Çetin Yılmaz’ı kaç yıldır tanıyorum, bilmiyorum… Hafızamı çok zorladım, bulamayınca, Fi tarihinden beri” deyip çıktım işin içinden… Tanıyan bilir, konduğu dalda bile kanat çırpan ivecen bir kuş, yorulmak bilmeyen yaşsız, zamansız bir uzun yol koşucusudur Çetin… Bizim cenahın, eşitlik, özgürlük düşlerine en tutkuyla bağlı mecnunlarından biridir… Tam bir görev insanıdır, her daim göreve hazır, her dem hazır kıtadır bu yüzden… En önemlisi de içindeki gökyüzüne bulut gölgesi düşmemiş bir çocuktur… Bir insan onca badireden geçer de, nasıl bu kadar çocuk kalır şaşılasıdır…
 
Çetin, Erdemir’in binlerce santigratlık ateşinde pişmiş ateş-güneş çocuklarından biridir… Ülkenin her yanından umutlu seslerin yükseldiği o kavga dolu yıllarda, bahar yüzlü insanlarla “Savaşsız sömürüsüz bir dünya” düşleri kurmaya başladığında bıyıkları yeni terlemeye başlamış bir lise öğrencisidir… Kuşağından pek çok insan gibi “Asmayalım da besleyelim mi” vahşeti en acımasız yüzüyle saldırır ona da… Eylül’ün o karanlık günlerinde hapis yatar, kaçak yaşar uzun süre… Ama kışın sonu hep bahardır Çetin’in hayatında, doğrulur, mücadeleye devam eder kaldığı yerden…
 
NERDE OLMASI GEREKİYORSA ORADA OLDU ÇETİN
Eylül karanlığının aralanmaya başladığı günlerde İstanbul’dadır… Ah, kendisi yazsa da okusak, bir Ortaköy Kültür Merkezi macerası var ki, neresinden anlatsam eksik kalır… O karanlıkta, güneşli dünya düşü kurmaya çalışan bizim tayfanın umudunu diri tutan ne kadar eylem, etkinlik, konser, gösteri varsa, içinde değil ta göbeğindedir o kültür merkeziyle… Ahmet Kaya, Grup Yorum gibi muhalif sanatçıların kalabalıklarla buluşmasını sağlar ilk kez… Pek çok kez polisle başı derde girer, ifadeler verir, tehditler alır… Hapisten yeni çıkmış, kaçaklıktan yeni kurtulmuştur oysa…
 
“Her dem hazır kıta, her daim göreve hazır” dedim ya, hangi konjonktürde kavganın neresinde olması gerekiyorsa hiç ikirciklenmeden orada yerini alır Çetin… İnsanların faili meçhul cinayetlere kurban gittiği Beyaz Torosların kabus günlerinde İnsan Hakları Derneği Ereğli Şube Başkanı’dır mesela… Gün insan olma, insanlık değerlerine sahip çıkma günüdür çünkü… Aynı dönemde, “İnadına aşk, inadına devrim” haykırışlarını çoğaltmak için kurulan ÖDP ile hep dirsek teması içinde olur… Barış, demokrasi, toplumsal adalet için akan suların bir yerlerde buluşması gereklidir ona göre de…
 
YÖNELEN HER İDDİA OMZUNA TAKILAN YENİ BİR YILDIZDIR
Ekolojinin toplumsal mücadelenin en mühim alanı olduğunu saflarımızda en önce kavrayanlardan birdir... Sağlık sorunlarının hayatını tehdit ettiği günlerde bile, ele avuca sığmaz bir ivecenlikle herekte geçer… Nerede bir mücadele varsa oradadır… Termik santrallere karşı en önünde yürür kalabalıkların… Yetinmez, Erdemir’in doğa düşmanı olduğunu korkusuzca söyleyip ezberleri bozarak statükoya kafa tutar bir de… Alaplı’nın içinde gezmeye doyulmayan ormanlarında altın arayan bezirgânları teşhir eder… Cam için silis alacağız diye, ormanları tarumar eden Vandalların karşısına dikilir…
 
Sen misin bunları yapan… Jandarma yemez, yutmaz, bugünlerde ifadeye çeker Çetin’i… Eminim ne sordularsa, inceden dalgasını da geçerek göğsü kabara kabara anlatmıştır Çetin… Vereceği ifadenin, omuzuna takılmış yeni bir yıldız olduğunu söyleyerek aynı şeyleri yapmaya devam edeceğini bildirmiştir çocuksu bir sevinçle… Bir maruzatım var Başefendiye: Çetin Alaplı dağlarında yalnız değildi, hiç yalnız kalmadı zaten… Ben de oradaydım mesela… Zabıt varakasına lütfen ismimi kaydedin... Söylüyorum: “Bu kentin vicdanı olan Çetin’le el ele, Alaplı’da madene izin vermeyeceğiz…”