye televizyonlarını ve antenlerini kurcalar dururlardı. Bunu özellikle geceleri çoluk çocuk yattıktan sonra geç saatlerde yaparlardı.
   Bizim pederin akşamcı ekibinden Yakup (Aksoy) Usta çok zeki, gırgır ve şakacı bir adamdı. Özellikle insanları işletmeyi çok severdi. Kendisi EKİ Karadon Bölgesi atölyelerinin elektro-mekanik şefi olduğu için tabii olarak en uzun direk de onun evine kurulmuştu. Bu nedenle televizyonu en net seyredebilen de o idi.
   Derken, bizim Yakup Usta sağda solda ve arkadaş toplantılarında şöyle demeye başlar: Güya gece saat 03.00'den sonra Romanya televizyonu açılıyor ve önce bir kedi elini yüzünü yıkıyor. (Demek ki Amerikan MGM Film Şirketi'nin logosu aslana gönderme yapıyor) Sonra da bir porno film oynamaya başlıyor!
   O zaman bu palavraya birçok kişi inanmıştı. En uzun anten direği olan ve bu işi iyi bilen Yakup Usta'nın palavra atacağına pek ihtimal vermemişlerdi herhalde. İhtimal veren küçük bir grup da vardı tabi ama onlar da ya doğruysa diye düşünmekten kendilerini alamıyorlardı.
   Şimdi gelelim meselenin asıl Aziz Nesin'lik kısmına..
   Yakup Usta'nın palavrasına inanan ve inanmıyormuş gibi görünüp de ya doğruysa diyen bu insanlar, saatlerini kurup tıpkı sahura kalkar gibi kalkarak televizyonlarında porno film aramaya başlamışlardı. Bu işi güya gizli yapıyorlardı ama birçokları gece saat üçten sonra  antenleri ile oynarken yakalanmıştı. Yakalayanların başında da Yakup Usta geliyordu.
   Sabaha kadar film arayıp da, uykusuz kalıp servis arabalarında uyuya kalanlarla çok dalga geçildiğini iyi hatırlıyorum.
   İşte insanlarımızın saflığı ile ilgili hikayelere bir örnek de; tam da Aziz Nesin'lik olan bu siyah-beyaz hikayedir!
Şerafettin Üstünkol