Bülent Ecevit Üniversitesi'nde uzun yıllar Rektörlük makamında özel kalem müdürü olarak görev yapan 2 çocuk annesi Serab Küçükali, 11 yıldır lösemi hastası olmasına rağmen Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü Mustafa Çufalı tarafından sistematik olarak uygulanan  mobing ve sürgün yüzünden yaşadığı stres dolu günleri Halkın Sesi'nden Mustafa Özdemir'e anlattı.

Kan kanseri gibi riskli bir hastalıkla mücadele ederken, eşi ve iki çocuğuyla birlikte hiç hak etmedikleri bir muameleye reva görüldüklerini ifade eden Küçükali, "Yaşadığım kötü günler yüzünden geçtiğimiz günlerde ağır bir kalp krizi geçirdim. Umarım bana yaşattıkları kötü günleri onlar yaşamaz. Umarım, ağır hastalık koşullarıma rağmen bana mobing ve sürgünü layık gören Rektör Mustafa Çufalı ve Genel Sekreter Hayri Bulazer böylesine ağır bir hastalıkla imtihan edilmez. Ama ne Rektör'e ne de Genel Sekretere hakkımı helal etmiyorum" dedi.

36 yıllık memuriyet hayatında tek bir soruşturma geçirmediği gibi ceza da almadığını ifade eden Serab Küçükali, yaşatılan kötü günlerin son bulması için yakın zamanda emekli olmak istediğini, ancak yaşadığı süreci kamuoyuyla paylaşmadan gönlünün rahat etmeyeceği için bu röportajı verdiğini söyledi. 

Küçükali, Halkın Sesi'nden Mustafa Özdemir'e lösemi, ilik nakli ve kalp krizine kadar uzanan kabus dolu günleri şöyle özetledi:  

"Yaklaşık 30 yıldır üniversitede görev yapıyorum. 2010 yılına kadar Üstün Dikeç, Ramazan Özen, Bektaş Açıkgöz'le özel kalem müdürü olarak görev yaptım. 2011 yılında lösemi teşhisi koyuldu. 2012 yılında ilik nakli oldum. Bu süreç raporluydum. Pandemi döneminde de Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kronik hastalıkları olanlar idari izinli sayıldığı için işe gitmedim. İdari izinli sürecindeyken bir telefon geldi. Ereğli Eğitim Fakültesine Fakülte Sekreteri olarak tayin  edildiğim  söylendi. Bunun üzerine  Rektörlükten randevu talep ettim. Rektör Mustafa Çufalı, görüşme talebini kabul etmedi. O dönemde daha aşı bile bulunmamıştı. Beni Rektör Yardımcısına yönlendirdi. O da Rektörün takdiri olduğunu söyledi. 2021 Temmuz ayından itibaren kronik hastalara tanınan idari izin hakkı sona erince Ereğli'de işe başlamak zorunda kaldım. Hastalığım devam etmesine rağmen pandeminin en ağır koşullarında dolmuşla işe gitmek zorunda kaldım. Doktorum bile ağır bir hastalık geçirmeme rağmen göreve başlatılmama hayret etti. Bir süre sonra lösemi rahatsızlığım nedeniyle rapor almak zorunda kaldım. Çünkü geçirdiğim lösemi nedeniyle bağışıklık sistemim tamamen zayıflamıştı. Son dönemde yaşadığım kötü koşullar nedeniyle Rektör Mustafa Çufalı'ya tamamen içinde bulunduğum hastalık psikolojisiyle bir mektup yazdım. Mektubumda yaşadığım kötü günlere rağmen neden görüşmek istemediğini sordum. Kendisi bana cevap verme nezaketini bile göstermedi. Bu dönemde yaşadığım stres nedeniyle psikolojik tedavi görmeye bile başladım. Çünkü bu bana yapılan idari bir görevlendirmeden çok sürgün gibi bir karardı. Uygulanan mobingin hiç bir gerekçesi yoktu. Son olarak 28 Mart sabah saatlerinde evde yanlız olduğum bir anda fenalaştığımı hissedince güç bela eşimi aradım. Gözümü hastanede açtığımı hatırlıyorum. Kalp krizi geçirmişim. Yaşadığım zor günlerin yaşattığı stresin de etkisiyle o an eşimi aramamış olsaydım bugün hayatta olmayabilirdim.
36 yıllık bir devlet memuru olarak yaşadıklarımı ve bana yaşıtılanları hak etttiğimi düşünmüyorum. Çünkü memuriyetim süresince en ufak bir soruşturma geçirmedim, ceza da almadım. Sadece bana uygulanan mobing ve sürgünün nedenini öğrenmek istedim. Benimle birlikte bu kötü günleri göğüsleyen eşim ve çocuklarım da aynı stresi yaşadı. Onların desteğiyle ayakta durdum. Ancak bana yapılanların başkalarının yaşamması için konuşma ihtiyacı hissettim. Çünkü kimin ne zaman sağlığının bozulacağını kimse bilemez. Bu süreçte hastalıktan çok bize reva görülen vefasızlık ve mobingle mücadele ettim. 
Umarım bana yaşattıkları kötü günleri onlar yaşamaz. Umarım, ağır hastalık koşullarıma rağmen bana mobing ve sürgünü layık gören Rektör Mustafa Çufalı ve Genel Sekreter Hayri Bulazer böylesine ağır bir hastalıkla yüzleşmez. Ama ne Rektör'e ne de Genel Sekretere hakkımı helal etmiyorum"