Türkçemizde “tarihin tecellisi”şeklinde kalıplaşan söz öbeğiböyle bir şeyi anlatıyor galiba… Sekiz ayın çarşambasını bir araya getiren kader, kente şekil veren elleri toptan değiştiriyor… Önce Genel Maden İşçileri Sendikası’nın yönetimi yenilendi, sıra milletvekillerine geldi daha sonra. Haziran seçimlerinde AKP üç yapamazsa şayet, kenti temsil eden vekillerin tamamı değişecek… Yeni seçilenler kentsel paradigmayı değiştirmeyi göze alabilirse, bu durum elbette hayırlara vesile olacak… Milletvekili seçimlerinin sonucu ne olur, şimdiden kestirmek güç. Ancak sendikada yaşanan değişimiişaret fişeği olarak kabul edersek, umutlanmak çok zor… GMİS’i her seçimde daha da geriye düşüren gelenek değişmedi çünkü… Madenciler yılardır debelendiği gayya kuyusunda, dibinin de dibine yuvarlanmakta ısrar ediyor.
 
“Sınıf mücadelesi”kavramına iyice yabancılaşan GMİS, içerikten son derece yoksun olangenel kurulda,1999’danbu yana beşinci genel başkanı seçti. Şemsi Denizer’in ardındanÇetin Altun, Ramazan Denizer, Ramis Muslu, Eyüp Alabaş’tan sonra, şimdi de Ahmet Demirci başkanlık koltuğuna oturdu… Yaptıklarını yapacaklarının teminatı sayarsak, Demirci’nin bu koltuğu doldurması mümkün görünmüyor. Sendikal mücadele sicili son derece bozuk olan Demirci,seçim sürecindekendini aşacağını gösteren bir performans da gösteremeyince böyle bir tümceyi kurmak kaçınılmaz oluyor… Basınımızda mebzul miktarda olan “kâhin gazeteciler” kervanına katılıp havalı bir kelam edeyim… Yazın bir kenara, ilk seçimde o da gidecek…
 
YÖNETİCİLER TABANIN AYNADAKİ SURETİ
Gidecek, maden işçisi değişim istiyor çünkü…Dileyen, istediği gibi yorumlayabilir, sınıfsal bakış açısına, toplumsal bilince sahip olmayan madenciler bu değişimin hangi yönde olması gerektiğine bir türlü karar veremiyor. İşin kolayına kaçıp kendisi suya sabuna dokunmadan, iktidarla iyi geçinip hak koparabilecek bir lider arıyor…Bu tip sendikacıların temsil ettiği kitleyi ne hale düşürdüklerini Memur-Sen, Hak-İş örneklerinden iyi biliyor aslında... Biliyor ama mücadele ederek kazanma değil de, iyi geçinerek elde etmeyi amaçlayan “ulufeci anlayış”daha çok prim yapıyor. Bu anlayışın zemini de, insan tipi de hazır çünkü…
 
Bu onların suçu mu? Değil elbette… Eylül karanlığından beri ayrımsız tüm iktidarlar, uyguladığı politikalarla emekçilerin genetik şifresini bozdu… Mücadele etme, direnme, sınıf duygusu taşıma gibi karakteristik özelliklerini bozuma uğratarak, kaderine razı bir insan tipi ortayaçıkardı...Birlikte mücadele ruhu ortadan kaldırılarak, birbirinin karşı duyarsız bir kitle yaratıldı… Sendika yöneticileri sınıf duygusunu yitirmiş bu kitlenin aynadaki sureti olarak karşımızda… Taban ile tavan sürekli birbirini besliyor… İşçiler kendi meşrebine uygun insanları seçerken, seçilenler, seçme ölçütünün değişmemesi için tabanın yumuşak karnına çalışıyor... Bu da hak ve özgürlüklerin sürekli gerilemesine neden oluyor. Hal böyle olunca ortalık da sendikacı eskisinden geçilmez oluyor…
 
DEĞİŞİME ŞANS VERECEK MİYİZ?
Sendikal cephede durum böyle de siyaset alanında iyi mi? Şüphem var doğrusu… Ancak küçük de olsa bir ümit taşımak istiyorum… Şayet bu seçimde de AKP karanlığını aşamazsak Zonguldak’ı zorun da zoru günler bekliyor… AKP’nin listesi isimler değişse de statükonun devam edeceğini söylüyor çünkü… Birinci sıradaki emekli başsavcı, bırakın köyleri, çok büyük bir olasılıkla kentin ana arterleri dışında mahalleleri bile görmemiştir muhtemelen… Kentin bir kahvesine girip bir kişiyle sohbet ettiğinden fena haldeşüpheliyim… Bu kişi bizi parlamentoda ne kadar temsil edebilir ki? Uzun meslek yaşamı boyunca yanına girmek için randevu almanın bile mümkün olmadığı bu zatı muhterem hangi Zonguldaklının keline merhem olacak ki?
 
MHP’nin de eskici dükkanına hapsolduğu bu seçimler kentsel politikaları tersyüz edebilmek için tarihi bir fırsat veriyor bize… CHP yepyeni yüzlerle çıkıyor halkın karşısına… HDP Zonguldak’ın vicdanı olmuş isimlerle oylarını artırmaya çalışıyor… Bana sorarsanız kentin makûs talihini yenmek için tercih değişimden yana olmalı. İş, aş palavrasıyla dayatılantermik cehennemi reddeden, Batı Karadeniz’in en önemli ekosistemi olan Filyos’u kirli teknolojilere kapatıp bir tarih, turizm ve organik tarım beldesi olarak yapılandırmayı amaçlayan, yerüstü zenginlikleri de kente değer olarak kazandırmayı amaçlayan ve en önemlisi de insan doğa ilişkisini doğru bir noktada kuran politikalarla kenti ayağa kaldırmanın şansı var bir parça da olsa elimizde… Kullanacak mıyız? Tercih bizim...