Hiç farkında değiliz ama her birimizin sıradan figüranı haline dönüştüğü iktidar savaşı hayatlarımızı alıyor elimizden…
Yaşam coşkumuzu yok edip, insan yanımızı törpülüyor…
Tam da unuttuk derken toplumsal cinnet günlerine geri döndük yine, tuzaklar, pusular kuruyor insanlar birbirine; canlı bombaya dönüştürülen bedenler patlatılıp toplu katliamlar yapılıyor.
Huzur içinde yan yana yaşama düşü, Kaf Dağı’nın arkasındaki Anka kuşundan da uzaklara kanat açtı şu sıralar…
Farklı dillerden yükselse de aynı tınıda çınlayan ağıtlar olanca acısıyla birbirine karışıyor lanetli coğrafyanın gökyüzünde… Acı, acıyla buluşup katmerleşiyor…
Kim tarafından üretildiği çok belli olan kalın sis perdesi, zifiri bir karanlık olarak çöküyor gerçeklerin üstüne… At izinin it izine karıştığı hengâmede, zalimler, seri cinayetler işliyor…
Tam zamanlı olarak çalışan yalan makineleri dağlarca ürettiği yalanlarla güdülüyor kalabalıkları…
Tüm maharetlerini sergileyen riyakârlar, büyük bir hünerle kalbi gerçeğe, gerçeği kalbe çeviriyor…
Empati duygusu, muhakeme yetisi, farklı kaynakların bilgisine ulaşıp çözümleme yaparak gerçeğe ulaşma çabası iyiden iyiye ortadan kalkıyor …
Kimse kimseyi dinlemek istemiyor, hiç kimsenin dert anlatmak, dert dinlemek gibi bir çabası da yok ortalıkta…
Öfkeden deliye dönmüş kalabalıklar, dört bir yana saldırıp dehşet saçıyor yalnızca… Kırıyor, döküyor, linç ediyor…
Herkes tuttuğu tarafın şuursuzluğunu alkışlıyor büyük aymazlıkla, cinayetlerinden içten içe haz duyuyor …
Kalabalıkların uğultusuna ölümüne sorti yapan uçakların gürültüsü karışıyor...
Biz bu filmi daha önce görmüştük oysa…
Kurdu, kuşu, böceği, karıncası ayrılmadan dağları, tepeleri bombalanmıştı koca ülkenin; ormanları, köyleri yakılmıştı acımasızca…
Pusular kurulmuş, bombalar patlatılmış, üniformalı, üniformasız gençleri öldürülmüştü alçakça…
Meydanlara toplanan köylülere dışkı yedirilmiş, sıra dayağından geçirilmişti öldüresiye…
Sınır dışı harekâtlarda “BBG evi gibi biliyoruz” denilen karargahlar bombalanmıştı…
“Kökleri kazındı”, “belleri kırıldı”, “öldürücü darbe vuruldu” “başlarına yıkıldı” sözleri onlarca kez çekilmişti manşete…
Kahramanlıklar anlatıla anlatıla, destanlar yazıla yazıla bitirilememişti…
Birbiri ardına partiler kapatılmıştı, ulusal iradenin temsilcisi olarak meclise giren milletvekilleri enselerinden tutulduğu gibi bindirilmişti ekip otolarına…
Misliyle misillemeler yapılmış, suikastlar düzenlenmişti ardı sıra…
Coşkuyla omuzlara alınıp askere gönderilen fidan gibi delikanlılar, hain pusulardan kurutulamayıp omuzlara alınan tabutlarla dönmüştü baba ocağına…
Ne çok ağlamış, ne çok çaresiz kalmıştık...
İçimiz ne çok öfke dolmuştu…
Ne çok insan kurban vermiştik faili meçhul cinayetlerde…
Barışı dillendirdiğimiz, şiddeti lanetlediğimiz, insan kanı içen ayrımsız herkese cani adını koyduğumuz için ne çok aforoz edilmiştik yaşadığımız topluluklardan…
Yine değişmemişti sonuç…
Memleketin bir yanında kirli bir savaş sürüp gitmiş, kanla sulanmıştı topraklar…
Şimdi iktidarı elinden gitmenin telaşına düşmüş muktedir aynı oyunu, aynı oyuncularla yeniden koyuyor sahneye…
Kanı kanla temizlemeye kalkan aymazlar, şehevi duygularla alıyor bu kovboyculuk oyununda yerini...
Bizim de bir yanda taraf olmamızı bekliyorlar...
Öfkeli kalabalıkların önüne atmak, pusularda yok etmekle tehdit ediyorlar olmazsa...
İsyan ediyorum buradan:
Bu pespaye oyunun figüranı olmayacağım...
Bedeli ne olursa olsun sonuna kadar savunacağım herkesin yaşam hakkını...
Hesap ödetilmeye çalışılan "sözde aydınlar" arasına yazılsa da adım kavlimden dönmeyeceğim...