Yeni yılın ilk gününde kaleme alıyorum bu yazıyı…

Bu sabah doğan güneş, yeni bir günü değil, koskoca bir yılı da muştuladı bize…

İyi mi oldu, kötü mü, karar veremedim doğrusu… Gül yüzlü kızımla, aslan yürekli oğlum bir yaş daha büyürken, bir yıl daha yaşlandık bizse…

Hadi avunacak bir şey bulayım kendime, hayat tecrübemiz bir yıl daha arttı, yaşlı değil de bir yıl daha deneyimli insan olduk artık…

Gerçek olan şu ki saçımıza düşen aklar, dizlerimizin her geçen gün biraz daha kesilen dermanı “Hayatı biraz daha sakin, daha derinlerde yaşamayı öğrenmelisin” diyor bize…

Biten bir yılın ardından nasıl muhasebe yapmalı zor soru… Gelgitlerle dolu bir yıl oldu çünkü 2013…

Hepsini bir kenara bıraktım, eski yılın son saatlerinde gelen iki haberle, 2014’e daha bir umutla girdim…

 

TTK İŞÇİSİ BARİKATI YIKTI

Umudumu doruklayan haberlerden birincisi, ikramiyelerini alamayan TTK işçilerinin barikatları yıkan eylemiydi… Neden mi sevindim? Anlatayım:

Fotoğraflara baktım, genç işçiler, yüzlerindeki öfke ile en ön safındaydı mücadelenin…

Hakları için mücadele edip barikat yıkan işçi, önüne konan engeli aşmakla kalmadı yalnızca, bana sorarsanız proleterleşme yolunda dev bir adım da attı…

Şunu çok iyi biliyorum ki, mücadele içinde çeliklenen işçi kolayına külyutmaz…

Barikatı yıkan işçi, yarın sandık kurulduğunda, önüne engel koyanı değil, kaldırmak için birlikte mücadele ettiği arkadaşını seçer…

Bu da tüm hesaplarını mücadele değil de mikro milliyetçilik üzerine yapan harislerin planlarını alt üst eder…

İçimdeki kıpırtı, biraz da sınıf bilinci artırılabilse, bu işçiler, bizim beceremediğimiz bir şeyi yaparak sendikayı gerçek bir mücadele örgütüne çevirebilir diyor…

Ellerinde taşıdıkları ayakkabı kutuları, içlerindeki muhalif damar konusunda küçük de olsa bir işaret veriyor.

Sendikanın beyzadeleri o fotoğrafa bakıp bir parça olsun düşündü mü acaba?

Eyüp Alabaş ve arkadaşlarının işçisi, memuru, aydınıyla tüm ülke ayağa kalkmış ayakkabı kutusunun içindeki hırsızı kovalarken, üç maymunu oynamanın mahcubiyetini doldu mu içine?

İşçilerin kararlılığı, umarım Alabaş onları bir parça da olsa yüreklendirir de, yüzlerini ülkede olan bitenlere döndürür biraz da…

Sokağa çıkmasalar da, “Yasalara açıkça aykırı uygulamalarla soruşturmaları engelleme çabalarından endişe duyuyoruz” gibi bir söz çıkar ağızlarından belki…

 

SAPANLI TEYZE’Yİ ANIMSADINIZ MI?

İkincisi ise “Sapanlı Teyze”nin tam da yılbaşı akşamı serbest bırakılmasıydı…

Anımsadınız mı “Sapanlı Teyze”yi?

Gezi Direnişi sırasında yüzünde poşu, elinde sapanla gazla, copla, TOMA’yla gelen tiranlarla kora kor mücadele eden eylem güzeli Emine Cansever özgür artık?

Palayla insanlara saldıranların serbest bırakılıp elini kolunu sallayarak dolaşabildiği ülkede, sapanla fındık kadar taş atan Cansever, 10 Ekim’den bu yana, “terör örgütü üyesi” olduğu gerekçesiyle cezaevinde tutuluyordu…

Bir yılbaşı armağanı gibi geldi özgürlük haberi…

2014’e biraz daha keyifle girdim böylece…

Gönlüm diğer tutsaklarla birlikte firar ederek yudumladı yeni yıl rakısını…

 

YAZI AÇISINDAN KÖTÜ BİR YIL

Doğrusu ya benim yazı hayatım açısından kötü bir yıl olmuş 2013…

Şöyle bir gezindim de arşivimde, kentsel sorunlarla, siyasal gündem içinde boğulup gitmişim…

Ne yetimevin kıyısında gözlenen aşklardan söz etmişim bu yıl, ne de nergis kokuları yükselebilmiş sözcüklerimin arasından…

Adalı düşler de kuramamışım delice…

Tümcelerin arasında pıtırdayan yüreği öksüz bırakmışım epeyce…

Ama Gezi Direnişi ile birlikte umudum doruklanmaya başlamış…

Üzeri küllenmiş duygularım korlanmaya başlamış yeniden…

Yılın son ayında yaşananlarsa, bambaşka bir umut selinin içine atmış beni…

AKP karanlığının yırtılmaya başladığını anlatmaya çalışmışım heyecanla…

Yeni yıla eski umutlarımı çoğaltarak giriyorum bu yüzden…

Umarım 2014, kaçmaktan kovalamaya fırsat bulup, sınırsız düşler kurduğumuz bir yıl olur…