Geçtiğimiz günlerde Kent Konseyi seçimleri yapıldı. Kimi arkadaşlarımın ısrarlı davetine karşın katılmadım toplantıya… Ortamın da, konuşulanların da, orada bulunanların da canımı sıkacağı yönünde yoğun bir duygu vardı içimde… Öyle de oldu… Gazetelerden okudum, tam bir karmaşa içinde geçmiş kongre… Söz almak isteyenlerin konuşmasına “iftara gecikileceği” bahanesiyle izin verilmemiş… Kentsel hiçbir mesele tartışılamadığı gibi doğru düzgün oy verme düzeni bile kurulamamış. Eski başkan Yesari Sezgin’in zaferiyle sonuçlanan genel kurulun ardından diğer aday Nazmiye Uzun seçimin iptali için mahkemeye başvurmuş… Dönemin muhasebesinin bile yapılmadığı, hiçbir fikrin ortaya atılmadığı genel kurul bana sorarsanız tam da üzerine karanlıklar yağan kente yakışacak şekilde olmuş…

Geçtiğimiz dönem AKP’den belediye başkan aday adayı da olan Yesari Sezgin’in başarısızlığını tartışmaya gerek bile görmüyorum… Başkanlığı sırasında Konsey’in varlığıyla yokluğu belli bile olmadı çünkü… Aynı zamanda TMMOB Şehir Plancıları Odası İl Temsilcisi de olan Sezgin, kentsel hiçbir arayışa öncülük etmedi.  Kenti yaşanmaz kılan çirkinliklere yüksek sesle itiraz etmediği gibi kente karşı işlenen suçları da görmezden geldi… Hem Şehir Plancıları Odası İl Temsilciliği, hem de Kent Konseyi Başkanlığı sıfatıyla bu itirazların en önünde yürümesi gereken kişiydi oysa… Fincancının katırlarını ürkütmeyen bir sessizlikle geçen dönemin ardından yeniden başkan seçildi…

DEMOKRASİ PLATFORMU SÜRECİ YÖNETEMEDİ

Başkanın profiline bakar mısınız lütfen: Memurlar Lokali rezaletinin TTK’deki baş aktörlerinden biri olduğu basında sıkça yazılan bir kamu görevlisi… Şehir plancılığı açısından tam bir fecaat yaşayan Zonguldak’ta akıl almaz bir şekilde suskun kalan bir şehir plancısı… Kentin tüm değerlerini yok eden Vandallık karşısında hiç tepki vermeyen bir Kent Konseyi Başkanı… CHP’li yerel yönetimin açıkça desteklemekten çekinmediği AKP adayı… “Körlerin sağırları ağırladığı garabet” başka nasıl örneklenebilir ki? Bu kentin içinde bulunduğu acıklı ve gerçekten ağlanası durum nasıl anlatılabilir ki başka türlü? Yönetimde yer alan kimi insanları tenzih ederek söylüyorum: Kimsenin Zonguldak diye bir derdi yok orada… Tek amaçları unvan kapıp toplumsal statüsünü değiştirmek olan bu zavallıların birçoğu kişisel ikbalinin peşinde ne yazık ki… Soruyorum: Nereye kadar sürecek bu çapsızlık?

Muhalefet hareketi içinde yer alan arkadaşlarım için de birkaç şey söylemek isterim… Bileşeni olmaktan onur duyduğum ve bu kentin vicdanı olduğunu düşündüğüm Zonguldak Demokrasi Platformu bu süreci hiç de iyi yönetmedi doğrusu… Odağında kent tartışmalar olan bir fikir ve proje yarışı yerine, seçim odaklı bir strateji geliştirdi. Sonuçta, öncesinden hiçbir hazırlık yapmamış, ilkelerini oluşturmamış, hedefleri ve çalışma yöntemleri ortaklaşmamış bir listeyle çıktı ortaya… Zonguldak için değil elini, gölgesini bile taşın altına uzatmamış kimi kariyer düşkünlerinin zuhur etmesi de engellenemeyince kaçınılmaz sonuç geldi… Bunun ders olmasını dilerim… Önümüzdeki süreçte kentsel tartışmaların daha fazla içinde olmalı, bu kavgada oluşan fikirler ve öne çıkan insanlar üzerinden yürüyüşümüzü sürdürmeliyiz… Bu tarihi bir sorumluluktur da aynı zamanda…

 MAVİ KAPAK SOYGUNCULARI

Daldan dala atlamak hiç adedim değil ama haftada iki yazı ile gündeme yetişmekte zorlanıyorum bazen… Bir başka çapsızlıktan söz etmek istiyorum. Bizim ev dâhil her yerde toplanan mavi kapakların ne işe yaradığı düşünüp duruyordum… Bilmem kaç kilosu karşılığında verilen tekerlekli sandalye ile mavi kapağın illiyet bağını kuramıyordum bir türlü… BirGün gazetesinde okudum, meğer aralarında AKP dalaverecilerinin de bulunduğu bol akçeli bir Çapanoğlu varmış işin içinde…  “Kapakla vicdan dolandırıcılığı” başlıklı haber, kapitalizm denen açgözlülüğün insanların en güzel duygularını nasıl sömürdüğünü, AKP denen partinin de buna nasıl çanak tuttuğunu çok açık şekilde koyuyor bence ortaya…

 2004 yılında biraz da AB sürecinin zorlamasıyla çıkarılan, “Ambalaj Atıkların Kontrolü Yönetmeliği” ile üretici firmalara her türlü ambalaj atığını geri toplama yükümlülüğü getirilmiş. Firmalar atıkları toplayarak, kuracakları ünitelerde kademeli olarak -Örneğin 2014’te ürettiklerinin %44’ünü- geri dönüştüreceklermiş. AKP’de oyun çok. Son derece maliyetli olan bu yükümlülükten firmaları kurtarmak için, yönetmelikte, kapağı ambalajın tamamı sayan değişiklikler yapmış hemen. Gerisini haberden okuyalım: “Yönetmelik değiştikten sonra üretici firmaların ön ayak olmasıyla ‘Mavi Kapak Kampanyaları’ yapılmaya başlandı. 500 kilo kapak getirene engelliler için tekerlekli sandalyeler verileceği söylendi. Birçok duyarlı insanın vicdani paylaşımlarını sömürerek toplanan kapaklar karşılığında, ucuz, Çin malı, kullanışsız tekerlekli sandalyeler verildi. Kamu vicdanını sömürmek kapitalistlerin en belirgin özelliklerinden biriydi zaten.” Şimdi anladınız mı mavi kapaktaki Çapanoğlu’nu… AKP denen partinin nasıl ikiyüzlü olduğunu anlatmam için başka örneklere gerek var mı bilmiyorum? İsteyene çok var da bende…