Bu ismi ilk duyduğumda günün birinde ortak olacağımızı söyleseler dünyada inanmazdım…

Ama oldu…

Resmi ilan hakkı olan Doğru Haber Gazetesi’ni almaya karar verdiğimde cebimde 5 kuruş yoktu…

Kiminle ortak olmaya karar verdiysem “malum işadamı” tehdit ederek önünü kesti...

En nihayetinde aracılar ile tanıştığım Davut Acar, o işadamına rağmen beklenmedik bir cesaret örneği gösteriyor, ortak oluyorduk…

Ortaklık sözleşmesini imzalamam için telefonda çağırdığında noterin kapanmasına 5 dakika vardı…

Önüme koyduğu sözleşmeyi okumaya değil 5 dakika 15 dakika olsa yetmezdi…

Gerçi şeytanın aklına bile gelmeyecek şey benim aklıma niye gelsin ki?

Ama aklıma gelmeyen başıma geldi…

Haftalar sonra tesadüfen ortaklık anlaşmamızın yüzde 50 yüzde 50 olması gerekirken, yüzde 60 Davut Acar, yüzde 40 Mustafa Özdemir olduğunu öğrenince şok olmuştum…

Hisse oranı gereği şirket müdürü olan Davut Acar, kendisini öylesine yetkilerle donatmıştı ki elimi ayağımı bağlamıştı…

Başlarda, gazeteye müdahil olmayan Acar, sonraları ortak değil patronummuş gibi davranmaya başlayınca ayrılık kaçınılmaz oldu…

Hatta bir ara beni kendi ofisinde Erdoğan Demir ve Salih Demir ile barıştırmaya bile çalıştı…

Demir kardeşlerle barışmayınca ise şirket müdürü olarak, gazeteyi aile şirketine 2 milyon lira borçlandırdı…

Bunu yaparak gazeteye mali baskı kurarak beni kıskaca almak istiyordu…

Tek bir fatura karşılığı olmaksızın konulan 2 milyonluk temliğin hiçbir yasal geçerliliği yoktu ama dava açsam bile en az iki yıl sürecekti…

O süreçte gazetenin yaşaması imkansızdı…

Son olarak “Bir daha Erdoğan Demir hakkında haber yapmayacaksın” dediği gün gazetenin anahtarlarını Acar’a gönderdim…

Laf aramızda ben de bir çift daha yedek anahtar vardı ama kurnaz geçinen Davut Acar, anahtar numarasını yedi…

Ayrılmaya karar verdiğimizde ise gazete ofisinin tadilatında çalışan işçilerin yevmiyesinden, aldığı reklam parasının son kuruşunu dahi alıyordu…

Ama ayrılırken gazeteye koyduğu temliği kaldıracağını söylemesine rağmen kaldırmadı…

Acar’dan ayrılalı neredeyse 5 yıl oldu…

Aradan geçen zamanda Halkın Sesi’nin resmi ilan gelirlerinin tamamına el koyan Davut Acar, hakkımız olan parayı güç bela veriyor, yatan parayı kendi ödemelerine aktarıyordu…

Sonraları öğrendik ki bizim işini bilen müteahhidimiz, Halkın Sesi’ne haksız yollarla koyduğu temliği bankaya teminat gösterip kredi çekmiş…

Tabii bu anlattıklarımın hukuki bir süreci olacağı için sorunu iyi niyet kuralları çerçevesinde kendi içimizde çözmeyi tercih ettim…

Haliyle resmi ilan gelirlerimizi gasp eden Acar’ın Halkın Sesi’ne uyguladığı mali baskı zaten ekonomik sıkıntılar içerisinde olan gazeteyi daha da zora soktu…

İşte bu koşullarda gemiyi buralara kadar getirdik…

Geminin su aldığının farkına vardığımızda ise geriye dönmek için çok geçti!

Ha bu arada gemiyi ilk terk edenler ise yıllarca bizim kilerimizde karnını doyuran lağım fareleri oldu!

Yaşadığımız onca sorunu bir kenara bırakıyorum…

Ama insan olan insana bunca kötülüğü nasıl yapar anlam veremiyorum…

Bugüne kadar yaşadığım her şeyi tüm şeffaflığıyla okurla paylaşmış bir gazeteci olarak bilin istedim…

Son sözüm Bay Davut Acar’a…

Bu gazeteye inanan binlerce okura ve bu gazeteden ekmeğini kazanan onca insana sözüm var…

Okyanusları geçtik derede boğulmaya hiç niyetim yok…

Senin korktuğun beyzadelere bunca zaman postu kaptırmadık, sana bu post 2 beden büyük gelir!

Madem ki, o aklınla oyun oynamak istiyorsun…

O zaman sür savaş boyalarını, çalsın davullar…

Ne demişler…

Battı balık yan gider!