Ekolojistler, “Kendisine çevreciyim diyen terörist” ilan edilme pahasına, ülkenin tarım alanlarını, sularını, ormanlarını, tarihi varlıklarını korumaya çalışıyor. “Kendi kendine yeten ülke” olmanın “ülkemizin sürdürülebilir geleceği” açısında önemine değinip, gözü dönmüş bir hırsla doğal alanları talan eden açgözlülerle mücadele ediyor. Bu uğurda paylarına düşense jandarma dipçiği, biber gazı, gözaltılar, hatta hapis cezası oluyor çoğu zaman. Tanığıyım, kaynak kadar ömür de tüketiyorlar…

Tam bir alicengiz oyunu, uyarıları hiçe sayıp, devlet zoruyla seslerini bastıranlar, Trakya’nın ayçiçeği tarlalarını, Konya’nın buğday ovalarını; Ege’nin zeytin, Akdeniz narenciye ormanlarıyla mümbit topraklarını başka kullanımlara açıp beton döküyor üstüne. Akarsuların yataklarını değiştirip, yeraltı sularını kurutuyor. Uydurdukları kalkınma masallarıyla, ekolojik yıkım pahasına, doğa düşmanı yatırımları bir hayata geçirip işsiz, aşsız, geleceksiz bıraktıkları insanların kahramanı oluyor bir de...

TARIM ALANLARI AZALTILIYOR, NÜFUS ARTIRILIYOR

İnanın aklı duruyor insanın. Elimizde çok fazla bulunan mercimeği, bizlere yedirmek için kampanyalar düzenleniyordu geçmişte. Şimdi yetmiyor diye Kanada’dan, Amerika’dan mercimek ithal ediliyor. Tahıl gibi kültürümüzde “nimet” sayılan ürünün anavatanı Anadolu’ya Rusya, Ukrayna ve Brezilya’dan milyonlarca ton buğday geliyor. Rusya, Sırbistan ve Romanya’dan mısır, Vietnam’dan pirinç, Meksika’dan fasulye, Moldavya ve Bulgaristan’dan ayçiçeği getiriliyor. Dahası da çok elbette…

Sirenler çalıyor ama sağır kulaklar duymuyor. 1961-2015 yılları arasında, dünyada, kişi başına düşen tarım alanı yarı yarıya; Türkiye’deyse, üçte iki oranında azaldı. Son 30 yılda bu hız daha da artarak, 4 milyon hektardan fazla alan başka kullanımlara açıldı. Ucuz işgücü yaratabilmek için “3 yetmez, 5 çocuk” goygoyuyla, nüfus, Avrupa’nın çok üstünde artırıldı bu arada. Aklıselimin “Bu kadar nüfusu nasıl besleyeceğiz, nerede istihdam edeceğiz” sorularınaysa kulak asan, tabii ki, olmadı…

HER ŞEY GİBİ, GIDA GÜVENLİĞİMİZ DE TEHDİT ALTINDA

Çocukluğumda ekilmedik bir karış yer yoktu çevremde, herkesin bir ayağı köydeydi. Kendi kendine yeten ülke olmakla övünürdük. Tarım alanları ağır ağır alındı elimizden. Yanlış politikalarla tarımın itibarı düşürülüp ekonomik cazibesi yok edildi. Rusya-Ukrayna Savaşı çıkalı beri kara kara düşünüyor, “Ya buğday gelmezse, ya ayçiçeği ihracatı durdurulup doğal gaz kesilirse” diye kurdeşen döküyoruz şimdi. Dışa bağımlılığın doğal sonucu olarak, her şey gibi, gıda güvenliğimiz de tehdit altında ne yazık ki...

Tüm bunları göre bile, Filyos Vadisi’ndeki bölgenin en verimli tarım alanlarının talanına devam ediliyor. 600 hektarlık alanı betona boğan aç gözler, “TPAO geldi, yerimiz daraldı” diyerek, Saltukova Köprüsü ile Çaycuma Köprüsü arasındaki son tarım alanlarına da el koymak istiyor. Saçık ve net: Hangi amaçla olursa olsun bunu isteyen de, izin veren de, sessiz kalan da, ülke kadar insanlığın da düşmanıdır. Bizler sessiz kalmayacağız elbette. Mücadelemiz sağır vicdanlar duyuncaya dek sürecek…