"Sarı Sendika" terimi ilk kez 1899 yılında Fransa'da gerçek işçi sendikalarıyla savaşmak için kurulan sendikalar için kullanılmıştır. 1899 senesinde Fransa'da bulunan bir fabrikada işçiler greve çıkar... İşveren, grevi kırmak maksadıyla kendi denetimi altındaki başka bir sendikayı destekler... İşverenin desteklemiş olduğu sendika, dış cephesi sarı boyalı bir binada bulunur... İşçiler, grevi yürüten sendikayla, işverenin emri ile grevi kırmaya çalışan sendikayı ayırmak için, sarı renkli binadan yola çıkarak diğer sendikaya "sarı sendika" demeye başlar... "Sarı Sendikacılık" terimi daha sonra tüm dünyaya yayılır...

Tarihsel süreçte   "Sarılar hareketi" giderek milliyetçi akımlar tarafından sahiplenir...

Sendikacılık literatürüne "sarı sendika" olarak geçen "iktidar sevici",  çalışanların haklarını arıyor'muş' gibi yapan sendikalar 20 yıllık AKP iktidarında tüylendikçe tüylendi... Tüylendikçe güçlendi.

Özellikle kamuda örgütlenen memur sendikaları, sarı sendikaların en ön safında yer tuttu.

Çünkü, AKP'nin demokrasi skalasında her birey "sarı" ve tonlarında olmak zorundaydı...

Ki, bu nedenle 20 yıllık AKP iktidarının reçetesi; "Tek adam, tek tip insan"dı hep...

İşte o aklın son mahsulü Çaycuma'nın bereketli topraklarında  boy veren gürbüz delikanlı Hakan Yeşil oldu...

Kimse ondan enternasyonal  proletaryanın devrimci lideri olmasını da beklemedi hani...

1990-91 grevini işçi sınıfı tarihe altın harflerle not düşmüş bir Genel Maden İş Sendikası'nın "mücadele" ruhunu kaybetmemesi, sınıf bilincine sırtını dönmemesi, örgütlü bir topluma ağabeylik yapmayışı da kabul edilemezdi şüphesiz.

Emeği, ekmeği, işçi sınıfının çıkarlarını korumak yerine kendi konumunu ve koltuğunu sağlama alma peşinde olan Hakan Yeşil, göreve geldiği günden itibaren AKP'nin güdümünde bir yönetim anlayışı sergiledi...

Madenci Anıtı'nda "işçi alınsın, üretim artsın" sloganı atan sarı baretli maden işçilerini miting alanından kovmaktan beter eden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a gıkını bile çıkartamayan Hakan Yeşil, meydanı boş buldukça işkembe-i kübradan atmaya devam etti...

Hükümetin alt çenesi Türk-İş Başkanı Ergün Atalay'ın sergilediği  teslimiyetçi sendikacılığın tedrisatından geçen son çömezi Hakan Yeşil, o koltukta oturdukça sarardı, sarardıkça işçinin değil işverenin sözcüsü oldu.

Halkın Sesi'nin Balıkesir'de örgütlü 850 maden işçisinin GMİS'ten istifa ettiği yönündeki haberiyle ilgili olarak önceki gün basına demeç veren GMİS Genel Başkanı Hakan Yeşil'in abuk-subuk  açıklamalarını okuyunca "vah benim memleketim" dedim içimden...

Cümle kurmaktan aciz, ne dediği anlaşılmayan, 850 işçinin GMİS'ten istifasını doğrulayan ama "haberi yapan arkadaş keşke araştırmadan yapmasaydı" diyecek kadar okuyanın devrelerini yakan Hakan Yeşil, kim bilir neler vaadetmişti o işçileri sendikaya üye yaparken...

Sırf koltuğu kaptırmamak, üye hakimiyetini elinde tutmak için Balıkesir'de şube açmasına onay vermeyen Yeşil, "Küçük olsun benim olsun" diyerek aslında GMİS'e en büyük ihaneti yapıyordu...

Ya gazetecilerin TTK'ya işçi alımına ilişkin sorusuna verdiği cevaba ne demeli?

Üretimden gelen güçle masaya yumruğunu vurarak hak araması gereken bir sendikacının söyleyeceği sözler bunlar mı Allah aşkına:

"Sayın Cumhurbaşkanımıza kadar ulaştık. Cumhurbaşkanımızın bu konuda yardımcı olacağını bize beyan ettiler ama süreci bekliyoruz”

Birileri sendikanın rica makamı olmadığını, alın teri için gerekirse kavganın meşru olduğunu Hakan Yeşil'e hatırlatmalı...

Hakan Yeşil, sendikanın genel başkanı olmak yerine AKP'nin atadığı genel müdürü gibi görevini yaptı şuana kadar.

İşçi olarak çalıştığı dönemde iki kez maden ocağından kaçarken kameralara yakalanarak birincisinde sürgün edilen, ikincisinde ise cezası sümen altı olan Hakan Yeşil, şimdilerde seçim bölgesi Karadon'da yöneticilerle dümen suyu tutarak rakiplerini ekarte etmeye çalışıyor...

Dedeman Otel'de Karadon Müessesesi yöneticileriyle yapılan hamam sefaları, Filyos'ta kurulan rakı-balık masaları, yılbaşı ve özel günlerde gönderilen ultra lüks hediye paketleriyle Yeşil, Karadon ve Gelik'teki elini güçlendiriyor.

Yani kimsenin kurumu, üretimi, madenlerin geleceğini, işçilerin sorunlarını düşündüğü falan yok...

Hakan Yeşil'e yakın adamların yerleri değişsin, ona rakip olanların ayağı kaydırılsın hepsi bu...

Kurum müdürleri sendikacılık yapadursun, Üzülmez Müessesesi’nde üretilen tüvenan kömürün zenginleştirilmeden ve içerisindeki koklaşabilir kömür alınmadan ÇATES'e piyasanın ve değerinin çok altında satılarak kamu zararına ve tekelleşmeye neden olunması kimin umurunda mesela...

TTK'nın norm kadrosu 14 bin 500'den 10 bin 500'e düşerken sesi çıkmayan Hakan Yeşil, TTK'ya bağlı işletmelerde yaşanan lavuar sorununa mı çözüm bulacak?

Son olarak her fırsatta "yerli ve milli" mavraları yapan AKP iktidarının

ithal kömüre 2 kat daha fazla teşvik vererek yerli kömürü kapsam dışı tutmasıyla ilgili sendikanın tavrı ne oldu?

Mıy, mıy, mıy!

Yeşil, aslında koltuğunda uslu uslu oturarak siyasete de göz kırpıyor aslında...

Yarın sendikacı kimliğini kaybedince AKP'ye olan bağlılığının ödülünü politikayla taçlandırmak istiyor belli ki!

Tabi, olan kente, kent insanına oluyor... 

Yeşil'e "Sarı sendikacı" dediğim için kızacak olan madenci  arkadaşlarımız olabilir…

Alın size Hakan Yeşil'in işçi temsilcisi değil iktidar partisinin temsilcisi olduğuna dair somut bir kanıt...

Hatırlayın lütfen...

Mithatpaşa Tünelleri açılışına  Cumhurbaşkanı'nın yerine dublörü Binali Yıldırım gelmişti. Madenci Anıtı'nda yapılan törende  kurulan platform ve buradaki afişlemeler Karadeniz Matbaasına yaptırıldı.

Peki parayı kim ödedi dersiniz?

Yormayın o güzel aklınızı...

"Sarı Hakan" ve arkadaşları...

İlginç olan Hakan Yeşil ve yönetim kurulu 20 bin liralık afişleme faturasını cebinden ödedi...

Neden?

AKP'nin parası mı yoktu? Sendikacıların parası mı çoktu?

AKP mitinglerine, iktidar yanlısı Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in Zonguldak Çalıştayı'na maden işçilerini taşıyarak slogan attıran aynı Hakan Yeşil, ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Dedeman Otel'de şehrin ekonomisinin masaya yatırıldığı toplantıya Corona şüphesini bahane ederek katılmıyordu...

Yediği önünde yemediği arkasında, aylık 4 milyona yakın geliri olan GMİS gibi güçlü bir sendikanın genel başkanı olan Hakan Yeşil'in, 30 bin lirayı aşan maaş, bir o kadar da örtülü ödenek ve 2,5 milyonluk makam aracını bırakmaya niyeti yok şüphesiz...

Para işçinin parası şüphesiz! Maden işçisi yetki vermişse bize susmak düşer!

Ama bir sendika başkanı işçi açığı nedeniyle üretim düşerken, yeterli işçi olmadığı için 5 madencinin yapması gereken işi 3 madenci yapmak zorunda kalırken susamaz...

Susmamalı!

Yani önce aldığı maaşın, oturduğu koltuğun hakkını verecek... Sonra gazetecilere kabahat bulacak...

Hakan Yeşil...

Madene baretini sokup, kendisi dışarda sefa sürerken mesai arkadaşları kelle koltukta çalışan Hakan Yeşil mi emekten, hak mücadelesinden, alın terinden bahsedecek!

Adı gibi Yeşil geldi...

Sararıp soldu...

Kapkara oldu...

Ve çürüyüp gidecek tarihin tozlu sayfalarında...

Ve tarih sayfalarında adı "Sarı Hakan" olarak geçecek!