Neden, niçin, nasıl sorularımızın gittikçe çoğalmasına aldığımız cevaplar, eminim bir çoğumuzu acı acı güldürüyordur. Verilen sözler havada kaldıkça geleceğe bel bağlayan umutlar bir bir sönüyor çünkü.
 
''Çevre bilincine sahip olacağız'’ sözünü orman yangınları, doğa kıyımları, zehir kusan bacalar, talan edilen, imara açılan tarım ve tarihi alanlar, parsel parsel satılan topraklar, fabrikalar, yalancı çıkardı.
 
''Ekonomimiz uçacak'’ dendikçe işsizlik arttı, asgari ücret yerinde saydı. Vergiler kazanandan çok zarar edenin sırtına, banka kredilerine, öğrenci harçlarına, çiftçi borçlarına, zaruri harcamaların girdilerine, doğalgaz, elektrik, suya bindi. ''Faiz haramdır'' nutukları katkı payına dönüverdi.
 
''Üreteceğiz '' dendikçe ithalat ihracatı solladı. ''Yerli malı yurdun malı '' ilkesiyle büyüyen nesil, '' ithal ürün ucuza geliyor'' masalıyla uyutuldu. Sap saman, mercimek, nohut, soğan, patates, mısır, buğday, un, vs. ''bile'', ''dış güçler'' korkusunu aşıp soframıza kondu.
 
''Eğitimde reform yapacağız'’ dendikçe eğitim arap saçını arattı. Öğretmeni, öğrencisi, yetkili yetkisizi, çözüldü zannettikleri yeni sarmallara dolandırıldı. Yetersiz okullarda, yetersiz sınıflarda, yetersiz sayıdaki öğretmenlerin çabaları ''otururken maaş alıyorlar'' öngörüsüne büründürüldü. Sözleşmeli, ücretli, kadrolu öğretmenler birbirinin kıymetiyle yarıştırıldı. Özel okul, devlet okulu adını geçti. Parası, interneti, bilgisayarı, akıllı telefonu olan veya olmayanların başarı sonuçları aynı kefeye kondu.
 
'' Adaletli olacağız'’ vaatleri hak hukuka göre değil, menfaat uygunluğuna, vicdan yokluğuna, kendine yontma keskinliğine, susturmaya, korkutmaya, boşlukları doldurmaya işledi. Değiştirmek istedikleri anayasanın oldu bittiyle özgürlüğü kısıtlamaya, tek adamlığa sebep olacağını saflarındaki vatandaşa ''bile'' anlatamazlar bu gidişle.
 
Saymakla bitmeyen tüm bu olumsuzlukların üstüne bir de son günlerde yetkili ağızlardan dökülen bazı sözler eklendi. Sorumluluk bilincimle karlı bir Zonguldak sabahında bunları yazmazsam olmayacaktı.
 
'' Kadınlar bile'' derken kadın el kiri, kaşık düşmanı, evde ücretsiz işçi, dövülüp öldürülürken namus ölçüsü, tecavüz edilirken kışkırttı, yapamaz, evde otursun demenin saklandığı yerden çıkış şekliydi elbette. Anlayan anladı. ''Kadın biriktirir, sabreder, susar ama asla unutmaz! '' deneyimini bilmedikleri de ortada. Bir okusalar görecekler ki ne çok kadın, birçok konuda ilk adımların sahibi olmuş.
 
''İşi bitiririz'' noktasının bilinçaltından bilerek kaçırıldığını anlamayan var mı? Birilerinin üstüne atılarak aklanmaya devam edebiliriz mesajıydı bu. Yanlış anlamadık!
 
''Aya gideceğiz'’ demeden önce lütfen pazara, çarşıya, ucuz ekmek kuyruklarına uğransın önce. Hatta çiftçiye, esnafa, hakkını alamayan EYT emekçilerine, işten çıkarılanlara, üşüyen, açım diye feryat eden vatandaşlara da uğransın. Yoksa kim engeller ki aya gitmeyi. Kimden aşağıyız ki! Fazlamız var eksiğimiz yokken hem de.
 
''On üç vatandaşımız şehit edildi''…  pkk’yı bitireceğiz vaadiyle koltuğa oturanlar, güvenlik görevlilerini altı yıldır esir düştükleri yerden kurtaramamış olmalarının gerçeğini bu sözlerle saklamak istedikleri apaçık ortadayken, bunu unutanların yeni sanmaları sağlandı böylece.
Vatan uğruna şehit düşen her can, vatandaş olmanın hakkıyla güvenli bir şekilde yaşamayı hak ediyor elbette; asker veya sivil demek bunu değiştirmese de doğruyu aktarmak görevlilerin halka sorumluluk borcudur. Bu ülkede yaşayan herkes acısı, sevinciyle vatandaş olmanın ortak paydasında buluşmayı hep sevdi ve sevecektir.
 '' Sert iniş yapacağız'' vaadi kulaklara iyice kazındı. Bunun olması cani gönülden isteniyordur inşallah!