TMMOB İl Koordinasyon Kurulunca Madenci Anıtı önünde basın açıklaması yapıldı. Açıklamayı TMMOB Zonguldak il Koordinasyon Kurulu Sözcüsü Çağlar Öztürk yaptı. Konuşmasında sorunlarına çözüm taleplerine karşılık isteklerini ifade eden Öztürk, "Emeğimize, mesleğimize ve haklarımıza sahip çıkıyoruz" dedi

Öztürk, "Paramızın değeri her geçen gün daha da düşüyor, hayat pahalılığı daha da artıyor, geçinmek her geçen gün daha da zorlaşıyor. Tüm ülke olarak her gün daha fazla yoksullaşırken, borçlarımız daha da artıyor" dedi.

Ülkemiz küresel sermayenin insafına terk edildiğini belirten TMMOB Zonguldak il koordinasyon Kurulu sözcüsü Çağlar Öztürk şunları söyledi:

"Değerli emekçileri, Değerli mimarlar, Mühendisler, Şehir Plâncıları ve çok değerli Zonguldak halkı.

Hepinizi TMMOB ve şahsım adına saygı, sevgi ve dostlukla selâmlıyorum

Ülkemiz Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir ekonomik krizin içinde ucu karanlık bir tünelde türbülânsa girmiş çıkış yolunu arıyor. Ülkemiz bugünlere nasıl geldi, bu girdaba nasıl sokuldu.

Cumhuriyetin üreten ekonomisi dışa bağımlı hale getirilip tüketim ekonomisine yönlendirilmiş, .İthalâta dayalı ekonomik modelle üretmeden tüketen bir ülke haline dönüştürüldük. 1980 sonrası uygulamaya konulan neoliberal ekonomik modelle Türk ekonomisinin lokomotif kuruluşları özelleştirme yoluyla yerli /yabancı tekellere yok pahasına satıldı. Özelleştirilecek kurum yada kuruluşlar; önce para harcanıp iyileştirildi ve daha sonra yok pahasına dış kaynaklı sermaye guruplarına ve yandaşa satıldı. Dünden bugüne geline son noktada sanayi malları yanı sıra en temel ihtiyaçlarımız anlamında bile dışa bağımlı hale geldik. Ülkemiz küresel sermayenin insafına terk edildi.

Mühendislik ve teknolojik alt yapıyı geliştirmek yerine inşaata sıcak para sağlama ekonomisi ile çöküş hazırlandı. Kamu; bırakın sanayileşmeyi, istihdam ve katma değer üretmeyen yatırımlara yöneltildi.

Artık yurdumun köylüsünün, işçisinin mühendisinin,  mimarının, şehir plâncısının ürettiği hizmetin yok sayılıp değersizleştirildiği, bir döneme girdik. Sanayi bölgelerinde fabrikaların, imalâthanelerin, caddelerde, alışveriş merkezlerindeki işyerlerinin duvarlarında satılık ilânlarını sıklıkla görür olduk

Son yıllarda, her gün daha da büyüyen sarsıcı bir kriz yaşıyoruz.

2018 yılında, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında kurlardaki hızlı yükselmeyle başlayan kriz, aradan geçen 3 yılda büyük bir kasırgaya dönüştü. Halka sabır ve açlığın tavsiye edildiği Halkı yoksullaştırmayı, halkın geçim seviyesini düşürmeyi, halkını dünyanın geri kalanından koparmayı ekonomik öncelik olarak gören, parasını değersizleştirmeyi rekabetçi ekonomi olarak tanımlayan bir iktidarın bu ülkeye verebileceği hiçbir şey kalmamış demektir.

    Rekabet yoklukta, yoksullukta olmaz, varlıkta olur.

    Rekabet paranın alım gücünün düşmesiyle değil, güç kazanmasıyla olur.

    Rekabet emeğin değersizleştirilmesiyle değil, emekçilerin refahıyla olur.

    Rekabet daha iyi üreterek, daha kaliteli üreterek, bilim ve teknoloji alt yapısı güçlendirilerek olur.

    Rekabet medeniyetle olur, uygarlıkla olur.

    Bizlere sunulan bu reçete rekabet ekonomisi değil, sefalet ekonomisidir.

Yeni Maliye Bakanı da  bu durumu bizlere en iyi anlatıp gelinen noktayı arsızca teyit ediyor.

Yeni ekonomi modelinde emekçilerin sadece maaşlarının değerinin düşeceğini, ülkemizde zaten emekçilerin kaybedecek bir şeyleri olmadığını söylüyor ve uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalarla emekçi kesimleri tamamen yoksullaştırdıklarını, devleti sosyal görevlerinden arındırarak tamamen savunmasız ve çaresiz bıraktıklarını kabul ediyor.

Bu ülke insanının yoksulluk nedeniyle sağlığını, aile huzurunu, çocuklarının geleceğini kaybetmesini umursamıyor.

Ülkeyi bu duruma getiren iktidarın yıllardır uyguladığı üretime dayanmayan, yatırıma dayanmayan, sanayileşmeye dayanmayan, bilim ve teknolojiyi dışlayan ekonomi politikalarıdır.

Devletin sosyal sorumluluklarının terk edilmesini, ekonomik alandan çekilmesini, kamusal varlık ve yatırımların özelleştirilmesini, üreticileri korumaya yönelik uygulamaların terk edilmesini, ücretli kesimlerin düşük maaş ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırılmasını, uluslararası sermaye hareketleri önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, kamusal hizmetlerin ticarileştirilmesini temel alan bu politikalar yaşanan sorunların ana kaynağıdır.

Değerli basın emekçileri

Bizler, emeğin ve emekçinin yanında saf tutan, bu ülkedeki 600 binin üzerinde mühendis, mimar ve şehir plancısının sesi olarak, kasım ayı başından bu yana emeğimize, mesleğimize ve haklarımıza sahip çıkmak, sorunlarımıza çözüm bulmak için kampanya yürütüyoruz.

2022 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’nin Meclis komisyonlarında tartışılmaya başlanmasıyla beraber bizler de meslektaşlarımızın ekonomik ve özlük haklarını geliştirmek için yoğun çaba içerisine girdik.

Kriz döneminde meslektaşlarımızın giderek derinleşen sorunlarının çözümü için, İşsizlik sorununun çözülmesini, diplomalı işsizliğin ortan kaldırılmasını istedik.

Mühendis, mimar ve şehir plancılarının istihdamının artırılmasını ve tüm meslektaşlarımız için kadrolu güvenceli istihdam sağlanmasını istedik.

Kamuda çalışan meslektaşlarımızın ek göstergelerinin artırılarak, ücretlerinin ve özlük haklarının iyileştirilmesini istedik.

SGK ile TMMOB arasında ücretli çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarının asgari ücret denetim protokolünün ivedilikle yürürlüğe konulmasını istedik.

OHAL Kanun Hükmünde Kararnameleri ile haksız ve hukuksuz biçimde kamu görevinden ihraç edilen meslektaşlarımızın tüm haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmesini istedik.

Özelleştirme uygulamalarına son verilerek özelleştirilen kamu kuruluşlarının yeniden kamulaştırılmasını istedik.

Toplumun güvenliğinin sağlanması için zorunlu olan kamusal mesleki denetimleri ortadan kaldırmaya yönelik düzenlemelerin ve serbestleştirme uygulamalarının sonlandırılmasını istedik.

İstedik ki, her geçen gün artan hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk karşısında meslektaşlarımızın hayatları daha da zorlaşmasın.

İstedik ki, bu ülkenin tüm zenginliklerinde, üretilen tüm değerlerinde emeği olan, hayatı yaratan mühendis, mimar ve şehir plancılarının emeği zayi olmasın.

İstedik ki, bütçeden emekçilere, yoksul halka, kamusal yatırımlara, kamu hizmetlerine daha fazla pay ayrılsın.

Krizin tüm yükünün emekçilere yıkılmayacağı insanca yaşayabileceğimiz bir gelir düzeyi ve adil bir vergi sistemi istedik.

Bizler;

Yurt dışından gelen sıcak paraya dayalı ekonominin, o para akışı kesildiğinde işleyemez hale geleceğini söyledik,

Ülke kaynaklarının sadece hizmet, finans, inşaat ve gayrimenkul sektörlerine ayrılmasının dengeli bir ekonomik büyümeyi engellediğini söyledik,

Bizler;

Rant yaratmak için gerçekleştirilen çılgın projelerin bu ülkeye yük olacağını, İstihdam yaratmayan büyümenin bu ülke halkına bir faydası olmadığını söyledik,

İstihdam yaratmayan büyümenin bu ülke halkına bir faydası olmadığını, sermaye çıkarlarının halkın ortak çıkarlarının önüne geçirilmesinin toplumsal bir felaketle sonuçlanacağını söyledik ve söylemeye devam ediyoruz

Şimdi  ise  geldiğimiz noktada bir felaketin içinde yaşıyoruz  Bu felakette siyasi iktidarın bize vaat ettiği tek şey, haketmediğimiz ve asla kabul etmeyeceğimiz daha fazla yoksulluktur.

Siyasi iktidarın tüm baskı ve zorbalığına rağmen ülkenin dört bir yanında geçinemiyoruz çığlıkları sokaklara taşmış durumda.

    Öğrenciler geçinemedikleri, barınamadıkları için seslerini yükseltiyorlar.

    İşçiler insanca yaşayabilecekleri bir ücret için meydanları dolduruyorlar.

    Kamu emekçileri TÜİK’in şaibeli rakamlarına endekslenmiş maaş artışlarına karşı alanlara çıkıyorlar.

    Sağlık çalışanları ve hekimler alın terlerinin karşılığını alabilmek için iş bırakıyorlar.

    Mühendisler, mimarlar, şehir plancıları ülkenin dört bir yanında emeğine, mesleğine, haklarına sahip çıkmak, sorunlarına çözüm bulmak için eylem yapıyorlar.

    İnancımız o ki bu ülkenin emeğiyle geçinen kesimleri seslerini yükselttikçe, yan yana geldikçe kendilerine dayatılan bu yoksulluk reçetesini de yırtıp atacaklardır.

Siyasi iktidar halkın taleplerine kulak tıkadıkça, halkın sorunlarını göz ardı ettikçe kriz daha da büyüyor. Paramızın değeri her geçen gün daha da düşüyor, hayat pahalılığı daha da artıyor, geçinmek her geçen gün daha da zorlaşıyor.

Tüm ülke olarak her gün daha fazla yoksullaşırken, borçlarımız daha da artıyor.

Siyasi iktidar, paramızın pula dönmesini, geniş halk kesimlerinin yoksullaşmasını, reel ücret kaybını engelleyemediği için şimdi bu sefaletimizi kalıcı hale getirecek bir ekonomik düzeni bize kurtuluş olarak sunmaya çalışıyor.

Yoksullukta uzlaşmayacağız! İktidarın bize dayattığı bu kadere teslim olmayacağız! Emeğimize, mesleğimize ve haklarımıza sahip çıkacağız! Sorunlarımızı görmezden gelen iktidara inat, sorunlarımıza hep birlikte çözüm üreteceğiz.

Meslektaşlarımızın taleplerinin taşıyıcısı, emeğiyle geçinen tüm toplumsal kesimlerin gür sesi olacağız.

Yaşasın örgütlü mücadelemiz, yaşasın TMMOB!"

ŞEBNEM SAKA