Çağdaş Gazeteciler Derneğinin düzenlediği panelde konuşan CHP Genel Başkan yardımcısı Seyit Torun, “Pek çok iktidar geldi geçti ama basını bu kadar baskı altında tutan başka bir iktidar olmadı. AKP’nin baskıcı yanı Menderes dönemi ile mukayese ediliyor ama o zaman örneğin Akbaba’da yayımlanan karikatürlerin bugün yayımlanması mümkün değil” dedi.

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Zonguldak Şubesinin düzenlediği “Geleceğe bakış: Yerelden ulusala basın” paneli TMMOB Maden Mühendisleri Odası Lokali’nde yapıldı. Cumhuriyet Halk Partisi Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Üyesi İlhan Taşçı ve Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Mustafa kemal Erdemol’un konuşmacı olduğu paneli gazetemizin yazarı Ahmet Öztürk yönetti. Paneli CHP Zonguldak milletvekilleri Ünal Demirtaş ve Deniz Yavuzyılmaz’ın yanı sıra Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı, Çatalağzı Belediye Başkanı Adnan Akgün, Perşembe Belediye Başkanı İsmail İnam, CHP Zonguldak İl Başkanı Murat Pulat, İyi Parti Zonguldak İl Başkanı Yavuz Erkmen, CHP Merkez İlçe Başkanı Ebru Uzun, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya, bazı İl Genel Meclisi üyeleriyle sivil toplum örgütlerinin yöneticileri de izledi. 

KÜÇÜKKAYA: “ZONGULDAK’IN BAŞINI ASLA ÖNÜNE EĞDİRMEYECEĞİM”
Açılış konuşmasını yapan ÇGD Zonguldak Şube Başkanı Ali Ayaroğlu, Türkiye’de basın özgürlüğünün ağır tehdit olduğunu söyleyerek bu duruma itiraz ettiklerini söyledi. Bir madenci babanın evladı olarak kürsüye davet ettiği Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya, pandemi nedeniyle uzun zamandır gelemediği Zonguldak’taki değişimi görünce çok şaşırdığını söyledi. “Sahilde yapılan düzenlemelere şaşkınlıkla baktım. Kentin adeta kimliği silinmiş. Çocukluğumun tüm izleri kaybolmuş” dedi. “Dünyanın en özgün gazetesi” olarak nitelediği Cumhuriyet’in başında bu kentin çocuğu olarak yer aldığını ifade eden Küçükkaya, “Bu görevim sırasında Zonguldak’ın başını önüne eğmesine asla izin vermeyeceğim” diyerek sözlerini tamamladı.

TORUN: “BASINI BU KADAR BASKI ALTINDA TUTAN BAŞKA BİR İKTİDAR OLMADI”
Konuşmasına 3 yıldır uygulamada olan Cumhurbaşkanlığı sisteminin ülkeye büyük tahribat verdiğini söyleyerek başlayan CHP Genel başkan Yardımcısı Seyit Torun, AKP’nin Goebbels taktiklerini uyguladığını ama vatandaşın artık bunu yemediğini ve her şeyin farkına vardığını da söyledi. Torun, “Pek çok iktidar geldi geçti ama basını bu kadar baskı altında tutan başka bir iktidar olmadı. AKP’nin baskıcı yanı Menderes dönemi ile mukayese ediliyor ama o zaman dahi örneğin Akbaba’da Menderes’in karikatürleri yayımlanıyordu. O karikatürlerin bugün yayımlanması mümkün değil” dedi.  Türkiye’nin AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında, basın özgürlüğü alanında, dünyadaki 180 ülke arasında 99. sırada olduğunu söyleyen Torun, “O günde sıralamamız çok kötüydü. Biz o sırayı da beğenmiyorduk. Ama bugün çok daha gerilerde 153. sıradayız. Bu konuda Üçüncü Dünya Ülkelerinin bile çok gerisindeyiz. 2020 yılında gazeteciler en az 479 kez hakim karşısına çıktı,  78 gazeteci gözaltına alındı, 25’i tutuklandı. Halen 34 gazeteci, sadece yaptığı gazetecilik nedeniyle tutuklu. Muhalif basına her türlü baskı uygulanıyor. Basın İlan Kurumu tarafından keyfi şekilde ağır cezalar veriliyor. Şuna kesinlikle inanıyorum ki, önümüzdeki süreçte bu yapılanların halk nezdinde de, yasal anlamda da mutlaka bir karşılığı olacak” dedi.

TAŞÇI: “1780 YAYIN KURULUŞUNUN 1775’İ BİR KİŞİ NE DERSE SABAHTAN AKŞAMA KADAR ONU YAYINLIYOR”
İkinci olarak söz alan Radyo Televizyon Üst Kurul Üyesi İlhan Taşçı, anayasaya göre Basın İlan Kurumu ile Radya ve Televizyon Üst Kurulunun basın özgürlüğünü sağlamak, önündeki engelleri kaldırmak ve 1780 yayın organı içinde rekabet ortamını sağlamak gibi bir görevi olduğunu söyledi. RTÜK’ün denetlediği 1780 kanal olduğunu söyleyen Taşçı, “Bunu teknik olarak başarmak mümkün değil. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kanal yok. Bu kadar kanal olup da hiçbir şeyden haber vermeyen bir başka ortam da yok. Bir tarafta devletin bütün olanaklarını sonuna kadar kullanan, halka aktarılması gereken kaynakları peşkeş çekercesine kullanan yayın kuruluşları var. Bunlar sabahtan akşama kadar bir yerde üretilmiş aynı metni yayınlayıp duruyor. 1780 tane yayın kuruluşunun 1775’i bir kişi ne derse durmadan onu yayınlıyor. Bu yayın organları tüm fonlanmalarına karşın da izlenmiyorlar. Çünkü gazetecilik yürek işçiliğidir, cellat hissizliği ile yapılan bir şey olamaz. Şu andaki yayın organlarının %95’i sarayın bülteni olarak çıkıyor. Geri kalan %5 baskılarla susturulmaya çalışıyor. Yüzde 95, %5’ten korkuyor, onlar özgül ağırlık olarak daha çok etkili çünkür. Gazeteciliğin olmazsa olmazı hakikat ve özgürlüktür. Gazetecilerin kıblesi hakikattir, doğruluktur. Yalan dolanla bu işler yapılamaz” dedi.

ERDEMOL: “TOPLUM NEYSE MEDYASI DA ODUR”
Panelin son konuşmacısı olan Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Mustafa Kemal Erdemol medya denen şeyin 250 yıllık hayatı olduğunu, bunun da toplumsal hayat için dün sayılabileceğini söyledi. Ancak bu 250 yılda hala bu alanda kuralların oluşmadığını da söyleyen Erdemol konuşmasında şu ifadeler yer verdi: “Özal dönemine kadar kendi sermayesi olan, kendi sermayesi ile ayakta duran bir medyası vardı Türkiye’nin. Gerçi medya mensupları sendikal haklara, teknik olanaklara sahip değildi, bir takım sıkıntılar çekiyordu ama bugünden bakınca o zamanki medyanın mensubu olmak sanki daha iyiymiş gibi geliyor. 12 Eylül darbesi ve arkasından gelen Özal döneminde kendi sermayesine sahip medya ortadan kalktı, sermayenin medyası ortaya çıktı. Özal teşvik etti, başta Doğan olmak üzere birkaç aile medyaya hakim oldu. O zaman da tıpkı şimdi Erdoğan’a demokrat sananlar olduğu gibi, Özal’ı da demokrat sayan, Türkiye’yi uçuracağını sananlar vardı. Sermayenin medyası Türkiye’de korkunç şeyler yaptı. İş ihale takip eden gazeteciler ortaya çıktı. Biz bu sermayenin medyasından kurtulamayız derken beterin beteri ortaya çıktı. Şimdi sarayın medyası var. Tekelleşmeyi önlemesi gereken devlet, kendi eliyle basında tekel oluşturdu. Medyadan çok şey bekleniyor ama toplum neyse medyası da odur. Alternatif medyaya dünya kadar engel çıkarılıyor. Eğer ülkede hukukun üstünlüğü yoksa, bunun düzelmesi için hiçbir  hareketlilik yoksa, işçi sendikasına sahip çıkmazsa, demokrasinin kurumları oluşmamışsa, tek başına iyi bir medyanın anlamı yok.”