Zonguldak şehir merkezinde ilk işletmecileri Rumlar olan Zonguldak genelevi önümüzdeki ay yıkılıyor.
1940'lı yılların başında Rumlardan Türk işletmecilerin eline geçen genelevin daimi ziyaretçilerinin başında  madende çalışan işçiler geliyordu.

1990 yılından sonra işçi sayısının da azalmasıyla genelevin işleri azaldı.
Ekonomik kriz onları da vurdu. 

Zaman zaman Acılık esnafı imza kampanyası düzenleyip Genelevin kapatılmasını istese de başarılı olmadı. 

Ancak dönemin Valisi Ali Kaban, bölge esnafından gelen talep üzerine hijyen kurallarını bahane ederek genelevi kapattı. Bu işe en çok bekar erkekler bozulsa da eylem noktasında kapanmasını isteyen esnaf kadar kararlı olamadılar:)

İlk kez 1999'da Yeni Adım Gazetesi muhabiri kimliğimle genç bir gazeteci olarak röportaj yapmak için  gittiğim genelevden seks işçileri tarafından terlikle kovuluyordum.

Acar muhabirlik yıllarımın en heyecan verici röportajı için ertesi gün bir kez daha gittiğim genelevde "Yine mi sen?" diyen kadınlar tarafından bu kez daha misafirperver  karşılanmıştım. Ama bu kez yanıma fotoğraf makinesi çantamı almamıştım.

Sonra derin bir muhabbet... 
Cesaretimi toplayıp evlerden birine ürkek bakışlarla girdiğimde dikkatimi çeken ilk şey teypten yükselen Orhan Gencebay şarkısı oldu.

İşte o an röportajın manşetini atmıştım.

"ARABESK YAŞAM"

20'li yaşlarda daha bıyıklarım bile terlemeden girdiğim genelevde garip bir şekilde sesimi kalınlaştırarak konuştuğumu fark ettim. 
Önce kadınların  "Abla" dedikleri mamalardan izin aldım. Ardından tek tek kadınları ikna etmeye çalıştım. 
Hani o ilk gidişimde  terlikle kovan kadın bile sessizce yanıma yanaşıp anlatmaya başladı. 
"Koçum bizim küçük  çocuklarımız var. Ve genelevde çalıştığımızı bilmiyorlar. Öğrenirlerse cinayet çıkar" diyen "Çiçek" rumuzlu hayat kadınına "maske kullanırsam konuşur musun" dediğimde tereddütsüz "konuşurum" dedi.
Ve sonra diğer kadınlar... 
Koşarak gazeteye gidip printerdan maske çıkışı alıp geneleve geri geldim.

Muhteşem bir röportaj oldu. Acının tillahına şahit oldum. Eşi tarafından geneleve satılan ve çalışmazsa 3 yaşındaki çocuğuna ve ailesine söylemekle tehdit edilen kadınlar... 
Töre cinayetinden kaçıp geneleve sığınanlar...
Sevgiyi telden bir kafesin içindeki kuşta arayanlar... 

Ne çok anlatacakları varmış meğer... 

Ertesi gün "Arabesk yaşam" röportajı en çok ve soluksuz okundu...

Ve yıllar sonra yolum yeniden Zonguldak Genelevine düştü...

Yüzlerce insanı hurdaya  çıkaran genelev, artık hurdacı olmuştu... 

Aradan 24 yıl geçmişti....

Bu kez bir zamlar şehvetli genç erkeklerin, zampara dayıların seslerinin inlediği soğuk duvarlar vardı karşımda...
Bir de seks işçilerinden kalan silinmeyen izler... 

Yıkık duvarlar arasında ilerliyorum... 
Röportaj yaptığım evler geliyor gözümün önüne...
Ve belleğimde iz bırakan o anlar...

Loş kırmızı ışıklar altında bedenini teşhir eden kadınlar...
Geniş pencereli salonlarda erotik kıyafetlerle müşteri kapmak için bekleyen, göz hapsine aldıklarına 
kaş-göz yapan yarı çıplak fahişeler...
Sobanın kenarında örgü ören mama ile numaralı  gözlüğünün arkasından göz göze geldiğimde yaşadığım korku... 

Yaşlı seks işçilerinin bulunduğu kedili ev... 
Görevi gereği her daim kaşları çatık olması gereken kahverengi üniformalı gece bekçileri...
Ve pala bıyıklı çirkin kadın satıcısı kavatlar...

Evlerin neredeyse tamamında salon ve odalardaki sırları dökülmüş aynalar oluyor ilk dikkatimi çeken...

Eşi kaybolmuş siyah topuklu ayakkabı seks odasının orta yerinde sahibini bekliyor...


Nemden dökülmeye yüz tutmuş kat kat, rengarenk duvar boyaları...
Vesika alarak devlet tarafından fişlenen fahişelerin yarı açık cezaevini anımsatan odalarında ilerledikçe hayat kadınlarının evrakları, vergi levhaları, muayene defterleri düşüyor önüme...


Ve solmuş vesikalık fotoğrafları...
Kim bilir şimdi neredeler diye soruyorum kendi kendime...


Ne tuhaftır ki, 
belki de dinen en büyük suçlardan biri olan zinayı işleyen kadınların neredeyse tamamının odasında Yasin-i Şerif varsı...Ve dini kitaplar...


Para yerine geçen rengarenk markalar...
Üzerlerinde 100... 500 yazan...


Ve unutulmuş bir senet...
Seks işçilerinin de futbolcular gibi transfer edildiğini duymuştum...
Senetle patrona borçlandırılan kadınlar parayı ödeyene kadar kim bilir kaç erkekle beraber olmak zorunda kalıyordu...

Duvarda yazan 
"Vizite 60 TL" "Vizite 70" yazan tabela enflasyonun ne denli yükseldiğinin de bir kanıtı olarak duruyor hala...

 

Hızlı zamparalara rötarlı prezervatif, hijyen için "prezervatif kullanmak zorunludur" yazan uyarı tabelası, koparılmamış takvim yaprakları, hatrı bile kalmamış toz toprak içindeki kahve fincanları...

Zonguldak Genelevi, yıkılıyor...
Bir dönem molozların arasında unutulmuş eşyalarla kapanıyor...
Yaşanmış onca dram, onca hikayesiyle...