Biliyorum pehlivan tefrikasına döndürdüm ama seçim sonuçları üzerine değerlendirmeler yapmayı bu yazıda da sürdüreceğim. 7 Haziran seçimleri, ülke yakın tarihi açısından son derece önemli sonuçlar doğurdu çünkü. 13 yıllık AKP karanlığının bitmeye başladığının işaret fişekleri görüldü en başta. Ancak geri dönülmez bir yola girmiş değiliz henüz. Halkın yüzde altmışının desteğini alan muhalefet partileri, önümüzdeki birkaç aylık süreci iyi değerlendirip beklentileri karşılayacak politikalar üretemezse, olası bir erken seçimde AKP’nin iyice eriyen yıldızı yeniden parlayabilir. Bu da yitirdiği psikolojik üstünlüğü yeniden kazanmasını sağlayacaktır ki, bu durum, seçim kazanmasından daha olumsuz sonuçlar çıkaracaktır ortaya…

 

Yazmaya gerek var mı bilmiyorum, siyasetin aktörleri çok zaman büyük politik körlüklerle hareket ediyor bizim ülkede… Bu da her dönem AKP’nin işine yarıyor… Kendi becerisi kadar bu öngörü yoksunu politikaların da payı çok AKP’nin yükselişinde… Yanlış ittifaklar, yanlış politikalar, geniş toplumsal kesimlere hayatı zinden eden ekonomik politikaların eleştirisi yerine başta kılık kıyafet olmak üzere ideolojik kimi sorunların en esaslı sorunmuş gibi sunulması AKP’yi bir yıldız yaptı ortalama insanın gönlünde… Doğrusu AKP de bunların üzerinden bir politik hat kurmayı becerdi ve üst üste girdiği her seçimi kazanarak yalnızca hükümet kurmakla kalmadı, gerçek bir iktidar oldu…

 

AKP KLASİK SAĞ PARTİLERDEN BİRİ DEĞİL

Pek çok kez yazdım, AKP, bugüne kadar gördüğümüz klasik sağ partilerden biri değil kesinlikle. Kim ne derse desin Menderes, Demirel, Çiller ismiyle şekillenen DP-AP-DYP çizgisi de; Özal’ın, Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı da siyasi elitlerce oluşturulan yapılardı. Sözcülüğünü üstlendikleri kesimlerle kendi yaşam biçimleri arasında büyük açı farkları bulunuyordu. Önder kadrolarının tamamı zaman zaman farklı bir dil geliştirse de cumhuriyetin oluşturmaya çalıştığı değerler içinde ifade ediyordu kendini. Toplumsal dönüşümü, ekonomik ve siyasal gelişime koşut olarak yürüyen bir evrim değil de, yasalar eliyle yürütülen zor süreci olarak gören Jakoben tavrın taşıyıcısı olmaktan da çekinmeyen bu partiler iktidardan uzaklaştıkça çözüldü. Toplumsal karşılıkları kalmamıştı çünkü…

 

AKP’ninse bambaşka meziyetleri var. Toplumun dokusuna nüfuz eden, onunla derinlemesine ilişkiler kuran bir yanı var en başta. Ortalama Türk insanının yaşam biçimine, duygu dünyasına, kavramlarına en uygun politikaları geliştirmekle kalmıyor,hayatı onlar gibi yaşayarak güçlü sosyolojik bağlar da kuruyor. Her ne kadar saray sofraları bin liralık bardaklar, paha biçilmez kristal tabaklarla kurulsa, lüks makam araçları, özel uçaklarla aklın hayalin almayacağı bir şatafat sürüp gitse de, AKP’ye yüzünü dönen insanlar aynada kendi suretini görmüş gibi oluyor. Maçoluktan asla prim vermeyen, Kasımpaşalı Erdoğan’ın karizması da buralarda şekilleniyor zaten…

 

BU YAPIYI İKTİDARDAN UZAKLAŞTIRMAK KOLAY DEĞİL

Öte yandan uzun süre iktidarda olmanın avantajını da çok iyi kullandı AKP… Kendine göbekten bağlı güçlü bir sermaye grubu yarattı. Basın, yayın alanında da büyük yatırımları olan bu grup, büyük devlet ihalelerinden dudak uçuklatacak servetler kazandı. AKP iktidarda olduğu on üç yıl içinde devlet bürokrasisinde, yargıda, ordu ve polisin içinde kadrolaşmakla kalmadı, geleceğin muhafazakâr toplumunu şekillendirmek için eğitim sistemiyle de oynadı bolca. Bir pıtrak gibi çoğalan İslami vakıf, dernek ve yardım kuruluşlarını imzalanan protokollerle devletin bir organı haline getirerek her alanda örgütlü bir güç haline geldi. Hem toplumsal karşılığı olan, hem büyük bir sosyolojiye seslenen, hem ciddi bir ekonomik güce ulaşan, hem de devletin her alanında örgütlenen bir yapıyı iktidardan uzaklaştırmak kolay değil elbette…

 

Aynı tabandan beslenen MHP’nin önümüzdeki süreçte AKP’nin en büyük müttefiki olacağını düşündüğüm için bir kenara koyuyorum. Seçimden ikinci parti olarak çıkan CHP ile AKP’yi mecliste azınlığa düşürmek gibi büyük bir işi başararak toplumsal meşruiyeti tartışılmaz hale gelen ve Türkiye partisi olma yolunda geri dönülemez bir adım atan HDP’yi tarihsel önemde görevler bekliyor. Koalisyona girsinler ya da girmesinler bir yandan barış sürecinin ısrarla savunurken, emekçi halkın sesi olmayı becermek; devlet içindeki yolsuzlukların, hırsızlıkların teşhirini yapmak; toplumun geniş kesiminin tepkisini çekecek aşırılıklardan kaçınarak yapıcı bir dil kurmak ülkenin kaderinde tayin edici bir önem taşıyor. Bunları yaparken kimsenin yaşam biçimi, inancı, etnik kimliğiyle uğraşmamak da son derece önemli elbette. Bu yüzyılda bunu tartışmak bile abes ama hiç kimse ötekileştirilmemeli bu ülkede, kimse dilinden, inancından, etnik kimliğinden dolayı sorgulanmamalı artık… Bu başarıldığı zaman AKP’nin zulmet perdesi de kapanacaktır, adım gibi eminim bundan…