Acı, acı, yine acı…

Son zamanlarda olan bitenler üzerine düşünürken hep bu duyguyla zonkluyor yüreğin; kısılıp kaldığın kapanı tanımlamak için başka bir sözcük bulamıyorsun…

Dört bir yanda bombalar patlatılıp, gencecik bedenlerin üzerine kurşunlar yağarken, kapıldığın paniği tanımlayabilmek için başka bir sözcük bulman da imkânsız zaten…

Kaç dil bilsen de, hepsinin anlamı, tüm yolların birleştiği kavşaklar gibi aynı sözcükte düğümleniyor: Acı…

Televizyonlardan yükselen sızılı ağıtlar, ekranlara yansıyan görüntüler, al bayraklara sarılı tabutlar, tabutların arkasından koşturan öfkeli vatandaşların hınç dolu haykırışları hiç silinmeyecek olan izler olarak doluyor iç dünyana…

Burun buruna gelmemek, kan oturmuş gözleriyle karşılaşmamak için yalnızca onlardan değil hayatın tümünden kaçıyorsun…

Elin televizyon kumandasının “haberler” tuşuna gitmek istemiyor bu yüzden…

Bir külçe gibi karşısına oturduğun ekranda, çocuk zamanlarından beri seyretmediğin Kemal Sunal filmlerini izlemek daha iyi geliyor yaralı yüreğine…

Oradaki insanın saflığı, içinde yaşadığımı “modern zamanların acımasızlığı” karşısında gözlerini yaşartıyor…

Gülmek istiyorsun oysa… En azından tebessüm etmek bile içinde bir yaprak kıpırtadacak ama olmuyor işte…

Bedenin her zerresi aynı ateşte yanıyor: Acı…

 

UMARSIZSIN… EN ÇOK DA BU KAHREDİYOR...

Kırmızı zemin üzerinden acımasızca akıp giden beyaz yazıları okumak gelmiyor içinden…

“Son dakika” anonsuyla verilen haberlerden ödün kopuyor…

O vakitlerde hızla basıyorsun kumandanın tuşuna, karşına çıkan her kanal, kaçmaya çalıştığın gerçeği, aynı ruhsuzlukla duyurmak için birbiriyle yarışıyor…

Gerçeklerden kaçmanın, haberi biraz daha geç almanın, hiç olmamış gibi düşünmenin aldatıcı ferahlığıyla bir parça olsun soluk alabileceğini sanıyorsun…

Ama aldandığını anlamak için çok zaman geçmiyor; hızla geçtiğin internet sayfaları, bir parça oyalanmak için girdiğin sosyal medya paylaşımları, telefonuna düşen haber mesajları ya da arkadaş mırıltıları gerçeği tüm çıplaklığıyla yüzüne vuruyor: Acı…

Umarsızsın… En çok da bu kahrediyor seni…

Bir şey yapamamanın kahrolası aczi soluğunu tüketiyor…

Acıdan yüzü oyuk oyuk olmuş analarla, daha ölümün ne olduğunu duyumsayamayacak yaşta olan çocukların karmakarışık yüzlerinden kaçırıyorsun en çok gözlerini…

En çok onlarla yüzleşmek azap veriyor sana…

Akan her göz aynı etkiyi yaratsa da en çok onların gözyaşları çağlayanlar oluşturuyor pörsümeye yüz tutmuş beyninde…

En onulmaz yaranın onların bedeninde kanadığını, hiç sönmeyen yangının onların içinde harlandığını, ölümün o karlı yüzünü yaşam boyu sürecek bir kâbus olarak en çok onların yüreklerinde çöreklendiğini düşünüyorsun…

İsyan ediyorsun içinde yaşadığın bin yıla…

İktidar hırsı denen insanlık dışı duygunun insanları insan olmaktan nasıl çıkardığını şaşarak izliyorsun…

Bu hırsa bir parça da olsa kapıldığın, az da olsa alet olduğun için kirlendiğini düşünerek utanıyorsun kendinden…

 

AYNI OYUNU ÜLKENDE OYNUYORLAR…

Etrafından çokça yükselen, “Asker yazılacağım”, “Bulduğum ilk fırsatta onlardan birini leş yaparak intikamımı alacağım” sözleri daha da büyütüyor içindeki acıyı…

Ahir zamanda, dünyanın efendilerince birbirine düşürülen, tetiğe dokunmaya her an hazır aynı düşman ellerle birbirini boğazlayan Ortadoğu halkları geliyor gözlerinin önüne…

Çok iyi biliyorsun ki, zalimler, bazen dinsel, bazen etnik, bazen de siyasal farklılıkları bahane ederek kan gölüne döndürdü o coğrafyayı…

Atalarının topraklarında iyi kötü yaşayıp giderlerken, paylarına, katliamlar, sürgünler düştü zavallı halkların…

Aynı oyunu ülkende oynuyorlar şimdi…

İçin burgaçlanıyor, karanlık güç odaklarının Anadolu haklarını birbirine düşürmek için, her türlü tezgâhta, bin türlü bez dokuduğunun çok farkındasın çünkü…

En büyük amaçlarının birbirinden nefret eden, ölüsüne “leş” diyen şuursuz insan tiplerini çoğaltıp, bu topraklara, acıyı sonsuza kadar hakim kılmak olduğunu biliyorsun…

Sömürmek, hâkim olmak, egemenliğini ilan etmek için acıma duygusunu yitirmiş, vicdanını öfkesine teslim etmiş, akli melekelerini yitirmiş insanlara gereksinimleri var çünkü…

Hangi yüce amacı bahane ederse etsin elini tetikte tutan herkes bu amacın taşeronluğunu yaptığını düşünüyorsun…

Kimseye derdini anlatamamış olmanın tek karşılığı var hayatında: Acı…