Tarih 1 Mayıs 2014. AKP yine destan yazdı..

Yine gaz bombaları, TOMA’lar, plastik mermiler, coplar ve henüz bilmediğimiz kimyasallarla bir savaş alanına dönüştürdüler bayram gününü ve yine onlarca yaralı, onlarca gözaltı oldu..

Yoğun gaz bulutları, yakan tazyikli suları, copları ve plastik mermileri, birkaç gün önce kurdukları çelikten barikatları gösterdi ki onlar biz insanca yaşam isteyen, adalet isteyen halktan korkuyor.

Öncelikle şu biline ki, biz halkız, biz emekçiyiz. Bu ülkenin üretenleriyiz. Bu ülke bizim, bu kentler bizim, bu alanlar bizim. Taksim de bizim, Kızılay da. 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı işçi ve emekçiler tarafından tüm dünyada kutlanan, birlik, dayanışma ve mücadele günüdür.  İnsanca bir yaşam mücadelesinin verildiği bir gündür. Alanlarda kutlanılmalıdır. İstanbul'da 1 Mayıs alanı da Taksim'dir.

Yolsuzluklarına, hırsızlıklarına her seferinde kılıf uyduranlar, mağdur edebiyatı yaparak halkını kandıranlar mücadelenin, dayanışmanın gününde henüz kendilerinin bile bilmediği bir nedenle Taksim Meydanı'nı emekçilere ''yasak'' etti. Oysa Taksim'de işçi ve emekçi bayramını kutlamak, 77 Mayıs’ında ölen canlarımızı anmak bizim en doğal hakkımızdı..

1 Mayıs’ı kutlamak isteyen kitleler bu kutlamanın anayasal bir hak olduğunu bilerek geldi Taksim’e. Binlerce insan, 77 Mayıs’ında kaybedilen devrim şehitlerimizi anmak, unutmadıklarına ve egemenlerin yüzüne haykırmak için oradaydı.

Yaşananları anlatmak, o zulmü bu yazıya aktarmak çok da kolay değil inanın.. Nasıl bir vicdandır ki bu insanın tenini yakan kimyasal suları onca insanın üzerine hiç sakınmadan sıkabiliyor? Nasıl bir vicdan ki gaz bombasını hem de nişan alarak insanlara atıyor? Nasıl bir vicdan ki, 3-4 polis bir kadını yerlerde sürükleyip, tekmeleyerek dövüyor; bir genci biri arkadan, biri önden tutarak öldüresiye copluyor? Bu neyin hırsı, bu neyin inadı ve körlüğü ki, emir kulluğu adı altında akıl almaz vicdansızlığı segiliyor? Nerde, hangi kitapta okudunuz da bir insanın emriyle binlerce insanı darp edip, nice canlara kıyıyor, nice anaları evlatsız bırakıyorsunuz. O üniformalar mı sizi bu hale getiriyor, bu mesleğin kitabında mı yazıyor? Polis olmak vicdanları bu kadar mı kurutuyor?  Sizin inancınızda emir kulluğu allah kulluğuna dahil mi?

Biliniz ki artık siz, bu ülkenin sahibi olan çocukların ''polis amcası'' değilsiniz.. Bu cezanın büyüklüğünü hiç bir acıda aramayın.. İlelebet sürecek ve sizden sonra da gelecek tüm meslektaşlarınıza bırakacağınız kötü bir mirastır bu.. Boşuna haykırmıyor sloganlarımız: Biz insanca yaşam mücadelemizle, özgürlük ve adalet mücadelemizle onurlu bir gelecek bırakacağız çocuklarımıza, ya siz?

Siz susanlar, siz göz yumanlar, siz baneneciler, siz emir kulları, siz biat edenler bilin ki, onlar korkuyorlar.. Kendi gibi düşünmeyenlerden korkuyorlar. Vurdumduymazlığınız, sessiz kalışınız, çıkarcılığınız, aç gözlülüğünüz görmenize engel olsa da ördükleri korku duvarları onların bu korkularını belli ediyor. Kendilerinin ötekileştirdiklerinden, sizden kopardıklarından  korkuyorlar.. Bu yüzden silahlanıyorlar, bu yüzden günler öncesinden gövde gösterilerine başlayarak çelikten, kalkandan, etten duvarlar örüyorlar.. Ülkenin tüm kullanım haklarını eline verdiğimiz bu iktidar bu korkuları yüzünden bu haklarını da tepe tepe kullanıyor..

Haziran isyanından, yolsuzluğa, hırsızlığa, talana karşı gelen, direnen Çapulculardan korkuyorlar. Onlar için bizler toprağın altında kaynayan bir deprem gibiyiz.. Her an patlamaya hazır ama ne zaman en büyük patlamayı yapacağımızı bilmedikleri bir depremiz.

Biz direnenler o korkakların yumuşak karnıyız, sakınmaları, korunmaları bu yüzdendir.

Biliyorlar ki biz sokakta yeneriz, sokakta sorarız adaleti. Bizim isyanımızı, bizim adalet arayışımızı ne sandığa gömebilirler, ne denizi katlederek oluşturdukları bir alana sığdırabilirler, ne de başka bölgelere yönlendirerek direnişimizi kırabilirler..

Artık net bir şekilde görülüyor ki, ne sandık, ne tapeler, ne de kürsülerde, salonlarda verilen mücadeleler AKP'yi sokağa çıkan halk kadar korkutmuyor..  Sandığa gitmekle, tapelere güvenip yılana sarılmakla, kürsülerden konuşmakla bu talan, bu soygun, bu adaletsizlik, bu karanlık ve zulüm giderilemez.

Haziran isyanıyla birlikte görüldü ki, bundan sonra bu halkın isyanı hiç bir yere sığmaz..

''Artık Yeter'' demeyi bilen, bilinçlenen halk bundan sonra isyanını, öfkesini ve adalet arayışını  sokağa taşıyacaktır.. Başka yolu yok..!!